Canının yanacağını, parçalanacağını, hayatının mahvolacağını... biliyordu. Güvendi, aşık oldu ve yıkıldı. Bunlar onu umursamaz birine dönüştürdü. Acı çekmeye alışmıştı.
Hiçbir alışkanlık bu kadar kötü olamazdı.
Gülüşleri kadar güzel bir hayatı...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Uygun olmayan görsel ögelere yer verilmiştir!!!
Küfür ve hakaret söylemi sözler vardır!!!
Teşhir eden görseller bulunuyor!!!
Oldukça uzun bir bölüm... İyi okumalar:))
Güneşin doğduğu yeri görmek için, battığı yöne sırtını dönmek gerekir.
İnsan evi sandığı yeri canının yandığını anladığında hiç düşünmeden oradan kaçmak istiyormuş meğer. 'Ev' denilince aklımıza dört duvarı olan, penceresi, kapısı olan bir yer geliyor. Oysa bundan çok daha fazlası olduğunu hayatımıza giren insan bize öğretiyor.
Sıcacık oluyormuş meğer ev. Her şeyden önce güven veriyormuş. Cesaret veriyor hayata bağlıyormuş. O güldüğünde istemsizce seni de gülümsetiyormuş. Ağlasa için paramparça oluyormuş. O hiç ağlamasın hep gülsün istersin. Çünkü biliyorsun, eline iğne batsa kalbin acır.
Şuan karşımda arabasına yaslanmış sigarasını usulca içen Sedat'a bakıp gülümsüyordum. Ayağıyla yerde şekil çiziyormuş gibi görünüyor. Kafasını kaldırdığında göz göze geldik. Ona baktığım için yakalanmıştım. Ne yapmam gerektiğini şaşırmış en sonunda ona doğru yürümeye başladım.
Sigarasını dudaklarının arasına bırakıp ceketini çıkardı. Yanıma yaklaştığı anda kalbim hızlanmaya başladı. Ne oluyor bana böyle? Sakın ama sakın Gökçe! Şu kalbine hakim olsan iyi olur. Sigarasını parmaklarının arasına aldı. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. "Böyle daha iyi oldu." Ceketi tutup çıkarmaya çalıştım.
"Ceketimi unuttum. Bun-" Parmağını dudağıma koyup susmamı söyledi. Bu kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Ceketi omuzlarıma koyup düzeltti. Vücut ısım olduğundan çok daha fazla artmış gibiydi. Çok fazla sıcak basmıştı. Sadece ceketten dolayı Gökçe. Altında sakın anlam arama!
Sedat bana öylece bakıp gülümsüyordu. Ne kadar da güzel gülümsüyor. Garip bir büyüsü var. Çok farklı biri. Gözlerine dikkatli bakınca içimi huzursuz eden bir şey var. Gözlerinde ki yorgunluk ve hüzün o kadar belli ki istemsizce bu kalbime bir sancı veriyordu.
Yüzüme gelen su damlaları ile kendime geldim. Sedat'ta irkilip gökyüzüne baktı. Gökyüzünde yok denilecek kadar az yıldız vardı. Bu da yarın havanın yağışlı olacağını gösteriyordu. Sedat hızlıca arabanın kapısını açıp bekledi.
"Buyurun, Hanım efendi."
Bu kibar hareketini çok beğenmiştim. Arabaya bindiğimde Sedat kapıyı kapatıp hızla şoför koltuğuna oturdu. "Aslında yağmuru severim ama bugün uzun bir gün olacak. Bundan dolayı hasta olmasak iyi olur."