Biz Hasta Doğduk

91 1 0
                                    

İyi okumalar.

Taehyung.
Dudaklarımı Jungkook'un dudaklarından çekip derin nefes akıp verirken kucağına oturdum.
"Jeon, beni bu kadar arzuladığını bilmiyordum." Dediğimde Jungkook güldü.
"Bende senin bana aşık olduğunu bilmiyordum."
Jungkook, bunu deyince gülüp ona yaklaşıp dudaklarına küçük küçük öpücükler bıraktım. Yine küçük öpücük bırakacaktım ki Jungkook, bir elini saçlarımın arasına götürüp dudaklarımı kendi dudaklarına yapıştırdı ve böylece beni kilitlemiş oldu.
Ben, onun alt dudağını öperken o benim üst dudağımı öpüyordu.
Dilini ağzımdan içeriye sokup dilime değdirdi. Ben, dilini kavradığımda o inledi.
Dudaklarımı çekip ona baktım.
"Ne oldu? Canını mı yaktım?" Diye sordum endişeyle.
Jungkook, "Hayır" dedi tavşan dişlerini gösterip gülerken ve devam etti.
"Sadece hoşuma gittiği için inledim." Dediğinde gülüp bir elimi saçlarına götürdüm. Dışarıda yağan yağmurun sesi, bu ortamı daha da romantikleştiriyordu.
"O zaman hoşuna gidecek şeyler yapalım." Dediğimde başını "Tamam" anlamında salladı.
"Bana hikayeni anlat, Jungkook." Dedim kucağından inerken ve koltuğun diğer ucuna oturdum. Jungkook'ta doğrulup yattığı koltuğa oturdu. Uzun kollu giymişti ama dövmelerini görebiliyordum. Bir kolunu tamamen kaplayan dövmeler. Bakışlarını dövmelerinden çekip yüzüne bakarak konuştum.
"Mesela, bugün neredeyse tecavüze uğruyordun. Neden yardım istemedin? Ve neden arkana bile bakmadan gittin?" Diye devam ettiğimde Jungkook, başını öne eğip dudaklarını yaladıktan sonra devam etti bana bakıp.
"Ben... korkmuştum."
"Bak Jungkook" dedim yakınına gelip bir elimi bacaklarına koyarken. Yüzüne bakıp konuştum, bir elim hâlâ bacaklarındaydı.
"Herkes tacize veya tecavüze uğrayabilir, ama o an yardım istemek senin en doğal hakkın veyahutta utanmanı gerektirecek bir şey yok. O yüzden, benden utanma." Dedim güven verici bir sesle.
Jungkook, "Ben o an ne yapacağımı bilemedim." Dedi gözyaşlarına teslim olmuş bakışlarını bana çevirip ve devam etti.
"Ben o an her şeyin bittiğini sandım, bu yüzden de kendimi o herife teslim etmem gerektiğini düşündüm. Korktum, ama eğer çığlık atıp ağlarsam beni öldüreceğini düşündüm. Bu yüzden de o iğrenç herifin dudaklarının vücudumda gezmesine izin verdim." Dedi yine gözyaşlarına boğulup.
Ona üzgün gözlerle bakarken, elini bacağından çektim ve iki kolumu da  sırtına koyup göğsüme yatırdım başını. Bir elim başındayken bir elim sırtındaydı ve o hâlâ ağlıyordu.
"Geçti diyemem, ama artık ağlama Jeon. Yüzündeki utangaçlığı sil." Dedim saçlarını okşarken.
"Ben..." dedi ağlayarak.
"O herifin gitmesine izin vermeliydim. O, benim dudaklarımı öpecekti." Dediğinde ona sarıldım.
"Ağlama artık, bebeğim. Ben buradayım." Dedim güven verici bir sesle.
Birkaç dakika konuşmadan öylece durduk, yağmurun cama düşerken çıkardığı ses olmasaydı eğer, aramızdaki sessizlik daha da sessiz olurdu.
"Biliyor musun?" Dedi Jungkook uzunca bir sessizliğin ardından ve kendini göğsümden çekip bana baktı hâlâ elleri belimdeyken. Ben, ona bakıyordum.
