Tusem odaya daldıktan sonra Ege'yi resmen yaka paça evden atmıştı. Çıt kırıldım duran bu kız bir anda en büyük güreşçilerden birinin ruhunu ele geçirmiş gibiydi. Kırk yıl gözümün önünden gitmeyecek bir görüntüydü o resmen.
'Anlatacak mısın artık Deniz?' Tusem beni yatağa yatırıp kendime gelene kadar başımda bekledikten sonra sabırla sormuştu. Bütün bu yaşananlar sırasında maalesef Çağla ve Burçin de buradaymış, her şeyi duymuşlar. Daha ne kadar rezil olabilirdim acaba?
'Tusem anlatacak bir şey yok işte. Normal kavga.'
'Benim yalanlarımın yanında şunu bana yedirebilir misin? Anlat.'
'Emir'i gördü ve beni tehdit etti, seni de. Emir'e gidersem her şeyi ailemize anlatacaktı, senin okul yalanını, Anıl'ı. Benim de Emir'le ilişkimi. İkimizin de yanmasından çok korktum o yüzden sustum. En azından benim hayatım mahvolsun sana dokunmasın dedim.' Gözlerimden akan yaşlar daha fazla konuşmama izin vermediğinde Tusem elimi tutup destek vermeye çalıştı.
'Ben hallederim korkma buna daha fazla katlanmana gerek yok. Hatta ara Emir'i anlat.' Konuşmama bile izin vermeden hızla yanımdan kalkarken gözlerinde gördüğüm o şey hiç hoşuma gitmemişti. Bir şey yapacaktı ve iyi bir şey değildi bu.
Ne kadar arkasından bağırsam da beni takmayarak evden çıktığında ne halt edeceğimi düşünmeye başladım. Telefonum yoktu, ev telefonumuz da yoktu. Zaten kimsenin numarası da ezberimde değildi. Anıl'ın evine gidebilirdim. Yani en mantıklısı oydu.
Yavaşça kendime zarar vermeden kalkıp hazırlandığımda çoktan yarım saatten fazla vakit geçmişti. Taksi çağırıp aşağı indiğimde karnımda ki acı normalin çok üstündeydi ama önce Tusem'i bulmam lazımdı. Anıl'ın evini hatırladığım kadarıyla bulduğumda kapıyı yüz kere çalmama rağmen açan olmamıştı. Burada değillerse başka seçeneğimde kalmamış sayılırdı. Sadece Çağla veya Burçin. Burçin'in evini bilmiyordum o yüzden taksiye tekrar binerek Çağla'nın evine gittiğimde kapıyı çalmaya korkuyordum.
'Deniz?' Arkamdan gelen Emir'in boğuk sesiyle titrek nefesimi yavaşça vererek ona baktım. Muhtemelen berbat görünüyordum, bana acıyormuş gibi baktığında buna emin olmuştum.
'Tusem burada mı diye bakmaya gelmiştim.' Karnımda ki ağrı artık yanmaya başladığında duvara tutundum.
Bana doğru bir iki adım daha atıp kapıyı çaldığında ona bakamıyordum, gözlerimi kaçıyordum. O da gözlerini kapıya dikmiş elleri cebinde bekliyordu. Kapıyı uykulu gözlerle açan Çağla'yla son umudum da tükenmişti ve ağlamak üzereydim.
'Çağla lütfen Tusem'i arar mısın?'
'Gel içeri, şu haline bak. Doktor ne dedi sana Deniz, niye buraya geldin?' Çağla beni içeri alıp koltuğa oturtana kadar söylenip durmuştu.
'Telefonum yok, Tusem'in de bir şey yapmasından korkuyorum. Lütfen arar mısın?' Çağla telefonu çıkartırken Emir de benden en uzak köşeye geçip oturdu ve meraksız bakışlarıyla bizi izlemeye başladı. Tusem'i bulduktan sonra Emir'le karşılaşmama ağlayabilirdim.
Çağla telefonu bıraktığında suratında ki ifade beni üzmeye yetmişti. 'Açmadı. Sen neden korkuyorsun, ne oldu?'
'Benim gitmem lazım.' Ege'nin evinde olabilirdi. Yavaşça ayağa kalkarken bir anda sırtımı dikleştiremedim ve iki büklüm şekilde koltuğa geri oturdum. Karnımda ki acı çok kötüydü.
'Kanaman var Deniz, hastaneye gidiyoruz. Sonra bulursun Tusem'i'
'Çağla anlamıyorsun, kötü bir şey yapabilir.'
'Tamam ben seni hastaneye götürürken Emir onu bulsun.'
'Hayır ben ağırlık vermek istemiyorum. İyiyim.' Çağla itirazlarımı umursamadan araba anahtarını alıp beni kolumdan tutarak kaldırmaya çalıştığında yavaşça ayağa kalkarak Emir'e baktım. O da ayağa kalkmış bize bakmadan ayakta bekliyordu. Nasıl böyle yabancı olabildik diye ağlamak istiyordum.
'En azından önce bir yere uğrayalım sonra hastaneye gidelim. Lütfen Çağla uzun sürmez söz.' Beni hastaneye götürebilmek için her şeyi kabul edebilecek gibi duruyordu o yüzden onayladı.
Hep birlikte evden çıktığımızda nefesim kesilse de çaktırmadan arka koltuğa kendimi bırakıp aklımda kaldığı kadarıyla Ege'nin adresini verdim. Arabayı Emir kullanıyordu ben de Çağla'nın telefonundan Tusem'i yüzüncüye arıyordum. Dikişlerim büyük ihtimalle patlamıştı ama şu an umurumda değildi. Sadece kanamanın dışta olmasını diliyordum.
Ege'nin müstakil evine vardığımızda bütün ışıkların yandığını görerek yavaşça arabadan indiğimde başımın döndüğünü hissettim. 'Ben gidip bakayım, sen otur.' Çağla inatla ısrar ediyordu ama neyin ne olduğunu bilmediği için olayların içine sokmak istemiyordum onu. Başımı olumsuz anlamda sallayarak yavaşça eve doğru yürüdüğümde konuşacak kadar kendimi iyi hissetmiyordum.
Arkamdan koşarak gelen kişinin Çağla olduğunu düşünerek kızacakken koluma giren Emir'le bir anda nefesim kesildi. Yüzüne bakamadım ama kokusu, dokunuşu beni mahvetmeye yetiyordu. Herhalde yürüyemediğim için bana acımıştı. Evin kapısına geldiğimizde içeriden gelen bağrışma sesleriyle korkudan ağlamak üzereydim. Kapıyı çalıp düşmemek için Emir'e yaslandım.
'Ne olur Tusem olmasın.' Kapı açılmadı ama bağrışma sesleri kesildi. 'Ege!' Kapıya tekrar vurup bağırmamla koluma giren Emir, Ege'ye seslenmemle bir anda geri çekildiğinde sendeledim.
Ege kapıyı hızla açtığı için üzerine doğru düşerken beni son anda tuttu. Yüzü gözü dağılmıştı, kan vardı her yerde. Dayak yemişti. Ne olur Tusem olmasın. Ege'nin kollarından kurtulup duvara tutunarak içeri girmeye çalıştım. 'Tusem!' Duvarın dibinden ayrılamadığımda içeri bağırdım.
'Tusem yok, git Deniz.' Ege beni kovalamaya çalışırken hafifçe kolumdan itti.
'Bırak, nefret ediyorum senden. Senin yüzünden mahvoldu her şey, kendin gibi iyi olan her şeyi bozuyorsun. Keşke hiç kabul etmeseydim bu oyunu.' Yüzüğü gözüne doğru fırlatırken karnımı tutup ağlamaya başlamak üzereydim, kapının ağzında sessizce bekleyen Emir gözlerimin daha çok dolmasına sebep oluyordu. 'Tusem'i çağır.'
Ege hızla kolumdan tutarak beni kapının dışına ittiğinde 'Ah' diye acıdan inlememle Emir bir anda Ege'ye yumruğu geçirdi. Baş dönmesi ve ağrı yüzünden ayakta bile duramayacak duruma geldiğimde kapının kenarına kendimi bırakmıştım. Bağırış seslerini duyarken odağım kayıyordu.