Sabah uyandığımda üstümü değiştirdim, aynanın karşısına geçip saçlarımı elimle düzelttikten sonra tuvalete gidip yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra çıkıp aşağıya indim. Jungkook'un kapısının önüne geldiğimde durmuştum ki mutfaktan sesler duymamla oraya gittim.
Jungkook'un hazırladığı kahvaltıyı görüp şaşkınlıkla ona baktım.
Jungkook, gülüp bana baktı.
"Günaydın Taehyung-ssi " dediğinde ben mutfağa gitmiştim.
"Günaydın, tüm bunlar da ne?" Dedim sandalyeye otururken.
Jungkook, "Uzun zamandır kahvaltı hazırlamıyordum, seninle yaparız diye düşündüm." Dedi masaya yaptığı yumurta rulolarını getirirken.
Yumurta rulolarını masaya koyup yüzüme bakıp konuştu.
"İçecek olarak Kore çayı demledim." Dedikten sonra ocaktaki çaydanlığı alıp masaya koyduktan sonra karşıma geçip oturdu.
Ben ona bakarken, o yumurta rulolarını tabaklara pay ediyordu.
Benim tabağımı alıp yumurta rulolarını tabağa koyduktan sonra tabağı önüme koydu. Ama ben yememiştim.
Jungkook, bunu fark etmişti.
Merakla sordu.
"Neden yemiyorsun-uz?"
Resmî ve gayriresmî konuşma arasında kalması gülmeme neden olduğunda güldüm, sonra konuştum.
"Benim yumurtaya alerjim var, Jungkookie" dediğimde üzgün bir tavırla yüzüme baktı.
"Bunu bilmiyordum. Hemen başka bir şey yapabilirim istersen-iz." Dedi yine resmî ve gayriresmî bir konuşmayla.
Gülüp ona baktım.
"Sorun yok, hatırın için bir tane yiyeceğim. Zaten sabahları hep kahve içerim." Dediğimde elime çubuğu alıp bir tane yumurta rulosu alıp ağzıma atmıştım.
Tanrım, bu yumurta harikanın da ötesindeydi. Daha ağzımdaki lokmayı bitirmeden çubukla bir yumurta rulosu daha alıp ağzıma attım. Sonra bir tane daha ve bir tane daha.
Jungkook, bu halime sevinirken çayı doldurmuştu. Ağzımdaki yumurta rulolarını yuttuktan sonra çayı ağzıma alıp bir dikişte içmiştim. Ama çay sıcak olduğu için dudağım yanmıştı.
"Ah, dudağım yandı" dedim elimle ağzımı kapatırken.
Jungkook, "Yavaş olun, bir dikişte bitirirseniz tabii ki dudağınız yanar." Dedi gülerek.
Tanrım, resmen rezil olmuştum.
Bu halime ikimiz de gülerken evin kapısı açıldı. Gelenin Jimin olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi.
Kapının kapanma sesiyle birlikte salonla birleşik olan mutfağa girip bizim gülüştüğümüzü görünce yanımıza geldi.
"Günaydın" dedi benim yanıma gelerek.
Jungkook, "Günaydın bay Park" dedi neşeyle ama Jimin, onu takmayıp benimle konuştu.
"Tae, benimle gelir misin? Seninle konuşmam gerek." Dedi mırıldanarak.
Anlamayıp yüzüne baktığımda konuştum.
"Ne oldu? Önemli bir şey mi?" Diye sordum hâlâ yüzüne bakarken.
Jimin, "Evet, benim için önemli." Dediğinde neden konuşmak istediğini anlamasam da sandalyeden kalkıp onunla birlikte gittim. Salondan çıkıp yan odaya girdiğimizde Jimin, kapıyı kapatıp karşıma geçip konuştu.
"Sen... İyi misin Tae? Ateşin mi var?" Dedi elini alnıma koyup.
"Saçmalama Jimin, ne alaka şimdi?" Dedim alnımdaki elini elimle indirip.
Jimin, yüzüme bakarak konuştu.
"Sen birkaç gündür iyi değilsin, Tae." Dedi biraz yüksek sesle.