"Benim babam, bana hep şiddet uygulardı. Ben, küçüklüğümden beri kavgayla büyüdüm. Babam, annemi aldattığını öğrendiğinde boşanmaları da kısa sürmedi zaten. Üvey annemin -Ki anne demeye bin şahit ister- kız çocuğu vardı; şimdiki yaşının 22 olduğunu sanıyorum, beni bir odaya götürüp kapıyı kapattı ve yanıma gelip beni soydu. Dudaklarımı öpmek istedi, ama ben buna izin vermeyince de bana tokat attı. O günün akşamı yemekte de bana 'Bana tecavüz etti' diyerek iftira attı. Bende o günden beri annemde kalıyordum."
Onu kendimden çekip koltuktan kalktım ve mutfağa girdim. İki kadeh çıkarıp şarabı iki kadehe de doldurdum ve elime alıp salona girdim. Bir kadehi Jungkook'a uzattım. O, şaraba gülerek baktı ve aldı.
Bende kadehimi masaya bırakıp telefonumu Bluetooth hoparlöre bağladım. Telefondan şarkı açıp Jungkook'un yanına gittim ve bir elimi ona uzattım.
"Benimle dans et." Dediğimde şaşkınlıkla bakıp güldü ve elindeki kadehi koltuğun yanındaki sehpaya koyup elimi tuttu.
Ben, onun elini kavrayıp salonun ortasına çektim ve iki elimi de beline koydum. O da iki elini boynuma koyup gözlerimin içine baktı. Hoparlörden çalan şarkıya eşlik etti.
Bir dakika, onun sesi melek gibiydi ve ben şu an bunu yeni fark ediyordum.
"Beni sevmek çokta zor değil."
"Sadece şimdiki gibi sarılsan yeter."
"İleride neler yaşayacağımızı bilmiyor olsak da"
"Her şeyin belirsiz olması hoşuma gidiyor."
"Başkalarının ne söylediği kimin umrunda?"
"Birbirimiz olmadan yaşayamayız biz,"
"Sorun ne o zaman?"
"Daha aşık olabiliriz birbirimize."
"Sen eğer ki başka birini seversen,"
"Eğer ben sensizliğe alışabilirsem,"
"O zaman geldiğinde, işte o zaman ayrılabiliriz."
O, şarkının devamını söylemedi. Sadece gözlerimin içine bakıp gülümsedi dudaklarını aralayıp.
Belimdeki ellerimle onu kendime yaklaştırdım ve burnumu burnuma değdirdiğimde gözlerimi kapatıp dudaklarımı sıcak ve yumuşak dudaklarına değdirdim.
Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, sanki yerinden çıksa bile hâlâ atmaya devam edecekti.
Jungkook üst dudağımı öperken, ben onun alt dudağını öpüyordum.
Birazdan alt dudağını ısırıp bıraktım ve kendimi çekip ona baktım. O, gözlerini ağır ağır açarken ne kadar güzel göründüğünü düşünmeye başlamıştım.
Gözlerini açınca gözlerimin içine bakıp güldü. Bende onun gülüşüne karşılık verdim ve o, yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma değdirmesine ramak kalmıştı ki telefonum çaldı.
Tanrım.
Lanet.
Jungkook, telefonumun sesiyle kendini çekti aniden. Bende onun yüzüne bakıp özür diledim ve arka cebimdeki telefonumu çıkarıp beni arayan isme baktım.
Kim Seok Jin.
Jin Hyung, benim en yakın arkadaşımdı ve aynı zamanda da benim davamla ilgilenen savcıydı.
Telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Efendim Jin Hyung?"
"Selam Tae" dedi Jin Hyung gayet normal bir sesle ve devam etti.
"Senin kardeşlerinin nerede olduğunu buldum." Dediğinde duraladım.
Ne yani? O, gerçekten de bulmuş muydu?
"Neredeler?" Diye sorduğumda Jin Hyung dursa da devam etti.
"Seoul'de."
Şaşkınlığımı gizleyemiyordum.
"Tamam, sen bana konumlarını at." Deyip telefonu kapattım.
Jungkook, "Ne oldu?" Diye sordu merakla.
Onun yüzüne bakıp konuştum.
"Kardeşlerimi bulmuşlar, oraya gidiyorum." Dedim heyecanımı gizlemeye çalışarak.
"Bende geleceğim" dedi Jungkook hevesle.
"Olmaz, bu benim ailevi meselem. Karışma sen." Dedim ama Jungkook'un bakışlarına da hayır diyemiyordum.
"Tamam, üstünü değiş gel de çıkalım." Dediğimde gülüp dudağıma küçük bir öpücük kondurup odasına girdi. Ben, onu gülerken izlemeyi seviyordum.
Jungkook'un hazırlanmasını beklerken salondaki koltuklardan birine oturup sehpanın çekmecesindeki sigara paketimi aldım ve içinden bir sigara çıkarıp paketi geri yerine koydum. Sigaramı dudaklarıma götürüp çakmak yaktım ve sigarayı dudaklarımın arasından çekip ilk dumanı serbest bıraktım.
Kardeşlerimi 17 yıl sonra göreceğim için heyecanlıydım.
Jungkook, siyah tişört ve siyah pantolonla salona girmişti.
"Ben hazırım Tae." Dediğinde gülümseyerek ona baktım.
"Tamam, otur. Şu sigaramı bitireyim, çıkarız." Dediğinde gülüp yanıma oturdu. Ben ona bakarken, bakışları parmaklarımın arasındaki sigaraya kaydı. İlk önce sigarama, sonra yüzüne bakıp konuştum.
"Neye bakıyorsun?"
Jungkook, bakışlarını bana çevirip konuştu.
"Sadece sigaranın tadını merak ediyorum." Dediğinde güldüm.
"Demek sigaraya heves ediyorsun?" Dediğimde kaşlarını çattı.
"Hiçte bile, sadece tadını merak etmişimdir o kadar." Dediğinde bakışları salonda dolaştı.
"Yalnız şaraplarımız kaldı." Dediğinde sırıtarak ona baktım.
"Onları boşver, hadi çıkalım." Dedim sigaramı küllüğe bastırıp söndürürken.
O çoktan ayağa kalktığında bende ayağa kalktım ve salondan çıkıp kapıya yöneldik. İkinizde ayakkabılarımızı giydikten sonra kapıyı açıp evden çıktık ve ben kapıyı kilitleyip arabayı açtım. Şoför koltuğunun kapısını açıp oturdum ve kapıyı kapattım. Jungkook'ta yanıma gelip oturdu ve ikimiz de kemerlerimizi taktıktan sonra ben arabayı çalıştırıp gaza yüklendim ve konuma doğru gitmeye başladım.
Hızlı sürüyordum, çünkü hızı seviyordum. Jungkook'un "Yavaşlayın" demesiyle frene basıp hızımı azalttım.
Yaklaşık 20 dakika sonra konuma geldik. Ben, arabayı stop edip anahtarı kontaktan çıkardım ve kemerimi çözüp kapıyı açıp arabadan indim. Kapıyı kapattığımda Jungkook'ta kapıyı kapatmıştı. Cebimden anahtarı çıkarıp arabayı kilitledim ve geldiğimiz apartmanın içine doğru yürümeye başladık.
Birazdan, apartmanın içine girdik.
Bu apartman, çok karanlıktı ve her yerde örümcek ağları vardı.
Tanrım.
Onlardan nefret ediyorum.
Merdivenleri çıkıp 2. Kata geldiğimizde Jin'in attığı gibi aynı isme sahip zili çaldım.
Birkaç çalışımın ardından kapıyı bir adam açtı. Bir dakika...
Bu adam Jungkook'un babasıydı.
"Evet? Ne oldu? Yine ne istiyorsunuz bay Kim Taehyung?" Dedi adam sertçe.
Bakışları Jungkook'a kayınca konuştu ona bakıp.
"Sen de bu herifi patronum olarak biliyorsun, ama en sonunda benim evime dönmüşsün. Üstelik patronun getirmiş." Dediğinde sinirlendim ve bir elimi yumruk yaptım sinirden.
"Bakın beyefendi, buraya oğlunuzu getirmedim. Benim bu evde çok kısa bir işim var." Deyip içeriye daldım ve koridoru geçip salona geldim.
İçeride, kardeşlerim vardı ve ben çok duygulanmıştım. Evet, öz değillerdi belki ama yine de kardeşlerimdi.
"Yeo-Wol, Min-Suk" dedim onların adını söyleyip.
Onlar da oturdukları koltuktan bana bakarlarken Jungkook girdi içeriye ve Yeo-Wol'u yani kız kardeşimi görünce "Sen" dedi korkuyla.
Şaşkınlıkla ona bakarken Yeo-Wol koltuktan kalkıp bize geliyordu.
"Taehyung" dedi Jungkook endişeyle. Ben, ona baktım şaşkınlıkla. O da bana bakarken konuştu.
"Bu kız... İşte bu kız..." dediğinde bir şey anlamayıp kaşlarımı çattım.
"Ne kız?" Diye sorduğumda o devam etti.
"Bana tecavüze yeltenen kız, üvey kardeşim." Dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.
O, benim de üvey kardeşimdi.
...
40 dakika sonra eve vardığımızda Jungkook, bir koltuğa oturmuş ve ellerini bacaklarına koyup birleştirmişti.
"Hâlâ inanamıyorum" dedi bana bakıp. Ben, o sırada karşısında durmuş onu izliyordum.
"Üvey kardeşin, nasıl üvey kardeşim olabilir? Üstelik o, bana tecavüze yeltendi." Derken ben derin nefes alıp verirken yanına oturdum.
O, bakışlarını bana çevirdiğinde konuştum.
"Sence de yaşadığımız şeyler garip değil mi?"
Dedim normal bir ses tonuyla ve devam ettim.
"Aramızdaki bu bağ her neyse, birlikte olmamızı söylüyor." Dedim ona yaklaşıp.
"Şimdi ise içimizdeki birbirimizi arzulayan ateş büyüdü." Dediğimde dudaklarına kapandım ve onu çok sert öpmeye başladım.
Birazdan, dudaklarımı çektim ve ona baktım gülerek.
"Hadi, gel seni odama götüreceğim." Dediğimde ayağa kalktım ve masanın üstündeki şarabımı aldım. Jungkook'ta beni takip ediyordu.
Salonu geçip bir odaya girdik. Burası, normal bir odaydı belki ama şimdi masum olmayacaktı.
"Yatağa geç" dedim Jungkook, dediğimi yapıp yatağa yattı.
Ben, şarabımdan bir yudum çekip yatağa, Jungkook'un üstüne çıktım ve dudaklarına kapanıp ağzımdaki şarabı dudaklarıma döktüm. Onun dudaklarını öperken o, kendini çekti ve konuştu nefes nefese.
"Ben artık daha büyük bir şey istiyorum, seni hissetmek istiyorum." Dediğinde güldüm.
Yeniden dudaklarına kapanıp iki kolunu da yukarıda tuttum ve tişörtünü sıyırıp gözlerinde durdurdum. Pantolonun kemerini açıp çıkardım ve yere attım, pantolonun düğmelerini açtıktan sonra fermuarını açtım kalçalarından sıyırdım ve ayaklarından çekip çıkardım. Şu an boxer'la duruyordu. Evet, tamam, bunu yapmak için erkendi.
O yüzden yeniden bacakları arasından girip dudaklarına kapandım. Kendimi çekip pantolonumu çıkardım ve yeniden onun dudaklarına kapandım.
O, dudaklarını dudaklarımdan çekip derin nefesler alıp verirken boynumu öpmeye başladı. Ben, o boynumu öperken gözlerimi kapattım. Dudakları, yeniden dudaklarımı bulduğunda bir elimle gözlerini ve kollarını bağladığım tişörtü çıkarıp yere attım. Jungkook'un gözleri kapalıydı ama ellerini sırtıma koymuştu.
Bir erkeğin bir erkeği sevmesi, onu delice arzulaması normal miydi? Belki evet belki hayır. Hasta olarak doğmuştuk ama ben, hasta olmayı sevmiştim; en çokta Jungkook'u sevmeyi sevmiştim.
...
Selam🤎
Aslında smut sahne yazacaktım ama vazgeçtim :)
Sadece tatlı tatlı öpüşmelerini yazdım.
Ve boş vaktim bol olunca (Mezuna kaldığım için) her gün böyle yb atasım var :)
Öpüldünüz.

Meddle About - TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin