Kelebek

68 2 0
                                    

İyi okumalar.

Taehyung.
Jungkook ile anlamsız ve zamansız ayrılığımızın üstenden 3 hafta geçmişti.
Ben, ayrılığın acısıyla mahzendeki tüm şarapları bitirmiş, marketteki tüm sigaraları alıp içmiştim.
Yine salondaki masaya oturmuş, beyaz tişörtümü giymiş, ağlayarak sigaramı içiyordum.
Onu çok özlemiştim.
Jimin, "Sana kırgınım, Tae." Dediğinde bir şey demeyip parmaklarımın arasındaki sigarayı dudaklarıma götürdüm. Sigarayı içime çektikten sonra dumanı serbest bıraktım.
Jimin, konuşmaya devam etti.
"O çocuk için yapabileceğin her şeyi yaptın; İş verdin, evini açtın, kalbini verdin ama o sana seni kullandığını itiraf edip terk etti seni. Ya sen, o çocuk için beni karşına aldın, benimle küstün."
Jimin'in dedikleri doğruydu, ama neden çok fazla yanlış gibi hissediyordum?
"Harap ettin kendini, hasta olacaksın."
Şu an tek dileğim, hasta olmamdı; Böylece Jungkook endişelenip yanıma gelirdi.
"İyiyim ben, Jimin." Dedim alçak sesimle ve masadan kalkıp salondan çıktım. Merdivenleri geçip üst kattaki odama girdim ve kapımı kilitleyip sigaramı söndürdüm.
Kendimi yatağa sırt üstü atıp bacaklarımı topladım ve yüzümü ellerimle saklayıp ağlamaya başladım.
Jimin, kapımı açmaya çalışıp açamayınca da çaldı.
"Tae, iyi misin?" Derken yüzümü kaldırıp gözyaşlarımı sildim ve yataktan kalkıp kapının kilidini açtım.
Jimin, "Gel biraz dışarıya çıkalım?"
Jimin'in bu teklifi çok hoştu fakat ben bunu kabul edemezdim.
"İstemiyorum, evde tek kalacağım." Dedim ruhsuz bir şekilde.
Jimin'in beni zorlamayacağım biliyordum, ki öyle de oldu. Beni zorlamadan gitti.
10 dakika sonra onun çıktığını, arabasından anlamıştım. Penceremde onun arabasının uzaklaşmasını izledim ve uzaklaşınca da odamdan çıkıp merdivenleri indim. Salon koridorunu geçip askılıktaki ceketimi alıp giydim. Askılığın hemen yanındaki komodinden de arabamın anahtarını alıp evin kapısını açıp anahtarı da alıp evden çıktım ve kapıyı kilitledim.
Arabamı açıp şoför koltuğuna bindim ve kapıyı kapatıp kemerimi taktıktan sonra arabayı çalıştırıp gaza yüklendim.
Gece olduğu için etraf sakindi.
Kırmızı ışıkta beklerken Jungkook'un en sevdiği şarkı çalıyordu, bende şarkıya eşlik ettim.
"Söylediğin şeyi unut,"
"Kast ettiğim o değildi."
"Ve onu geri alamam,"
"Bıraktığın valizi açamam."
"Neyim ben şimdi?"
"Neyim ben şimdi?"
"Ya ben, etrafımda olmasını istemediğim biriysem?"
"Ben düşüyorum, tekrar düşüyorum, tekrar düşüyorum."
"Ya moralim bozuksa?"
"Ya artık yoksam?"
"Ya ben, hakkında konuşmayacağın biriysem?"
"Ben düşüyorum, tekrar düşüyorum, tekrar düşüyorum."
"Ve ben şimdi bana tekrar ihtiyacın olmayacağını hissediyorum."
Bu şarkıyı söylerken Jungkook, sanki yanımda gibiydi. Yeşil ışık yandığında gaza yüklendim tekrar.
Şu an nereye gidiyordum bilmiyorum, ama gidiyordum işte.
Itaewon'da, barların olduğu sokağa geldiğimde arabamı bir otoparka park edip arabadan indim ve kilitleyip yürümeye başladım. Hava, sonbahar olduğu için soğuktu ama ben üstüme bir şey almamıştım.
Barların sırayla dizili olduğu sokakta, çokta büyük olmayan bir barı gözüme kestirip girdim içeriye.
İçerisi çok sıcaktı, ama barların özelliği de bu değil mi zaten?
İçeride yürüdükten sonra boş bir masa görüp oraya oturdum ve telefonumu elime aldım.
Kaşlarımı çatmış, ciddi bir şekilde bir şey okuyordum ki bir kavganın başladığını duydum.
"Önüne baksana" diye bağırdı bir adam.
Şaşırıp kafamı kaldırdığımda bir garsona kızdığını gördüm. Garsonun arkası dönüktü, ama üzgün ifade takındığını görebilmiştim.
Garson, "Çok üzgünüm, lütfen bağışlayın." Dedi 90 derece eğilip ve Tanrı aşkına, bu Jungkook'tu.
Adam, "Özür dilemekle halledilebileceğini mi sandın?!" Diye bağırdı ve ben bir sonraki hamleyi tahmin edip masadan aceleyle kalktım ve hızla yürüdüm.
Adam, Jungkook'a elini kaldırmıştı ve tokat atacaktı ki ben adamın bileğine yapışıp durdurdum onu.
Adam, yüzüme sertçe baktığında bende ona baktım tepkisizce.
"Sende kimsin be?" Deyip bileğini kurtarmaya çalıştı adam, ama ben daha çok sıktım bileğini.
"Eğer azıcık insanlığa dair kırıntınız olsaydı, size hizmet veren garsonun 10 ve üstü şikayetle işten atılacağını değil de sizin şikayetiniz yüzünden işten atılacağını bilirdiniz. Üstelik 1 ay çalıştığı ve aldığı tüm bahşişler verilmeden işten çıkarılırlar ve sizin sipariş ettiğiniz yemeğin de parasını o ödemek zorunda kalır." Dedim hâlâ adamın bileğini sıkıp sakinliğimi korumaya çalışırken.
Adam, "Yani? Bırak beni." Dedi acı içinde inlerken.
Hâlâ adama bakarken konuştum.
"Sizin tüm bunları yapmanız 2 dakika sürer, fakat garsonun sizi mahkemeye verip süründürmesi 2 yıl sürer. Zaman ve para kaybından başka hiçbir şey değil."
Adam, "Tamam, bırak beni. Vermeyeceğim mahkemeye falan" dediğinde inanmadım.
"Yemin etmen gerek." Dediğinde adam "Yemin ederim" dedi acı içinde zorla kıvranarak.
Ben, adama sert bakışlar artıktan sonra bileğini bıraktım. Adam, diğer eliyle elini sıvazlarken ben bir elimi cebime atıp adamın üstüne birkaç yüz dolar atıp konuştum.
"Şarap lekesi, ne kadar yıkarsanız yıkayın çıkmaz."
Adam, "İstemiyorum senin paranı falan, bende giderim Vante's design'dan alırım gömlek." Dedi sinirle bana bakıp.
Dudaklarımı yalayıp güldüm.
"Gerçekten Vante's Design'dan gömlek mi alacaksın? Üstelik sahibiyle tartışmışken." Dediğimde Jungkook ve adam şaşkınlıkla bana baktı.
Adam, "N-Nasıl yani?"
Güldüm tekrardan.
"Her neyse, öyle demek istemedim. Kötü bir tanışma oldu. Üzgünüm." Dedim
Adam, "Sizler delirmişsiniz" deyip yanımızdan ayrıldı. Sadece ben ve Jungkook kaldık.
Jungkook, yüzünü yere çevirmiş bir şekilde bakıyordu çaprazımda dururken.
Yutkunup derin bir nefes bıraktıktan sonra konuştum.
"Yüzünü kaldır ve bana bak, Jeon." Dediğimde o dudaklarını oynattı ama hâlâ yere bakmayı sürdürdü.
Dudaklarımı yalayıp konuştum tekrar.
"Bak Jeon, nedensizce ayrılmamızın sana göre bir nedeni vardır elbet. Ama şunu bilmeni isterim ki, ben senden ayrılmadım, seni affetim." Dediğimde Jungkook, şaşkın bakışlarını bana çevirdi.
"Ben, affedilecek biri değilim bay Kim."
Bu söylediği, sinirlenmeme neden olduğunda kaşlarımı çattım ve hızla birkaç adım atıp yanına gittikten sonra iki elimi yanaklarına koyup dudaklarını öpmeye başladım.
