Day Two

1K 126 161
                                        

2.600 kelimelik bölüme hoş geldiniz.

Not: duygusallik içerir

...

Gözlerimi soğuk banyoya açtım yavaşça. Kollarım biraz olsun ısıtmak istercesine buz gibi vücudumu sarmalarken titrek bir nefes verdim.

Yorgun gözlerim beyaz fayansın üstünde dolaşırken ellerimi vücudumdan çekip saçlarımın arasından geçirdim.

Kafamı duvara daha fazla yaslayıp derin nefesler alıp verirken dolmuş gözümden aşağıya doğru süzüldü bir yaş.

Bazen kendime soruyordum, neden bu kadar çok ağlıyorsun? Zaten olanlara alışmadın mı? Büyümedin mi?

Bu göz yaşları neden? Değer mi kalbinin çürümesine değecek kadar ağlamaya? Değer mi değersiz insanlar için kendini bu kadar yıpratmaya?

Niye yapıyorsun bunu kendine diye sormaya çalıştım her zaman cevapsız kalacağını bile bile, kaybolduğum hisler içinde tutunacak bir el bulamadığım içindi belki de hepsi.

Bu zehri içime akıtıp orada saklamamı beklerken günden güne bitişimi izlemek için çoktan hazır olmalılardı.

Sonuçta ben hiç kimseydim. Ne bir değerim vardı ne de başka bir şeyim. İşe yaramaz birinden ibarettim

Yutkunup hemen yanaklarımı sildim elimin tersiyle. Ağlamamam gerekiyordu artık, bu çok fazla zordu benim için ama bir şekilde düzletmeliydim çünkü böyle hiçbir ilerlemeye kaydedemezdim.

Ellerimden destek alarak soğuk betondan kalktım ve elimi yüzümü yıkayıp aynadan kendime baktım.

Berbat ötesi görünüyordum, kim severdi ki beni böyle.

Yüzümü kurutup banyonun kolunu aşağı indirdim ve açık olduğunu görünce hemen dışarı çıkıp ses çıkartmamaya özen göstererek odama geçtim üstümdeki kıyafetleri çıkartıp formalarımı giydim.

Çalışma masama oturup küçük kutumu ve aynamı önüme çektim. Kutunun içindeki kremlerimi teker teker sürüp kapatıcı ile gözlerimin altındaki morlukları kapattım ve çatlamış dudaklarıma nemlendirici sürdüm.

Son olarak siyah saçlarımı tarayıp alttan topladım ve aynaya bakarken hafifçe gülümsedim. Kendimi bu şekilde görmek biraz da olsa iyi hissettiriyordu beni.

Derin bir nefes alıp verdikten sonra çantamı omzuma taktım ve yanıma sweatshirt alıp odamdan çıktım. Ses çıkartmamaya özen göstererek merdivenleri indim ve evden çıktım.

...

Otobüsten inip kulaklığımı çıkardım. Okula doğru ilerlerken Felix'in kapıda sırtı bana dönük olan biri ile konuştuğunu gördüm ve adımlarımı biraz daha hızlandırdım.

Felix'in görüş açısına girdiğimde yüzü düştü ve utana sıkıla "geldi" Diye mırıldandı kısık bir ses ile. Felix'in konuşması ile çocuk bedenini çevirdi.

Gördüğüm yüz karşısında olduğum yerde kalıp adım dahi atamazken yutkundum ve çantanın kulpunu tutan elimi yumruk yaptım.

"Uzun zaman oldu Hyunjin"

Chan sakince konuşup hafifçe gülümsediğinde kaşlarımı çattım ve "ne işin var burda" dedim sesimin sert çıkmasına engel olamazken.

Bana doğru bir adım attığında geriledim ve "Yaklaşma" Diye uyardım. Olan onca şeyden sonra yüzündeki gülümseme ile buraya kadar gelebiliyorsa hiçbir pişmanlığı olmamalıydı.

Ben ise bu konu üstünde kalbimi yormayı sadece birkaç ay önce bırakmıştım. Aniden çıkıp beni iğrenç hislerimle tekrardan buluşturamazdı.

apocalypse, hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin