'Neden söylemedin ki Emir'e en başında?' Olayın üzerinden iki hafta geçmesine rağmen evin içinde her karşılaştığımızda Tusem neden en başında söylemedin diyerek beni depresyondan çıkartabileceğini sanıyordu.
'Ne deseydim adama? Bak ben nişanlıyım ama hepsi bana göre sahte, ailem de Ege de evlenmemizi istiyor ama sahte bana güven mi deseydim?' Sinirle söylenerek koltukta ki battaniyeye sarılan halime geri döndüm.
İki haftadır okula da gitmiyordum, büyük ihtimalle devamsızlık yüzünden dönem uzatacaktım. Devamsızlıktan olmasa bile sınavlarda artık hiçbir şey yapabileceğime inanmıyordum. Sürekli aklımda Emir ve o kırgın bakışları vardı. Mahvetmiştim işte her şeyi. Bunca düzensizliğe rağmen gidip mükemmel birini hayatıma alıp onu da mahvetmiştim. Başıma gelen her kötülüğü hak ediyordum işte. Tusem bile benim yüzünden Çağla'yla görüşemiyordu, birlikte çalıştıkları halde.
'Tamam sinirlenme depresif böcek. Benim artık kaçış yolum kalmadı Çağla'ya gitmem lazım iş yüzünden. Seni sorarlarsa ne diyeyim?' Tusem omzumu okşarken ona her şeyi tümden anlatmadığımı tekrar hatırladım. Ege'ye katlanmamın nedeni beni tehdit ediyor olması demiştim, seni de tehdit etti diyememiştim. Kız zaten ailesine yalan söylüyordu.
'Vazgeçmiş Emir'den dersin, unutmuş falan. Uydur işte sen iyi yalan söylüyorsun.'
'Deniz, canını daha çok yakmamıza gerek var mı?' Sessizliğimle onayladığımı anlayarak bir şey daha söylemeden evden çıktığında kronik depresyonumla beni baş başa bırakmıştı. Alışmıştım zaten yalnızlığa.
Ama ne olursa olsun Ege'yle asla evlenmeyecektim. Babam da beni bir yerden sonra anlayıp üzerime düşmezdi belki. Sonuçta bana zorla evet dedirtemezdi. Ege de avucunu yalasın. Sadece Tusem yanmasın diye boyun eğdiğimi bilmese de olur.
*******
'Emir şu şarkıyı iki saniye bırakır mısın?' Sanki boynuna ip geçirmişim gibi bana bakmasıyla susarak dizine oturdum. Söz yazıyordu yine ve yine kendini kapatmıştı. Dizine oturduğum gibi bıraktığı kalemle başını yana eğerek gülümsemesiyle burnundan öptüm.
'Sen şarkılarımı mı kıskanıyorsun?' Oyuncu bir şekilde sorduğu soruya omuzlarımı silktim. Gülerek boynumdan öperek başını omzuma yasladı. 'Seni çok seviyorum, korkma sana da şarkı yazarım.'
'Aşk dolu olsun.' Omzumda attığı kahkaha ile sarsılarak gülümsedim. Gerçekten ona fena düşmüştüm, kalkmaya da niyetim yoktu.
*******
Aklıma dolan anılar yüzünden çığlık çığlığa ağlamamak için yastığı ısırdım. Bu depresyon ne illet bir şeymiş be. Çalan kapı yüzünden oflayarak battaniyeyi omzuma sararak kapıya ilerledim ve delikten baktığımda Anıl'ı görmemle şaşırdım.
Kapıyı açtığımda hızla bana sarılarak içeri girdi. 'Deniz çok üzüldüm.'
'Anıl dur neye üzüldün?' Sarılmayı bırakıp yüzüme şaşkınlıkla baktı. İyi de sarılıyordu, herhalde uzun insanların genel bir özelliği bu.
'Ayrılmışsınız Tusem'in vaftiz babasıyla.' Açıklamasına burukça gülümseyerek omzuna vurup kapıyı kapattım.
'Ve sen bana destek olmaya mı geldin cidden?' Bu gece de ağlayacak konuyu bulmuştum.
Elinde ki siyah poşetleri havaya kaldırdığında çarpan cam seslerinden içinde ne olduğunu anlamıştım. 'Yalnız gelmedim.' Gülerek poşetlerle birlikte depresyon koltuğuma geçip oturdu ve şişelerle mezeleri masaya çıkartıp kurarken yanına oturdum. Tusem zaten benim için mükemmel bir arkadaşken bir de yanına Anıl'ı getirmişti hayatıma.