İkimizin de gözleri kapalıydı ve ben, onun dudaklarını hissetmeyi çok ama çok özlemiştim.
Onun üst dudağını öperken, o benim alt dudağımı öpüyordu.
Ben, onu sert öpmeye başlayınca o da karşılık verdi.
Şu an bizi izleyen insanlar zerre umurumda değildi, sadece sevdiğim adamın dudaklarını öpmek istiyordum.
Ben, Jungkook'un altı dudağına geçip öptüm ve kendimi geçip ağır ağır gözlerimi açarak ona diktim bakışlarımı, o da gözlerini benim gibi ağır ağır açıp bakışlarını benim bakışlarımla buluşturdu.
"Sen... yani siz..." dedi Jungkook, nefes nefese.
"Artık 'biz' var, oturalım mı?" Dediğimde Jungkook'un bakışları yere kaydı.
"Öpüşürken utanmıyordun ama?" Dediğimde kafasını şaşkınlıkla kaldırdı.
"Utandım." Dedi dudaklarını büzerek.
"Hadi, oturalım masaya da anlat ne olduğunu." Dediğimde masama gittik.
Jungkook, benim karşımda oturuyordu.
Dudaklarını ısırıp bıraktıktan sonra konuşmaya başladı.
"Ben..." deyip bana baktı ve devam etti.
"Aslında senden ayrılmak hiç istemedim, ama bunu beni yapmaya Jimin Hyung zorladı." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Jimin mi zorladı?"
Jungkook, kafasını aşığı yukarı sallayıp konuştu.
"Evet, size aşıkmış ve siz de ona aşıkmışsınız. Ama ben sizin hayatınıza girince, aranıza girdiğimi ve senin kafanı çok karıştırdığımı söyledi. Ve eğer senden ayrılmazsam, sizin gay olduğunuzu söyleyip itibarınızı zedeleyeceğini ve bana da çok büyük zararlar vereceğini söyledi." Dediğinde kaşlarım artık daha fazla çalışamadı.
Tanrım.
Jimin, bu kadar kötü müydü?
Dudaklarımı yalayıp konuştum.
"Ona neden inanıyorsun ki?"
Jungkook, "İnanmadım, fakat sana bir şey yapar diye çok korktum."
"O, bana hiçbir şey yapamaz Jeon."
Jungkook'un üzüldüğünü gördüm.
"Hadi, seninle bir yere gidelim." Dediğimde bana baktı.
"N-Nasıl?"
"Gel işte, uzatma." Dedim ve masadan kalktık.
Barın uzun koridorunu geçip çıktık ve arabamı açıp bindik.
"Beni neden aramadın?" Diye sordum direksiyonu tutarken Jungkook'a bakıp.
Jungkook, "Arayacaktım aslında, ama Jimin Hyung numaranızı silmişti."
Yola bakarken konuştum.
"Sende numaramı ezberlemedin mi?"
Jungkook'un bana baktığını hissederek ona baktım ve hissettiğim gibi bana bakıyordu.
"Sayıları ezberlemede kötüyümdür, aslında komple matematikte kötüyümdür." Dediğinde bir şey demedim.
Karanlık bir orman yoluna girdiğimizde Jungkook, korktuğunu belli etmemek için bir tepki vermiyordu.
Arabayı, sahile deniz kenarına geldiğimizde durdurdum ve tavanı açtım.
"Gel, gecenin keyfi böyle çıkar." Dedim arabanın üstüne otururken.
Jungkook, dediğimi yapıp yanıma çıktı ve gökyüzüne bakmaya başladı.
"Yıldızlar, sayamayacağım kadar çoklar. Tıpkı benim sana olan sevgim gibi." Dediğimde bana baktı gülümseyerek.
Tebessüm edip konuştum.
"Dokunsam sanki kırılacak gibisin" dedim elimi yanağına koyup hafifçe severken.
Jungkook, "Kıran kişi sensen eğer, bu sorun değil." Dedi gözlerimin içine bakıp ve gözlerini kapatarak dudaklarımı öpmeye başladı. Bende onun dudaklarına karşılık verdim.
Jungkook, 20'li yaşlarımın sonunda bana gönderilen en büyük hediyeydi ve bunu kabul etmiştim artık.

Meddle About - TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin