'Ben artık imdat diye bağıracağım.' Tusem son vizesinden de çıkarken kapının ağzında isyan etmesiyle kahkaha attım.
'Tamam kredim yattı gel kahve ısmarlayayım da kendine gel.'
Teklifime dudaklarını büzerek yanıt verdi. 'Çağla'nın yanına gitmem lazım. Menajer bir arkadaşı varmış. Burçin galiba adı. Onunla iş için görüştürmeyi düşünüyormuş.' Çok yorgundu, çok bitkindi yine de hem stajı tamamlamak hem de eğlendiği için gidiyordu.
Tusem'i zar zor otobüse bindirip eve doğru yürüyordum. Benim de vizelerim bitmişti. O magazin haberi de korktuğum kadar büyümemiş, hatta kimse beni tanımamıştı. Ve bu olay çok işime gelmişti. Ege'nin tekrar kapımda bitmesini istemiyordum. Özellikle şimdi İstanbul'da olduğunu bildiğim için gereksiz bir tedirgin hissediyordum. Sanki herhangi bir sokağın köşesinden çıkıp bir şey diyecekmiş gibi.
Biraz alışveriş yapıp eve vardığımda eski dairemizin kapısında yatan kediyle yumuş yumuş olmuştum. İşte bulduğum her kediyi bu yüzden sıkıştırıp seviyordum, bütün stresim uçup gidiyordu anında.
Poşetleri kenara bırakmış, bulduğum sarı kediyle oynarken arkadan Emir'in sesini duymamla gülümsedim. 'Yine dolandırılmaya müsaitsin bakıyorum.'
'Dejavu.' Gülümseyerek ayağa kalkıp ona döndüğümde elinde ki küçük kedi mamasını fark ettim. 'Benden önce seni mi dolandırdı?'
'Sizi oynarken gördüm.' Mamayı açıp köşeye dökerken kedinin başını okşuyordu. 'Yanına gelmeden önce markete uğrayıp mama aldım.'
'İyi yapmışsın.' Endişeyle yavaşça kafama vurdum. 'Ya pardon. Hoşgeldin.' Kapıyı açmaya çalışırken arkadan bana gülmesini duyabiliyordum.
Kapıyı açtığımda birlikte içeri girmiştik. Yerdeki poşetleri benden önce alarak mutfağa taşımış ve orada kalıp beni beklemişti. Aslında gelmesini beklemiyordum ama büyük ihtimalle şu magazin olayı yüzünden konuşma ihtiyacı duymuştu.
O küçük öğrenci evimizi incelerken ben de mutfağa yanına geçmiş kupaları çıkartıp ona kahve hazırlamaya çalışıyordum. 'Güzelmiş eviniz.'
'Emir bu kadar kibar olmana gerek yok. Sade öğrenci evi işte.' Gülümseyerek iki kupayı da elime alarak başımla oturma odasını işaret ettim ve birlikte oraya geçerek oturduk.
Kahvesini yudumlarken oturduğu koltukta tümüyle bana dönerek dikkatini üstüme vermeye başladı. 'O haberleri yalanlamadım, belki bilmiyorsundur ama böyle şeylerle işim olmaz. Kız arkadaşımla bile yıllardır bir kere yan yana görülmedik. Nereden çıktılar anlamadım ama avukatım halletti. Yani endişe etmeni gerektiren bir durum kalmadı.'
Nasıl bu kadar kibar ve samimi olabildiğini aklım almıyordu. Biraz kibarlık görünce aşık olan o kızlardan olduğum için de işimiz zordu. Kahvelerimizi içerken öylesine sohbet ederek biraz daha kendine aşık etmeyi başarmıştı. Zaten hemen hemen her konuda başarılı biri olduğu için zorlanmıyordu.
'Siz ne zamandır birliktesiniz?' Sana ne deniz.
'2 yıl olmuştur.' Emir'in gülümseyerek yanıt vermesinden kızmadığını anlamamla rahatladım. 2 yıl cidden çok uzun bir süreydi. Herhalde birbirlerine çok aşıklar diye düşünerek kendimi saçma düşüncelerden arındırmaya çalıştım. 'Senin yok mu hayatında birileri'
Gerçekten merak mı yoksa kibarlık mı emin olamayarak 'Kimse yok.' diye yanıtladım.
Kaşlarını havaya kaldırıp bana inanmayarak baktı. 'O zaman sen birine aşıksın ve kimseyi hayatına almıyorsun.'
'Yine yanlış.' Gülümseyerek kolunu koltuğun üstüne attığında göğsüne çok yakın duruyordum, o da hafifçe üzerime eğilmişti. Yüzlerimiz birbirine yakındı, ufak bir hamlede yanlış şeyler olabilirdi. Kahve gözlerine dalmışken bir şeyler söylemesini bekledim ama o da benim gibi gözlerime dalmış duruyordu. Artık ikimiz de gülümsemiyorduk, sadece birbirimizin gözlerinde kayboluyorduk.
'Ege'yi gördüm, hala çok yakışıklı bu adam ya delireceğim. Ayrıca Burçin kimmiş biliyor musun?' Tusem bağıra bağıra eve girdiğinde yerimden sıçramamla Emir biraz geri çekilmişti.
'Kimmiş Burçin?' Emir yarı dalga geçer bir şekilde sorduğunda Tusem Emir'i fark etmesiyle elinde ki telefonu düşürdü. Şimdi üç gün telefonum gazi oldu diye ağlayacaktı.
Tusem telefonu alıp yanımıza gelip tam ortamıza kendini bıraktığında hala Ege'yi gördüm cümlesindeydim. Tusem de, Emir'e Burçin'i anlatmakla meşguldü. Burçin dediğimiz kadın şarkılarını bağıra bağıra söylediğimiz Madrigal grubunun menajeriymiş, hatta Can Ozan'la falan da çalışıyormuş. O yüzden Tusem nefes egzersizleri eşliğinde kadının iş teklifini kabul etmiş. Yani artık onun da tasarımcısı olarak çalışacakmış. Stajın yanında da ek gelir olması onu aşırı mutlu etmişti ve hayranı olduğu insanlarla tanışacağı için de ayrı bir mutluydu.
Emir gidene kadar Tusem bir şeyler anlatmıştı ve Emir gittiği gibi benim koltukta bir santim bile hareket etmediğimi fark ederek kolumu dürtüklemişti. 'Öldün mü?'
'Ege'yi nerede gördün?'
'Beklediğim soru bu değildi. Anıl'la ve Can Ozan'la ne zaman tanışabiliriz diye sormanı bekledim.' Gülerken ciddi ifademi görüp espri yapmayı bıraktı birkaç saniyeliğine. 'Eve gelirken bizim marketteydi. Buraya da şirketin bir ayağını taşımışlar o da artık burada yaşıyormuş.'
'İyi de bizim mahalle ne alaka kızım. Hiç sormadın mı?'
'Koca İstanbul ya ne bileyim, ne oluyoruz?' Kafası karıştığı için her an durumu şakaya vurarak dağıtabilirdi ben de hızlıca o sabah kapımıza gelen Ege'yi ve söylediklerini anlattım. Güzel birkaç küfür savurarak markete gidip üzerine kola atmayı denemeye çalışmasını son anda durdurdum. Bir anda parlayıp söndüğü için kolay olmuştu.