'Leyla gibi izleme arkadaşım hadi yardım et. Pasta da aldım sana Tuso dedi seviyormuşsun.' Gülümseyerek hızla Anıl'a sarıldığımda n'olur çok sarhoş olma diye söyleniyordu.
Kaçıncı olduğunu saymayı uzun süre önce bıraktığım içki dolu şişemle Anıl'ın ne olduğunu bilmediğim bir şeyi anlatmasını dinledim gülerek. O da gülüyordu ve çok kafa açtığı için Emir pek de aklıma düşmemişti. Zaten aklıma düşmesine de gerek yoktu içimi yakan ateşin farkındaydım. Anıl sürekli Tusem'e aşığım diye yükselip susuyordu, onun bu hallerine gülerek videoya almıştım. O da benim güldükten hemen sonra kendime kızarak battaniyeye sarılıp anlık depresyona dönmemi çekmişti.
'Bak benim arkadaşlarım var hepsi yakışıklı.' Anıl ağzı kayık bir şekilde telefonundan arkadaşlarının fotoğraflarını göstermeye başladığında ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. 'Bak bu Sanlı, gözleri yeşil.'
'Adamın tek özelliği yeşil gözlü olması mı Anıl?' Gülerek telefonu ittiğimde alınmıştı. 'Birini istemiyorum ama teşekkür ederim.'
'Ayrıca ben Emir'e mektup yazacağım.' Hızla ayağa kalkıp odama koşarken Anıl önce önünü gör diye dalga geçiyordu. Onu duymamazlıktan gelerek odamda bulduğum ilk kağıda her şeyi yazdım, bütün nedenlerimi, onu ne kadar sevdiğimi, ondan vazgeçmediğimi. Yazdıkça yazdım ve mektubu nasıl göndereceğimi bilmediğim için Emir'e mesaj atmayı daha mantıklı buldum.
Kime; Yangınım
Sana mektup yazdım.Şimdi tek yapmam gereken yanıtını beklemekti. Uyuyarak da bekleyebilirdim bence. 'Anıl ben uyuyorum.' Anıl'a bağırarak haber verdiğimde çoktan yatağa atlamıştım ve yine Emir'in hayaliyle uykuya dalmıştım. Bundan kötüsü gelemez herhalde başıma.
Sabah kalktığımda yatağımdan çıkmadan ölmeyi dilemiştim. Baş ağrısı beni şu an duvardan duvara vuruyordu. Resmen acı fiziksel bir hal almaya başladığında sendeleyerek ayağa kalkıp duşa girerek kendimi ayıltmaya çalıştım. Başarılı olunca üzerime öylesine bir elbise geçirip salonda bıraktığım Anıl'ın yanına giderken Tusem'in odasından gelen seslerle kapının önünde kaldım.
Tusem geç gelmiş olmalıydı, Anıl da salonda uyumuştu herhalde. Hırsız olması ihtimali beni korkuturken hızla kapıyı açtım. Tusem'in çığlığı, Anıl'ın kahkahası ile gördüklerim bana yetmişti. İkisi de birbirinin üzerinde tepinirken bağırarak kapıyı çarptım. 'Ya bari benim gitmemi bekleseydiniz Anıl'ın evine gitseydiniz!' Bağıra bağıra üzerime ceketimi alıp evden koşarak çıkmıştım.
Cüzdanımı almayı akıl ettiğim için kendimi tebrik ettim. Saçlarım ıslaktı, hava da soğuktu. Hastalığa hazırladığım davetiye ile sokakta yürüyerek sıcak bir kafe arıyordum.
'Deniz.' Duyduğum ses Emir'e mi aitti yoksa kafamda mı uyduruyordum? Eğer gerçekse şurada bayılsam ne olurdu ki? Yavaşça arkamı dönüp solgun suratına baktım. Bir insan iki haftada bu kadar değişir mi bu kadar yabancılaşır mı?
'Yüzün düştü beni görünce.' Söylediği şeyle silkelenip kendime gelmeye çalışarak ona doğru adımladım. Konuşmama izin vermeden devam etti. 'Bana yazdın, mektubu almaya geldim.' Ne mektubu?
Kafam karışmış bir şekilde zor da olsa gözlerimi ondan çekerek telefonumu çıkartıp ona attığım mesaja baktım. Ah salak kafam. 'Emir ben fazla içmişim. Yok yani öyle bir şey kusura bakma.'
'Bir de mektupla benden vazgeçmeye karar verdin.' Yalandan gülerek cümlesini bitirip arkasını dönüp yürümeye başladığında ruhumu da söküp almıştı kendiyle birlikte. Koşup tutmak istedim onu, seni seviyorum geri kalan her şey yalan demek istedim ama yapamadım.