'Geç kaldın.' Tusem telefondan beni azarlarken minibüsten inmiş konser alanına doğru koşmaya çalışıyordum.
'Tusem minibüs gelmedi.'
'Atma Ziya, minibüsler beş dakikada bir var.' Haklıydı.
Bugün Çağla'yı ilk defa o giydiriyordu ve Emir'in konseri vardı, biz de davetliydik. Tasarımcı olarak erkenden gitmişti, zaten Çağla'yla da yakın arkadaş olma yolunda ilerledikleri için biraz kıskanmaya başlamıştım ama çok mutluydu bu işinde ve şirketten iyi para alacaktı.
Daha fazla bekletmemek adına telefonu kapatıp koşarak konser alanına girdiğimde Tusem'i sahnenin önünde bularak yanına geçtim.
'Geldim.' Nefes nefese selamlaşarak etrafa bakındım. Çok az kişi gelmişti, kapıda da felaket bir kuyruk vardı.
'Çağla çok güzel oldu. Nasıl yetenekliyim var ya gurur duyarsın.' Gülerek kendini överken bir anda elimi tuttu. Yüzüğü unutmuştum. Hızla çıkartıp kendi çantasına atarken söyleniyordu. Aslında formalite de olsa yüzüğü takmayı seviyordum. Sanki saçma sapan tacizcilerin bakışlarından koruyormuş gibi hissettiriyordu.
Konserin başından sonuna kadar en önlerdeydik ve çok eğlenmiştik. Biletleri bedavaya getirdiğimiz için de çok eğlenmiş olabiliriz, emin değilim. Konser bitiminde Çağla bizi sahne arkasına davet etmişti. Fazla kalabalıktı ve herkes çok içten, samimiydi. Tusem isimlerini unuttuğum bir grubun arasına karışmış sohbet ederken ben de cam kenarında Emre diye bir çocukla sohbet ediyordum. O sırada Emir Can kocaman gülümseyerek odaya girdiğinde kocaman bir alkış koptu, herkes sırayla onu tebrik ederken o da utançla gülümsüyordu. Çok da güzel gülüyordu. Tusem yanımda bitmişti bile.
Emir de yanında esmer güzeli bir kadınla yanımıza geldi. 'Merhabalar, beğendiniz mi konseri?' Kocaman gülümsemesiyle sorduğu soruya odaklanamamıştım, çünkü elleri yanında ki kadının belini sıkıca sarmıştı. Ben başımı sallarken Tusem 'Bayıldık.' Diyerek biraz Emir'i övmeye başlamıştı.
'Bu arada ben Elif, Emir'in kız arkadaşı.' Kadın kendini tanıtırken ikisinin de ağızları kulaklarına varıyordu.
'Ve stilistim.' Emir kızı yanağından öptüğünde gereksiz bir şekilde kıskanmıştım.
Tusem ağzının içinde 'Belli' diye mırıldandığında gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Allahtan ikisi de duymamıştı. Kısa sohbetimizin ardından yanımızdan ayrılarak başkalarıyla konuşup içmeye gittiler. Tusem de sanki Emir'le evliymişim gibi sinir yapıp söylenmişti.
Herkes su gibi içmeye başladığında saat de baya ilerlemişti. Tusem'in alkolle pek alakası yoktu ama ben bulduğumda içmeyi severdim. Gerçi öğrenci hayatında da partilemeyeceksek niye buradayız diye düşünüyordum. Tusem bir köşede isimlerini hatırlayamadığım insanlarla sohbet ederken kuş gibi tünediğim cam kenarından kalkarak elimde ki şişeyi kenara bıraktım ve yanına ilerledim. Hafif sendeleyerek yürümemden anlamış olacak ki ayağa kalkıp koluma girerek konuştuğu insanlara veda etti. Ben de pek konuşmadan onun yönlendirmesiyle çıkışa doğru yürümeye başladım.
Biz kapıdan çıkmadan sarhoş Emir bize yetişmişti. Tusem'le gülerek bir şeyler konuşuyorlardı ama duyamıyordum. Emir'in sarhoş hali de çok yakışıklıydı. Hafif ağzı kayık, yine kocaman bir gülümsemeyle etrafa kısık gözlerle bakıyordu. Hayır Deniz kendine gel, adamın sevgilisi var.
'Deniz, aynı taksiyle gidelim. Sizi bırakıp devam ederiz diyorum.' Emir onu dinlemediğimi anlayarak cümlesini tekrar ettiğinde başımı salladım.
Kız arkadaşı bizden önce çıkıp taksi çağırmıştı. Üçümüz birlikte o taksiye doğru yürürken sendeleyerek düşmek üzereyken Emir elimi tutarak beni kurtardı, o sırada gözümün içine patlatan flash yüzünden ellerimle yüzümü kapattım. Emir de elimi bırakmadan hızla beni çekiştirerek taksiye bindirdiğinde arkama bakmayı akıl edebilmiştim, iki veya üç tane fotoğrafçının bizi çektiğini fark etmemle bütün sarhoşluğum bir anda yok oldu.
'Emir onları yayınlar mı?' Tırnaklarımı kemire kemire sorduğum sorunun yanıtını bilsem de ondan duymak istemiştim. Başını sallarken benden tarafa bakmadan telefonuyla birilerini aramaya çalışıyordu.
Sanki iğnelerin üzerinde oturuyormuş gibi endişeyle sürdürdüğümüz yolculuğumuz kısa sürmüştü. Biz taksiden inip eve geçmeden önce de Emir halledeceğini, boşuna endişe etmememi söylemişti. Ne kadar inanmak istesem de magazincileri herkes bilirdi. Bir şey yakaladıkları anda peşini bırakmaz, o haberi yaparlardı. Sırf peşimde kimse dolanmasın diye bana yalandan nişan yapan babama magazine düşme şoku yaşatacaktım resmen. Tusem de sabah bakarız diyerek uyumaya gittiğinde stresle uyumaktan başka çarem kalmamıştı.
Sabah çalan kapıyla uyandığımda başımın ağrısına küfürler ederek yataktan kalktım. Dün gece ki kıyafetlerimi bile değiştirmeden uyumuştum, o yüzden üzerime bir hırka alarak kapıya doğru yürüyen ölüler gibi ilerledim. Tusem de asla gözünü açmaya tenezzül etmediği için kapı ısrarla çalmaya devam ediyordu. Kim geldiyse ya yangından mal kaçıracaktı ya da katil falandı. İkisi de işime yarayabilirdi.
Oflayarak kapıyı açtığımda karşımda sahte nişanlım Ege'yi görmemle anlık bir şok yaşamıştım. O da bu şoku hiç umursamadan eve dalarak kapıyı kapamış bana dik dik bakmaya başlamıştı.
Aslında yakışıklı bir çocuktu. Uzun, kıvırcık saçlı, kumraldı. Güzel gülüyordu, böyle hafif yamuk ve ses tonu insanı uyuşturan cinstendi. Ama gönül işte. Sevemeyince sevmiyor.
'Seni beklemiyordum.'
'İstanbul'dayım bir süredir. Boş konuşmaya gelmedim Deniz o haberler ne öyle?' Neyden bahsettiğini anlamam bir iki saniyemi almıştı ama yine de anlamamış gibi yaparak kaşlarımı çatarak sinirli gözlerine baktım. Anlamadığımı düşünerek konuşmaya devam etti. 'Magazin haberlerinden bahsediyorum. Senin o adamla el ele ne işin var?'
'Sen kim olarak hesap soruyorsun ki bana? O yüzük, nişan, hepsi sahte.'
'Sahte de olsa bunu ikimizden başkası bilmiyor. Sen benim nişanlım gibi davranmak zorundasın Deniz. Ayarlarımla oynama.' Kısa tehditinden sonra ben ağzımı bile açamadan geldiği gibi hızla evden çıktı. Bütün dertlerim bitmiş gibi bir de bu çıkmıştı başıma.