0.1

14 3 1
                                    

                                      NxDE

"Agatha MARTINEZ." ve bir kez daha kovuldum...

- Aynı Günün Sabahı

"Kirayı ödemiştim, hatırlamamanız benim problemim değil. Kira sözleşmesi imzalatsaydınız!" diyerek ahşap kapıyı sertçe kapattım. Neredeyse dört aydır kirayı ödemiyor olmama rağmen şansımı biraz fazla zorluyor gibiyim. Bir dakika, bir şeyi unuttum sanki... Ekmek!

Koşar adımlarla mutfağa girip yumurtalı ekmeğimi - artık yenilebilecek durumda olmayan - tost makinesinden kurtarıp - evet, kurtarmak denir buna - sıcaklığına dayanamayıp, üfleyerek bir elimden diğerine koya koya masaya bıraktım. Derin derin nefes verip kendimi boyası atmış, yapraklarını dökmüş ağaç gibi duran duvarıma yasladım. Biraz daha yaslanırsam sanırım iyi şeyler olmayacak. Hafifçe gözlerimi pencereme kaydırıp garip bir manzarayla karşı karşıya olduğumu algılamayı bekliyordum. Tamam, algıladım!

"Hey! Buraya ev yapamazsınız, güneş sadece buradan evime girebiliyor!" diyerek bağırdım dışarıdaki inşaat işçilerine doğru. Hepsi iki saniyeliğine benimle göz teması kurduktan sonra işlerine devam ettiler.

"Eğer güneşimi keserseniz, bende sizin-"

"Ne yaparsınız, hanımefendi?" aniden penceremin sağında beliren adamın sözümü kesmesiyle, odak noktamı kaybettim. Bir yandan güneş altında durmaktan bronzlaşmış teninin üzerinden süzülen terleri silerken, diğer yandan da göz temasını bırakmadan beni izliyordu. Elim istemsizce arkamda ki tost ekmeğine gitti.

"Tost?" diyerek elimi havaya kaldırıp tebessüm ettim. Beni hiç takmadan "Siz devam edin çocuklar, benim iki dakikalık işim çıktı." diyerek tekrar gözlerini bana çevirdi.

"Beş saniyeye kapıdayım." dediğinde bir hışımla kapıyı açmaya gittim. Romeo'mu bulmuş olabilir miyim? Ahh Agatha, benim bu beyaz atlı prens takıntım ne olacak acaba...

Kapıdan gelen sesle, yavaşça kapıyı açıp gülümseyerek bakmaya başladım.

"Bakalım tostunun tadına." diyerek içeri girdiğinde, burnumu sızlatan bir koku yayıldı etrafa. Bok gibi kokuyordu! Hayır hayır, ter kokusundan bahsetmiyorum, gerçekten de bok kokusu bu! Prensler böyle kokmaz ki... Acilen evinden kovmalısın Agatha.

Birlikte mutfağa geçtiğimizde, bana bir şey sormadan masaya oturup tostumdan bir ısırık aldı.

"Yemeğimi yediğiniz için hiç kusura bakmıyorum." dedim sivri bir dille. Sanki çok normal bir şeymiş gibi ağzındaki lokmayı çiğnerken bir yandan da "Yakmışsın." dedi.

"Birazcık."

"Yok yok, baya yakmışsın."

"Sadece bir dakika."

"En az bir saat."

"O zaman yemeğimi yemeyi bırakır mısınız?" dediğimde tostu elinden bırakıp arkasına yaslanarak "Zaten beğenmemiştim." dedi. Ağzındaki ezilmiş yemek parçaları, alt dudağının kenarından hafifçe dışarı çıktığı gibi diliyle geri içine aldı. Mide bulandırıcı.

"Sizin az önce işçilerime bağırmanızla alakalı birkaç şey söylemeye geldim."

"Peki, sizi dinliyorum." diyerek arkama yaslandım. Adam hafifçe kafasını pencereye doğru çevirip "Burayı boşaltmanız gerek." dedi. Gözlerimi büyüterek "Ne?" diye bağırdım.

"Ev sahibi hem kirayı ödememenizden, hem de burayı daha iyi bir yere dönüştürmek istemesinden dolayı, evi bize sattı." dedi gülümseyerek. Sakin kal Agatha, bu çöplük benim gibi; mükemmel, olağanüstü, dünyada bir tane bulunan biri için fazla rüküş. Üstelik zaten ilham bile gelmiyordu.

MR MRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin