Tarık'ı defalarca aramıştım ancak telefonlarımı açmıyordu buluşmaya ise 1 saatten az kalmıştı. Önceki gün ne kadar çabalasam da Tarık'ı ikna edememiş ''aklımı kaçırmış olduğumu'' iddia etmesi üzerine yaptığımız ufak bir tartışmanın ardından onu yolumun üzerinde istediği bir muhitte indirmiştim.
Otele tek başıma gitmek istemesem de bunu yapmak zorundaydım en azından içimdeki ses bunu söylüyordu. Aynanın karşısına geçtim derin bir nefes alıp göğsümü kabarttım bir elimle saçımı düzeltiyor diğer elimin işaret parmağı ile kravatımı hizalıyordum bir anda söylenerek odama doğru koşmaya başladım '' Notlar!'' buluşmaya elim boş gidecek değildim ya! Tek kozum, hiç bir bok anlamadığım bu notlardı ve planım basitti; otele gireceğim, notları yanıma almayacağım arabamda pazarlık olarak duracak gerisi de akışa göre doğaçlama yaşanacak. Her şey ne kadar basit değil mi? Değildi.
Yola çıktığımda gözüm sağ koltuktaki notlara takıldı ve neyi atladığımı fark ettim ''Neyi unuttum diyorum Cüneyt be! Onda da notlar var.'' Bu işin nasıl biteceğini bilmiyordum özellikle başta bu işe girmek istemeyen masum birini bu pisliğe bulaştırmak beni rahatsız ediyordu. Bir yandan da bu iş için daha hiç bir şey yapmadan peşin 2 bin dolar para aldığını hatırladıkça gözümdeki masumiyeti ve üzerimdeki suçluluk duygusu yok oluyordu. Alelacele Cüneyt'i aradım ona verilen iş iptal olmuştu elindeki notları yok etmesi gerekiyordu ayrıca 5 parasızdım verdiğimiz paranın hiç değilse yarısını geri alabilsem benim için çok iyi olacaktı ancak aradığımda bunu diyemedim, yanlış anlamayın onu bu olaya ben sürüklediğim için değil telefonu açmadığı için diyemedim ''neyse bu işte sonraya kaldı'' diyerek otele doğru sürmeye devam ettim.
Kendimden emin bir şekilde otele doğru ilerlerken telefonum çaldı arayan Tarık'tı:
-Alo! Neredesin oğlum sen?
-İçerdeyim
''Ne içerisi?'' Dememe kalmadı ki otelin kapısında bana eli ile ''gel gel'' işareti yapan Tarık'ı gördüm, üzerinde dünkü giydiği salaş kıyafetleri vardı. Telefonu cebime iliştirip hızlı adımlarla ona doğru ilerledim otelin kapısından içeri girdiğimde lobinin ilerisinde görkemli tabloların altında Tarık'ı ve bizi takip eden o kel adamı gördüm. Koyu sarı bir koltukta konuşmadan oturuyorlardı. O ana kadar çok gergin değildim ama artık ne olacağını bilmiyordum ve bunun geri dönüşü yoktu gergin olacaksam tam zamanıydı.
Önce dazlak ihtiyarla göz göze geldim tam selam verecektim ki beni görür görmez hiç bir şey demeden lobiye ilerledi Tarık ise ellerini kasıklarının üzerine koymuş baş parmaklarını sıkıca avucunun içine almış ürkek gözlerle bana bakıyordu büyük hemde çok büyük bir stres altında olduğunu anlamak zor değildi, arkadaşımı bu halde görmek içimi burkmuştu ancak yapacak bir şeyim yoktu. Suçluluk hissetseniz de yapmaya devam ettiğiniz şeyler vardır ya, hani vicdan mastürbasyonu yapar geçersiniz aslında yapmak istemiyorum ama zorundayım edebiyatı!
Tarık'ın yanına oturdum ağzımı açmadan kafamı ona doğru uzatıp ''neler oluyor?'' dercesine kafamı salladım, karşılık olarak sessizce cevap verdi;
-Özür dilerim.
- Ne oldu oğlum ne özürü buradasın işte de... Bu halin ne?
-Y- yok bir şey gerginim sadece.
-Neden geldin?
-Seni yalnız bı... Geliyor sonra konuşuruz.
Kel adam lobideki hizmetli ile konuşmasını bitirmişti, ceketinin yakalarını düzelterek bize doğru geliyordu.
Eliyle beni işaret ederek '' Sen! hadi kalk gidiyoruz.'' dedi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken ona arkadaşımı göstererek ''Tarık?'' dedim. Tarık'a hiç bakmadan net bir tavırla konuşmaya başladı;
- O gelmiyor!
- O gelmiyorsa bende gitmiyorum!
Tarık susmuş bizi izliyordu kel adam ise restimden sonra etrafına bakındı ardından belindeki silahı bana göstererek ''Düş önüme geç kaldık!'' dedi. Bir anlığına afallamıştım ancak çabuk toparlayıp konuşmaya başladım;
-Beni burada... Bu otelin içinde vuramayacağını ikimizde biliyoruz arkadaşımı arkada bırakmayacağım benimle geliyor patronunu ara söyle yoksa...
-Yoksa ne, kapıdan çıkar gider misiniz?
diyerek gülmeye başladı ve ardından devam etti;
-Arkadaşın gelmiyor istersen bunu Tarık'a soralım, neden gelmiyorsun Tarık?
Bir kez daha afallamıştım duyacaklarımdan korkarak kafamı yavaşça Tarık'a çevirdim, dudakları büzülmüş titreyen gözleriyle bana baktı ardından ellerini birleştirip göğsüne doğru koyarak ''Özür dilerim her şey için çok özür dilerim'' dedi, içimden bir parça kopmuştu Tarık'a ne diyeceğimi bilmiyordum ne olduğunu bilmiyordum ihanete mi uğramıştım Tarık yanlış bir şey mi yapmıştı ne için özür diliyordu bilmiyordum!
Dazlak piç söylenerek beni iteklemeye başladı ''Yürü duyacağını duydun işte geç kaldık!'' itiraz etmeden arkamı döndüm ve salınık adımlarla yürümeye başladım arkadan Tarık'ın ağlayarak tekrar ettiği ''özür dilerim'' sesleri geliyordu. Bu olaylara rağmen beynimin içi bomboştu hiç bir şeyi bağdaştıramıyordum o anı yaşamak çok kötü bir duyguydu. Sarmaşık merdivenlere yaklaştığımızda Tarık'a bakmak için tekrar arkamı döndüm takım elbiseli iki adam yanına doğru yaklaşıyordu umursamazca kafamı tekrar çevirip yürümeye devam ettim.
O hoş altın varaklı görkemli sarmaşık merdivenlere adımımı attığımda kel adam beni kolumdan tutup aşağıya çekti ve bir hayvana komut verircesine ''asansör'' dedi, o an düştüğüm bu boşluktan hızlıca kurtulmam gerektiğini anladım.
Asansörün düğmesine basıp tiksinç bir ifade ile beni süzmeye başladı kapı açıldığında ise itekleyerek içeri sokmaya çalıştı. '' Bir daha bana sakın dokunma!'' diye bağırarak içimdeki boşluğu öfkeyle doldurmuştum. Çıkışımdan sonra üzerime doğru bir hareket yapacakken bir anda durdu ve kafasını çevirdi onu engelleyen bir şey vardı, bana doğru hafif kaldırmış olduğu elini geriye attı bana zarar veremeyeceğini anlamıştım onlar için önemliydim ama neden? Kafam karışık olsada özgüvenim yerine gelmeye başlıyordu.
En üste, 17. kata bastı ve bana dönerek ''İçeri girdiğinde tek yapmaman gereken şey yalan söylemek! Anladın mı?'' O konuşurken çenesinin sağ alt tarafındaki derin yara izine bakıyordum o yara izini mavi gözlerine kadar genişleteceğime ant içmiştim. Ben ona kitlenmişken tekrar etti '' Anladın mı?'' dişlerimi sıkarak kafamı salladım.
Asansörün kapısı açıldığında büyülenmiştim ilk kez böyle bir ambiyans görüyordum. Etraf otelden tamamen ayrı rengarenk ütopik derecede elitist bir tasarıma sahipti. Düşünsenize rengarenk ve çok sade, rengarenk olup sade gözüken ne var ki? Gözlerim, eflatun vazoya duvardaki takım elbiseli zürafa tablosuna yerdeki fayans matlığındaki bej renkli halıya takılıp duruyordu. Asansörden çıktık etrafta hizmetliler ve korumalar vardı. Büyük obsidyen renkli bir kapıya doğru ilerledik kel adam kapının yanında duran korumalardan birine işaret etti ardından bana ''Arkanı dön!'' diye bağırdı memnuniyetsizce arkamı döndüm hızlıca yanıma gelen koruma üstümü aramaya başladı. İşi bittiğinde kafa selamı ile kel adama işaret verdi o da yanıma yaklaşıp kulağıma fısıldadı '' sakın yalan söyleme''.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTINI BULAN ADAM
General FictionBULUNMAYANI BULMA AMACIYLA ÇIKTIĞI YOLDA HAYATININ SEYRİNİ DEĞİŞTİREN ADAMIN SON DERECE SÜRÜKLEYİCİ HAYAT HİKAYESİ