Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte uyanıp yataktan çıktım. Elime bir tarak alıp dağılmış saçlarımı taradım. Kapıyı açıp odamdan çıkıp tuvalete girdim. Dişlerimi fırçaladıktan sonra üstümü çıkarıp duşakabine girdim. Suyu açıp yıkanmaya başladım.
Duşa genelde günün 2 vakti girerim; bu benim takıntım hâline gelmişti. Çünkü duş alırken tüm düşüncelerimin kaybolduğunu hissediyordum.
Aklıma Jeon Jungkook düştüğünde kalbim nedensizce hızla atmaya başladı.
Siktir, ne diye aniden aklıma düşüyordu ve düştüğünde kalbim neden deli gibi atıyordu ki? Ben ne gayim ne de Biseksüel'im ama Jungkook'a karşı bir şeyler hissediyordum sanırım ve bu histen nefret ediyorum. Ben hep kızlardan hoşlanmıştım.
Pekala, Jungkook gerçekten güzel bir çocuktu ama aslında o kadar da ilgimi çekmemişti. Kafam şu an çok karışıktı ve ben bu düşüncelerde boğuluyordum.
Saçlarımı yıkadıktan sonra duşakabinden çıkıp üstüme bornozumu giydim. Aynanın karşısına geçip saçlarımı elimle karıştırdıktan sonra kurutma makinesiyle saçlarımı kurutmaya başladım. Saçlarım, kurumaya yakın nemli olduğunda kurutma makinesini kapatıp yine saçlarımı elimle karıştırdıktan sonra kapıyı açıp tuvaletten çıktım. Merdivenleri inip mutfakla birleşik salona geldiğimde Jimin'in hâlâ uyuduğunu görüp saate baktım.
12.34
Tanrım, bu çocuk resmen ölü gibi yatıyordu. Jimin'in bir kadehte sarhoş olduğunu biliyordum , ama birayı çok seviyordu.
Ama Tanrı aşkına, bir insan bir kadeh biradan nasıl hemen sarhoş olup sızabilirdi?
Bir bardağa soğuk su doldurup Jimin'in yanına gittim ve suyu başından aşağı döktüğünde hemen belaları savurup uyandı. Bu hâline kahkaha atarken bana bakıp konuştu.
"Taehyung-ah! Yapma şunu!" Dedi bağırıp. Ben sinirlenmesine daha çok kahkaha atıp konuştum.
"Sen uyanana kadar dünya barışı sağlandı, Jimin" dediğimde Jimin göz devirdi.
"Öff ama iyi be" dedi Jimin, üstüne örttüğüm pikeyi üstünden atıp kalkarken. Bende mutfağa ilerleyip buzdolabını açıp soğuk kahvemi aldıktan sonra buzdolabını kapatıp çok sevdiğim bar sandalyesine oturup kahvemi içmeye başladım.
Birazdan Jimin, yanıma oturup bana baktı.
"Ne bakıyorsun, Jimin?" Dedim Jimin'e bakarak.
Jimin, "Hiç... sadece sabahları nasıl olur da kahvaltı etmezsin diye düşünüyordum." Dedi bana bakıp ve bar sandalyesinden inip buzdolabını açıp bir şeyler çıkarırken konuştu.
"Sana güzel bir kahvaltı hazırlayacağım"
Sıkıntıyla gözlerimi devirip konuştum.
"Buna gerek yok, benim işlerim var." Dedim onun sırtına bakıp.
Jimin, yüzünü bana dönüp konuştu.
"Ne işi bu?"
"Sen şirkete git, ben de geleceğim." Dedim cevap vermeyerek.
Jimin, "Hey! Söylemeyecek misin?" Diye sesini yükselttiğinde ben kahvemi kafama dikip bitirmiştim.
"Ziyaret etmem gereken bir kaç yer var, Jimin" dedim bar sandalyesinden inip Jimin'in yanına gelirken. Bardağı mutfak tezgâhına koyduktan sonra ona bakıp konuştum.
"Sen şirkette beni idare et. Biliyorsun, bir yardımcı tasarımcıya ihtiyacımız var. Sen, gelen başvuruları değerlendir."
Jimin, sıkıntıyla nefes alıp verdikten sonra konuştu.
"Sen bir şeyleri tasarlayamıyor musun? Küçükken hayalin buydu."
Kaşlarımı çatıp ona baktıktan sonra konuştum.
"Hey! Benim de işlerim oluyor ve bazen kıyafet tasarlamaya vakit bulamıyorum."
Jimin, "Aman tamam, bay egoist" dediğinde sinirle ona baktım.
"Hey, bana öyle deme dedim sana kaç kere. Ayrıca varlığımın yarısının da sahibi sensin."
Jimin, "Ama ben fakirlikten geldim, Tae." Deyince sinirle derin bir nefes alıp verdikten sonra konuştum.
Beni sinirlendirmeyi seviyordu bu çocuk.
"Ben de fakirlikten geldim, Jimin. Sanki bilmiyorsun."
Jimin, "Aman her neyse" dediğinde Jimin'in telefonu çaldı. Jimin, telefonu cebinden çıkarıp açıp kulağına götürdükten sonra konuştu.
"Efendim anne?" Dediğinde kalbim burkuldu.
"Evet, bugün işim var. Yarın gelsem olur mu?"
"Tamam anne, görüşürüz." Deyip telefonu kapattıktan sonra bana bakıp konuştu.
"Yarın ben Busan'a gideceğim. Ailem, 28. Evlilik yıl dönümlerini kutlayacak."
Duraksadıktan sonra konuştum.
"Olur, git tabii" dedim durgun bir sesle.
Jimin, üzülmüş olduğumu fark etmiş olmalıydı ki iki elini de omzuma koyup bana bakıp konuştu.
"Bak, biliyorum; ailen araba kazasında öldü 20 yıl önce, ama sen de artık onların yasını tutmaktan vazgeç, Tae. Sen artık kocaman adam oldun ve biliyorum; aileni kaybetmek senin için çocukluk travması ve ben, sırf senin üzüleceğini bildiğim için yanında ailemden konuşmuyorum. Ama artık bunu kendine yapma, Tae." Dedi şefkatle. Ama benim gözlerimin dolmasına engel olamadı.
Jimin, ağladığımı görüp tekrar konuştu.
"Bak, sen harika bir baba olacaksın Tae. Artık ağlayıp ta aileni daha fazla üzme." Deyip bana sarıldı.
Jimin hep böyleydi. Bana kızar, ama kızgınlığı en fazla 5 dakika sürerdi. Şu hayatta daha önce hiç arkadaşım olmamıştı, ama Jimin dışında.
Kendimi ondan çekip gözyaşlarımı sildikten sonra ona baktım.
"Her neyse, görüşürüz Jiminie." Deyip salonu geçtikten sonra koridora geldim. Ayakkabılarımı giyip aynadan kendime baktım. Tamamen günlük giyinmiştim. Üstüme beyaz sade gömlek giymiştim, altımda da gömleğime çok uyumlu olan kahverengi pantolon giymiştim. Ayakkabılarımı da giydikten sonra kapıyı açıp evden çıktım. Kapıyı kapatıp arabamın kumandasını çıkarıp arabamın kapısını açtıktan sonra şoför koltuğuna bindim. Arabam, bir milyarder için ucuz kaçsa da ben seviyordum arabamı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meddle About - Taekook
FanfictionTaehyung, dünyanın en ünlü giyim markası Vante's Design'ın sahibidir. Arkadaşı ve ortağı Jimin'le eğlenmek için gittiği barda, gitarist Jeon Jungkook çok ilgisini çeker.