TANITIM VİDEOSUNA GÖZ ATIP OKUMAYA BAŞLAYABILİRSİNİZ...:)
Bu bölümü okumak zorunda değilsiniz.Geçmişe yönelik bir bölümdür.
Oy verip geçebilirsiniz 💖
Zaaflar da ölürmüş.
Ayaklarım nereye gideceğini biliyormuş gibiydi. Peki ben gitmekten emin miydim? Tanıdık yollar, tanıdık caddeler, tanıdık evler... Gidiyorum. Gittikçe nefesim daha da kesilir gibi oluyor. Üstümdeki kırmızı elbiseyi belki de ellinci defa düzeltişim. Buraya kadar geldin geri dönmek yok! diyorum kendime fısıldar gibi. Kafayı yemiş olmalıyım. Heyecandan mı yoksa korkudan mı bu panik halim? Dudağımda ki kırmızı rujuma yakışmayan alaycı bir gülüş dökülüyor dudaklarımdan. Kendime gülüyorum. Evet, evet kendime gülüyorum.
İnsan aşık olunca kendinden vazgeçiyor. Bir anda farklı bir insana dönüşüyor. Bambaşka bir insan. Onun yokluğunda apayrı bir kızken şimdi o tekrar geldi ve beni sadece iki saniye de eski Gökçe'ye dönüştürdü. İşin garibi ben bu Gökçe'yi daha çok seviyorum. Heyecandan adeta nefes alamıyordum. Taksi de bir o yana bir bu yana kıvranıp duruyordum. Taksici de bu halimi fark etmiş dikiz aynasından beni rahatlatmak istercesine gülümsüyordu.
Biraz sonra dudağımda belki de kalmayacak bu kırmızı ruju tazeliyorum. Telefonumun kamerasından kendime son bir defa göz atıyorum. Fena görünmüyorum. Telefonum çalıyor. Heyecanla küçük siyah kutu çantamdan telefonumu çıkarıyorum. Telefonun ekranına kısa bir bakış atıyorum. Gözlerimin dolmasına engel olamıyorum. Aa hayır ağlamamalıyım. Bugün ağlamak yok kızım. Bugün mutlu olmalısın.
ZAAFIM ARIYOR...
Bu çağrıyı görmek için nelerden vazgeçmiştim. Neleri feda etmiştim. İşte şuan derin bir nefes bırakıyorum ve içimden, değdi diyorum. Telefonu açıp kulağıma dayıyorum. Ağlamamalıyım. Bu makyaj için saatlerimi vermiştim. Normal de aşırı makyaj yapan biri hiçbir zaman olmadım. Ama bugün farklı, bugün özel bir gün.
"Hiç açmayacaksın sandım." İkimizde kıkırdıyoruz. Sadece bende heyecan yokmuş demek ki. Derin bir nefes bırakıyorum.
"Dediğin yere geldim. Tren yolundayım." İki heyecanlı ve iki aşık çifte kumrular gibi konuşuyor, gülüyorduk. Ya da ben aşık sanmıştım onu. Evi tarif ediyor bende ilerliyordum. Sonunda mavi, beş katlı bir apartmanın önünde durdum. Taksiciye ücretini verdiğimde gülümseyerek konuşmaya başlıyor. Yakından baktığımda kırışmış yüzü ve yanağında ki gamze ile kırklı yaşlar da yılların yorgunluğunun yüzüne işlediğini anlıyorum.
"Gençliğin tarif edilmez güzel duygularından birini yaşıyorsun. Bu duyguların çöp olmasına izin verme kızım." deyip elinde ki kartviziti bana uzatıyor. Büyük bir gülümsemeyle kartviziti alıp telefonumun kabının içine koyuyorum. Cüzdan varken telefonun kabına koyma fikri her zaman daha cazip geldi. Biraz da üşengeçlikten diyelim.
Telefonu usulca çantama bıraktım. Kapının şifresini girdikten sonra apartmana ufak bir bakış attım ve derin fazlasıyla derin bir nefes bıraktım. Dördüncü kat demişti. Merdivenlerden çıkmak oldukça zor olacaktı sanırım. Klostrofobim olduğundan asansöre binmek beni birazcık geriyordu. Bakışlarımı asansörün demir kapılarından ayırıp usulca merdivenlerden çıkmaya başladım. Ayaklarım heyecandan titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH KEÇİSİ
Teen FictionCanının yanacağını, parçalanacağını, hayatının mahvolacağını... biliyordu. Güvendi, aşık oldu ve yıkıldı. Bunlar onu umursamaz birine dönüştürdü. Acı çekmeye alışmıştı. Hiçbir alışkanlık bu kadar kötü olamazdı. Gülüşleri kadar güzel bir hayatı...