"Ben gayet iyiyim, Jimin." Dedim bıkkın bir sesle.
Jimin, "Sen kendini görmüyor musun? Son iki üç gündür çok değişik davranıyorsun." Dedi Jimin, sesini biraz yükseltip.
"Ben gayet normalim, Jimin." Dedim sakinliğimi koruyarak.
Jimin, "Sen kimseye güvenmiyordun, Tae. 17 yıllık arkadaşın olan benimle bile bu evi tutmak için zor ikna oldun, çünkü sen bana bile güvenmiyordun. Ama daha 2 gün önce tanıştığın, kim olduğunu bile bilmediğimiz bir çocuğu ilk önce işe aldın, sonra da evine aldın. Yakında nikahına da alırsın!" Diye bağırdığında bir tepki vermeden ona baktım. Evet, haklıydı. Çünkü ben, kimseye güvenmiyordum; canımdan bir parça saydığım Jimin'e bile. Ama neden Jungkook'a güvenmiştim.
Gözlerimi Jimin'den kaçırıp konuştum.
"Sen, neden Jungkook'u sevmiyorsun?" Diye sorduğumda ona baktım.
Sinirle güldükten sonra konuştu.
"Çünkü sinirlerimi bozuyor. Bana bile güvenmezken, ona nasıl bu denli güvenebilirsin Tae? Eskiden kahvaltı yapmazdın, ama şimdi Jungkook'la gülerek kahvaltı yapıyorsun. Üstelik yumurtaya alerjin olduğu halde yumurta rulolarını yemişsin. Sen, gerçekten benim 17 yıldır tanıdığım Kim Taehyung değilsin." Dedi yüzüme sinirle bakıp.
"Ne düşündüğün umurumda değil, Jimin." Dediğimde bozulmuştu.
Derin bir nefes alıp verdikten sonra konuştum.
"Bende hayatımın iki üç gündür garip olduğunun farkındayım, Jimin. Ve bu farklılık beni korkutuyor ama lütfen sende beni anlamaya çalış, çünkü bende anlam veremiyorum şu olanlara."dediğimde Jimin, hiçbir şey demeden bana bakıyordu.
Yine nefes verip konuştum.
"Ben bahçeye sigara içmeye çıkacağım, oradan da gitmem gereken bir yer var. Sen, ister şirkete git ister evde kal." Deyip arkamı dönüp odadan çıktım. Salona girip kahvaltı eden Jungkook'u gördüğümde gülüp yanına gittim.
"Jungkookie" deyince ağzındaki lokmayı çiğnerken bana baktı.
"Ben bugün bir yere gideceğim, sende gel" dediğimde Jimin'in geldiğini fark etmemiştim.
Jimin, konuştu.
"İyi git, biricik Jungkook'unla." Dediğinde ona baktım.
Jungkook, rahatsız olmuştu ki sandalyesinden kalkıp Jimin'in yanına geldiğinde konuştu.
"Sizin benimle alıp veremediğiniz ne?" Diye sordu kibarca.
Jimin, güldükten sonra konuştu.
"Bak tatlım, ben Tae'nin 17 yıllık arkadaşıyım. Ama bana bile güvenmezken sana bu kadar güvenmesi sinirlerimi bozuyor ve eğer bilmek istiyorsan eğer, seni sevmiyorum ve bunu da pekala belli ettiğimi düşünüyorum."
Derin bir nefes alıp verdim. Jimin'e bakıp konuştum.
"Jimin, biraz fazla uzadı bu, Jungkook benimle gelecek işte o kadar!" Diye sesimi yükselttiğimde Jimin, şaşkın gözlerle bana baktı. Dudaklarını yaladıktan sonra konuştu.
"İyi, bundan sonra ben senin hayatında yokum, Taehyung. Jungkook ile mutlu bir hayat yaşayın." Deyip salondan çıktığında bende peşinden gitim.
Odasına çıktığını görmemle odasına gittim.
"Jimin, Tanrı aşkına ne bu tavırların?" Diye sorduğumda o bavuluna eşyalarını koyuyordu. Eşya koymayı bırakıp bana bakıp konuştu.
"Çünkü ben seninle her bir saniyemi geçirmeye hazırım, ki bunu yaptım da. Annen baban öldüğünde benim ailem sana sahip çıktı, Tae. Bu şirketi kurmaya seni ben ikna ettim, sana her bir şeyleri verdim; bir arkadaşın vermesi gerektiğinden bile fazla şeyler verdim sana. Ama sen ona rağmen bana güvenmedin tam anlamıyla. Sonra Jungkook hayatına girdiğinde sen değiştin, ona tam anlamıyla güvendiğini gözlerinden görebiliyorum."
O, bu sözleri söylerken hâlâ onun yüzüne bakıyordum.
O, yutkunduktan sonra devam etti.
"Ben, kendimi senin hayatında bir fazlalık gibi hissetmeye başladım, Tae. Senin tüm ihtiyacın olan ben değil, Jungkookmuş."
Yutkunup ona baktıktan sonra konuştum.
"Jimin, lütfen böyle şeyler söyleme. Sen, benim hayatımda fazlalık olmadın." Desem de Jimin, kafasını iki yana sallayıp konuştu.
"Hoşça kal Tae." Deyip bavulunun fermuarını çektikten sonra yanımdan geçip kapıyı açıp çıktı. Bende onun arkasından çıktım.
O, salona elinde bavuluyla girdiğinde Jungkook, şaşkınlıkla ayağa kalkmış ona bakıyordu.
Jimin, "Eserinle gurur duy, gitarist çocuk." Dediğinde ben Jimin'in yanıma gidip elindeki bavulu alıp salonun penceresinden dışarıya attım.
Arkamı dönüp Jimin'e bakıp konuştum.
"Hiçbir yere gitmiyorsun, Jimin!" Diye sert çıkıştığımda Jungkook'un bize şaşkınlıkla baktığını gördüm.
Jimin, "Sen hep böyleydin, Tae; böyle bencildin. Ama şu son birkaç gündür yaşadığımıza bak. Sen, Jungkook'la tanışmadan önce biz mutluyduk. Ben Busan'a gideceğim." Deyip salondan çıktı. Pencereye geri döndüğümde cebimdeki sigaramı alıp dudaklarıma götürüp yaktım.
Bu sırada Jungkook yanıma gelmişti.
"Şey... ben sanırım arkadaşınla aranın bozulmasına neden oldum. Üzgünüm." Dedi üzgün olduğunu belli eden bir tavırla.
"Jimin hep böyledir, takma sen." Dedim ona bakmayıp sigaramı üflerken.
Bir yandan da dışarıyı izliyordum. Jimin, aşağıya attığım bavulunu toplayıp eline almıştı ki bu sırada telefonum çaldı.
Arayan, şirketin genel müdürüydü. Açıp kulağıma götürdüm.
"Efendim?" Dedim.
Genel müdür, "Merhaba bay Kim Taehyung, şirkete bir tasarımcı lazımdı sanırım ve bulmuşsunuz, fakat işe aldığınız kişiyi incelediğimizde bir barda gitaristlik yaptığını gördük evraklarda, ayrıca da baristacılıkta yapıyormuş ve demo çizimleri yok. Maalesef o kişiyi bizim şirkette çalıştırmamız yasak." Deyince kaşlarımı çatıp yanımda duran Jungkook'a baktıktan sonra konuştum.
"Evet, bilerek aldım. Stajyer olarak." Dediğimde müdür, "Anladım" diye mırıldandı.
"Ben bugün işe gelmeyeceğim, özel işlerim var. İyi günler." Deyip telefonu kulağından çekip kapattım. Bana bakan Jungkook'a bakıp gülüp konuştum.
"Hadi, gel gezdireyim seni. Hem tanışırız." Dedim.
Jungkook, bu fikri beğenmişti ki gözleri parladı ve başını salladı.
"Tamam, hadi çıkalım." Dedim.
...
Ben arabayı kullanırken Jungkook yanımda oturuyordu.
Ona kısaca baktıktan sonra yola bakıp konuştum.
"Neden bana bu kadar güveniyorsun?" Diye sorduğumda bana baktığın hissettim.
"Çünkü yakışıklısınız, aynı zamanda da çok zenginsiniz." Diye cevap verdi. Tahmin ettiğin cevabı vermişti.
"Peki siz bana neden güveniyorsunuz?" Diye sorduğunda kısaca ona bakıp önüme baktıktan sonra konuştum.
"Bilmem, ama içimden bir ses senin iyi biri olduğunu söylüyor." Diye cevap verdim kısaca. Aslında bu sorunun cevabını ben bile bilmiyordum.
"Şimdi nereye gidiyoruz peki?" Diye sordu yeniden.
"Benim için önemli birine." Dedim.
Jungkook, "Bu arada, daha önce size söylediler mi bilmiyorum fakat sigara içerken çok havalı görünüyorsunuz." Dediğinde dudaklarımda bir tebessüm oluştu.
"Peki neden içiyorsunuz?" Diye sorduğunda derin bir nefes alıp verdikten sonra konuştum.
"Ailemi kaybettim ve birçok zorlukla karşı karşıdaydım." Dediğimde mezarlığa geldiğimizi fark ettim. Arabayı durdurup park ettiğimde arabadan indim, Jungkook'ta arabadan indiğinde arabayı kilitleyip mezarlığa doğru yürüdüm. Mezarlığın içine girip koridorda yürüdüğümde annemin mezarının olduğu odaya girdim. Annemin mezarına yürüdüm ve camın ardındaki kabrine bakıp konuştum gözümden yaşlar akarken.
"Anne... İyi ki doğdun." Dedim elimi o cama koyarak.
Jungkook, yanıma geldi konuşarak.
"Çok üzgünüm."
Başımı sallayıp ona baktım.
"İçimde onların oluşturduğu bir yalnızlık var, Jungkook."
Jungkook, eliyle yanağımdaki yaşları silerken konuştu.
"Bazı yalnızlıklar tedavi edilemez belki ama kapanır zamanla."
Ona bakarken konuştum.
"Çok iyisin, Jungkook."
...
Mezardan çıkıp arabaya bindiğimizde arabayı sahil yerine sürdüm.
Jungkook, merak etse de ben ona bir şey söylemedim. 40 dakikanın sonunda sahile geldiğimizde inip deniz kıyısında yürüdük birlikte.
"Deniz kıyılarını severim." Dedi Jungkook, durduğumuz yerde denizi izlerken. Ben, vücudumu ona dönüp konuştum.
"Senin yönelimin ne?" Diye sordum aniden.
Jungkook, sorduğum bu soruyla şaşırıp yüzüme baktı ama toparlanıp konuştu.
"Biseksüel'im." Deyince şaşkınlıkla ona bakıp kendimi ona yaklaştırdım
"Merak etme, erkeklere ilgi duymuyorum. Sadece sen farklısın." Dedim gözlerine bakarak.
"Ama sen, daha önce bana hissetmediğim gibi hissettiriyorsun." Diyerek ekledim. Kendimi ondan çekip denize döndüm yönümü ve cebimde sigaramı çıkarıp yaktım.
Şunu anlamıştım ki; bazı yalnızlıklar, doğru kişi geldiğinde kapanır zamanla.
...
Fazlasıyla uzun bir bölüm oldu, fakat güzel bir bölüm olduğuna eminim. Bazı mantık hataları falan olabilir ve hikaye çok hızlı ilerliyor olabilir, çünkü bu benim ilk fic'im. Bu yüzden de aklıma geldiği ve hayal ettiğim şekilde hiçbir detayı atlamadan yazmaya çalışıyorum.
Şimdiye kadar okuduğunuz için ve bundan sonra da okuyacağınız için teşekkür ederim🤍🤍
İyi okumalar🤍🤍🤍🤍🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meddle About - Taekook
FanfictionTaehyung, dünyanın en ünlü giyim markası Vante's Design'ın sahibidir. Arkadaşı ve ortağı Jimin'le eğlenmek için gittiği barda, gitarist Jeon Jungkook çok ilgisini çeker.