十四

246 38 3
                                    




"hey, şuna bak," dedi minho heyecanla cebinden bir şey çıkartırken.

jisung ve minho gizli bahçede otururken beraber geçirdikleri vaktin tadını çıkarıyorlardı. jisung'un evine gitmelerinin üzerinden iki gün geçmişti ve minho o son iki günü jisung'un yapılacaklar listesini okumakla geçirmişti.

seul'ün şu anda ikisinin de olduğu yerden çok uzak olduğunu fark etti. ayrıca otobüs seferleri de çok ucuz olmazdı.

jisung, minho'nun notlarla ve bozuk paralarla dolu avucuna akmak için eğildi. "neden bu kadar çok paran var?"

minho bir kaşını kaldıdı, "çünkü seul otobüsleri ucuz değil ve lunapark biletleri de çok ucuz sayılmaz."

jisung yavaşça başıyla onaylarken minho'nun ağzından dökülen sözlerin farkına vardı. "seul mü? seul'e geri mi gideceksin?"

minho gülümsedi. "hayır, seul'e beraber gideceğiz." jisung rahatlayarak inlerken banktan kalkıp heyecanla zıplamaya başladı.

"ciddi misin sen? eğer şaka yapıyorsan yüzüne şaplağı yersin," dedi jisung bir parmağını tehdit edercesine minho'ya doğru sallayarak.

minho büyük bir kahkaha attı. "ciddiyim. yarın gidelim, büyükbabamdan ve büyükannemden çoktan izin aldım. ama bir şeyi merak ediyorum. uçabiliyorsun ya, neden buraya gelmeden önce tek başına oraya hiç gitmedin?"

jisung sessizleşirken banka, minho'nun yanına oturdu. "bilmiyorum ki, belki de oraya yalnız gitmek istemediğim için olabilir? arkadaşları ve ailesi olan insanlarla dolu bir şehirde yapayalnız hissederdim."

minho başıyla onayladı, jisung'un durumuyla empati yapmaya çalışıyordu. jisung için üzülüyordu, onu duyan ya da gören kimsenin olmadığı bir hayatın nasıl olabileceğini hayal dahi edemiyordu.

"gerçekten çok yalnız hissetmiş olmalısın," dedi minho sessizce, başını yere eğmişti. jisung için neden bu kadar üzüldüğünü anlayamıyordu.

"hadi ama, o kadar da üzülme. artık yanımda sen varsın, unuttun mu? artık yalnız hissetmiyorum." jiisung, minho'yu rahatlatmak için kocaman gülümserken hafifçe minho'ya doğru yaklaştı.

minho, jisung'a bakmadan önce ne kadar yakınında olduğunu fark edince dudağını ısırdı. yüzlerinin arasında santimler vardı ve minho yüzünün ısındığını hissedebiliyordu.

jisung da fark etmiş gibi görünüyordu ama kendisini jisung'tan uzaklaştıramıyordu. jisung gözlerini direkt minho'nun gözlerine dikerken bakışları saniyeler geçtikçe kuvvetleniyordu.

jisung çaresizce minho'nun sıcaklığını hissetmek istedi ama ne kadar denerse denesin hissedemezdi. minho'nun dokunuşunu hissetmez, tenlerinin birbirine değdiği an nasıl hissettireceğini bilmek istiyordu.

jisung aniden geri çekilerek minho'nun bakışlarından kaçmak için gözlerini uzaklara çevirdi. minho da aniden afallayarak kendine gelirken başını diğer tarafa çevirerek öksürmeye başladı.

"hey, saate bak. gidip öğle yemeği yemem lazım. sonra görüşürüz," dedi minho banktan kalkarken. hızla bahçeden çıkarken jisung'a bir kez olsun bakmamıştı bile.

jisung büyük bir rahatlamayla tuttuğu nefesini verirken kendisini azarlarcasına yanaklarına vurdu. "aptal. neden hemen geri çekilmedin ki? seni tutan neydi?"

o sırada minho, büyükbabasının evine giden yolu koşarak gitmişti. durakladı ve soluklanmak için eğildi. kendisini desteklemek için bir elini duvara dayarken diğer eliyle ateş gibi yanan yanağına dokundu.

eliyle yüzüne hava yaparken hızla başını salladı. "o neydi öyle? neden hemen geri çekilmedim? beni tutan neydi?"

elini göğsünün üzerine koydu, kalbi resmen göğüs kafesini kıracak gibi atıyordu.

"aman tanrım, ondan cidden hoşlanıyorum. bir hayaletten hoşlanıyorum. sadece tek seferlik bir şey olduğunu düşünmüştüm ama görünüşe göre ondan çok daha ciddi bir şekilde hoşlanıyorum."

Ghost | Minsung (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin