Valkyrie

90 10 13
                                    

gökyüzünde küçük bir karartı görünüyordu. gittikçe, gittikçe büyüyordu, hayallerim, umutlarım, günahlarım gibi. göğün en diplerinden bir valkyrie siyah pegasusuyla yere indi. yerde yatan adamı atına bindirdi ve hızla havalandı, saniyeler sonra gökyüzü yine bütün bir maviye kaldı...

gözümü açtığımda bir yataktaydım kolum sarılmış, kan durdurulmuştu. tahtadan bir evin içindeydim sanırım, içeride tuhaf motifler vardı. tarif edemeyeceğim türden, cennet ve cehenneme benzeyen tablolar diyebilirdim sanırım. pegasuslar, şelaleler, yanan ormanlar, ölen insanlar... daha bir sürü tablolar ve garip heykeller. heykellerden biri dikkatimi çok çekmişti, pegasus'un üzerinde elinde kılıç olan bir kız. bu oldukça hoşuma gitmişti. 

"istersen al sende kalsın."

sesin geldiği tarafa döndüm. kapıda kısa saçlı erkeği andıran ama her halinden kız olduğu belli sarışın, güzel bir kız vardı. gülümsüyordu, gülümserken ki mimikleri oldukça belirgin ve tatlıydı. belinde asılı kılıç kını görünüyordu ama kılıcın kabzasını göremiyordum. üstünde beyaz mavi dikkat çekici bir elbise vardı.

"ahh teşekkür ederim" dedim yattığım yerden doğrulurken. "bana ne oldu hatırlayamıyorum?"

"seni ormanın girişinde buldum, kolunda derin bir kesik vardı. aldım ve buraya getirdim, ne olduğunu sen anlatırsın diye umuyordum." 

"birileri vardı, birini esir almışlardı, ona yardım edicem derken sonuç bu işte."

"adamlar... onlara noldu?"

"sanırım öldüler yada bayıldılar bilemiyorum ama sonuçta birini gasp ediyorlardı."

"birini öldürdüğünü kimseye söyleme, seni kaçak sayarlar ve hapse atmak için uğraşırlar. asla kimseye güvenmemelisin."

söyledikleri ve söyleme şekli buram buram, sen yabancısın, diyordu bana. sordum: "buralı olmadığımı nerden biliyorsun?"

"her halin, hareketin buralı olmadığını söylüyor zaten ve benden zarar gelmez korkma."

"anladığım kadarıyla sende buralı değilsin?"

"evet, haklısın. ben bir gökyüzü korucusuyum. bir valkyrie'im. buradaki neslimiz uzun süre önce tükendi." dedikten sonra uzaklara daldı.. çok uzaklara... bir şeyler hatırladı, derinlerde gömülü bir şeyler gün yüzüne çıktı. gelgitler yaşandı, birileri boğuldu, birileri kurtuldu. kurtulanlar boğulanlar için yas tuttu. intikam yeminleri edildi. kafalar karıştı. güneş battı. ağrı kesiciler etki etmedi. göz bebekleri büyüdü, küçüldü. üzüldü, güldü, sinirlendi. içinden küfürler etti. yumruğunu sıktı. gözleri burayı görmüyordu, gözleri geçmişi hatırlıyordu tekrar tekrar yaşıyordu her ne yaşadıysa. belki benim asla bilemeyeceğim dertlerini, sıkıntılarını, kayıplarını... 

yanına yaklaştım: "iyi misin?" bir an kendine geldi, bana baktı, gülümsedi. "iyiyim, iyiyim, sadece... boşver, aç mısın?"

konuyu irdelemenin hoş olmayacağı aşikardı. "bişeyler yesek fena olmaz sanki" 

ismini bilmediğim tuhaf ama tadı harika olan bir tür meyvemsi yemişten atıştırdıktan sonra oldukça iyi bir şekilde doymuştum. "teşekkür ederim, bir yabancıyla yemeğini paylaştığın için"

"İsmim Meva. seninki nedir?"

"poyraz."

elini uzatı. "bak artık yabancı değiliz, öyle değil mi?",

güldüm, sanırım arkadaş olmak bu kadar basit bir eylemdi. "Meva(ismi gerçekten çok güzeldi tuhaf bir şekilde söylenmesi haz veriyordu) güney ne tarafta kalıyor?" 

Meva bana baktı: "oldukça uzakta, Roswell'le aldığımız yere bırakırız seni merak etme."

kendi ismini duyan pegasus şaha kalktı. Meva: "o da götürürüz diyor." gülümsedi.

...

birkaç gün Meva'nın yanında kalmaya karar verdim. bana kılıç kullanmayı ve ok atmayı gösterdi, tamam mükemmel değildim ama okla hatrı sayılır şekilde, en azından hedefin çok yakınından vurmayı başarabiliyordum. karşımdaki zayıf bir adamın da elindeki kılıcı kolayca savuşturabilirdim. yani umarım. oklar ve kılıçlar bir tuhaftı inkar etmiycem. normal okların yanında elektrikli oklar da vardı özellikle savaş sırasında düşmanı sersemletmek için kullanılıyormuş, ojanti ormanlarında olan da onlardan olsa gerek. eğer zayıf biri bu elektrik akımına yakalanırsa ölebilirmiş, Meva'nın söylediğine göre. bunun dışında patlayan oklar ve normal oklar da vardı. tabi bunları kullanmanın yasak olduğunu ve sadece savaşlarda kullanıldığını da ekledi yanında Meva. 

ve geri dönme zamanıydı Roswell'le birlikte beni ilk buldukları yere geri getirdiler, yani Ojanti ormanlarının önünde bir açıklığa Meva: "seni güney krallığına getirmeyi isterdim ama aramızın iyi olduğu söylenemez bu yüzden seni burda bırakmalıyım. burdan dümdüz devam ettiğinde yarım günlük mesafe sonra varmak istediğin yere varacaksın."

"herşey için teşekkürler Meva."

"rica ederim Poyraz."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 20, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kafamdaki Sesler ve LaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin