387 47 11
                                    




"ne zaman... öldün?" diye sordu minho dikkatle, böyle bir soru sormalı mı emin değildi. iki çocuk nehrin kenarına oturmuş, ikisi de bacaklarını suyun üzerinde sallandırıyordu.

minho, eşek şakasının yapılmadığına kendisini ikna ettikten sonra kendilerini tekrar tanıtmışlar ve konuşmaya başlamışlardı. jisung, minho'nun hala kaçmadığına şaşırıyordu. sonuçta kendisi bir hayaletti.

"beş yıl oldu sanırım. öldüğümde on sekiz yaşındaydım o yüzden bu dünyada yaşadığım süre boyunca on sekizinci yaşımda sıkışıp kalacağım," dedi jisung derin bir iç çekerek. on sekiz yaşında olmak eğlenceliydi ama son beş yıldır on sekiz yaşındaydı. yirmi üç yaşına girmiş olmalıydı ama sesi hala ince ve hala ergendi.

"bekle, ben de on sekizim!" dedi minho heyecanla ve jisung'u hafifçe güldürdü. ikisinin de içinde olduğu garip duruma rağmen minho'ya bakarken gülümsemesine engel olamamıştı. utançtan yanakları kızarabilseydi muhtemelen şu an bir domates gibi görünüyor olurdu. neyse ki kızaramıyordu.

"seni görebilen biriyle karşılaştın mı hiç?" diye sordu minho merakla. jisung hayır dercesine başını salladı. "beni ilk gören sensin, o yüzden o kadar çok korktum." minho yavaşça başını sallarken jisung için çok kötü hissetmişti.

"gerçekten yapayalnız hissetmiş olmalısın. beş yıl boyunca kendi başına. bunu yaşamak zorunda kaldığın için çok üzgünüm," dedi minho, jisung'a bakarak. jisung kocaman gülümserken gökyüzüne baktı. "aslında biraz eğlenceliydi. ama bu dünyada sıkışıp kalmamın bir sebebi olmalı, değil mi?"

minho başıyla onayladı, "kesinlikle, daha önce bir kitap okumuştum. ruh eşlerinin dünyada sıkışıp kalmasıyla ilgiliydi. sence neden sıkışmış olabilirsin bir fikrin var mı? belki de ölmeden önce bir şey olmuştur."

jisung hafifçe kaşlarını çatarken geçmişini hatırlamaya çalıştı. "hayır, sanmıyorum," dedi jisung başını sallayarak. minho hayal kırıklığına uğrarken iç çekti, "dert etme, birlikte bir yolunu buluruz."

birlikte. ilk kez jisung'un yanında birisi vardı. artık yalnız değildi. yanında minho vardı.

"hadi, sana gizli yerimi göstereceğim," dedi jisung ayağa kalkarken. minho, jisung'a bakarken ayağa kalktı ve pantolonundaki çimenleri eliyle savuşturdu. "nereye gidiyoruz?" diye sordu nehir kıyısından uzaklaşan jisung'u takip ederken.

"gidince göreceksin. kimsenin bilmediği gizli bir yer."

çocuklar birkaç dakika boyunca yürüdükten sonra minho köyden uzaklaştıklarını fark etti. "bekle... beni öldürmeyi falan planlamıyorsun değil mi?" diye sorunca jisung kıkırdadı. "lütfen, eğer istesem bile yapamam."

jisung, üzüm bağıyla kaplı olan, yapraklardan nerdeyse taşların görünmedi bir duvarın önünde durdu. "bu ne?" diye sordu minho kafası karışmış bir halde.

jisung cevap vermedi. onun yerine iki elini uzatarak üzüm bağını tıpkı bir perde gibi araladı. yapraklar görünürden kalktığı anda minho küçük bir tahta kapı gördü.

"aman tanrım, bu resmen izlediğim bir filmdeki sahne gibi," dedi minho ve eliyle şaşkınlıktan kocaman açılan ağzını kapattı. jisung gülerek tahta kapıyı açıp ilerlerken minho hayranlıkla onu takip etti.

tüm bitki ve hayvanlarla dolu gizli bir bahçeydi, hatta en güzel balıkla dolu gibi görünen küçük bir gölet bile vardı. cam pencerelerden içeri sızan güneş ışığıyla birlikte hava sıcacık ve tertemizdi. "siktir," dedi minho sessizce, önündeki manzarayı sindirmeye çalışıyordu.

jisung bir banka oturdu, minho'nun tepkisini izlerken sessizce gülümsüyordu. buraya ilk geldiği zamanlar keşfetmişti burayı. kimsenin keşfetmemiş olmasına inanamıyordu ama gizli bir yer olduğu için de jisung memnundu.

şimdi, burayı paylaşacağı biri vardı. minho'yu neredeyse hiç tanımıyor olsa bile bu sırrı onunla paylaşmak jisung'u sevindirmişti.

"buraya sık gelir misin?" diye sordu minho.

"evet. ne zaman canım sıkılsa geliyorum. bu köydeki insanlar çok sıkıcı olabiliyor," dedi jisung inleyerek, minho da aksine gülmüştü.

"bir saniye, sen niye bu köye taşındın? gelebileceğin en kötü yer burası," dedi jisung gözlerini deviren minho'ya.

"ailem yüzünden. telefonla ve oyunlarla çok fazla zaman geçirdiğimi düşünüyorlar o yüzden beynimi arındırmak için büyükannem ve büyükbabamda kalmamın iyi olacağını düşündüler."

jisung kıs kıs güldü. "o zaman burası senin için mükemmel bir yer, burada wifi bile yok," deyince minho daha çok inledi. "burada ne kadar kalacaksın peki?" diye sordu jisung. "emin değilim, anne babamın karar vermesini bekleyeceğim sanırım."

jisung sessizce başıyla onayladı. minho'nun sonsuza dek orada kalmayacağını elbette biliyordu. minho'dan ne beklediğinden bile emin değildi. ama bir sebepten dolayı üzülmüştü. minho'nun gitmesini istemediği için miydi?

sonuçta birisiyle konuşmayalı çok uzun zaman olmuştu. o yüzden jisung, minho'nun gitmesini istemiyor olabilirdi.

"peki son beş yıldır sen neler yapıyorsun?" diye sordu minho merakından. jisung ise minho'nun oturması için bankta yanındaki boş yere vurdu.

öylelikle iki çocuk tüm öğleden sonrayı birlikte konuşarak geçirdiler. jisung bir hayalet olarak hayatından bahsederken minho eski yaşadığı yerin nasıl olduğunu anlattı. iki çocuk iki farklı dünyadan gelmişti fakat yine de birbirlerine ayak uydurmayı başarmışlardı. tıpkı bir yapboz parçası gibi.

ikisi de kayıp parça olduklarından bihaber birbirlerinin kayıp parçasıydılar.

Ghost | Minsung (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin