310 46 9
                                    




ikili haftanın geri kalanını beraber geçirdiler. her gün, minho uyandıktan sonra hızla jisung'un orada olduğunu bildiği nehir kıyısına gitmişti.

jisung her seferinde nehir kıyısında oturuyor, bulutlara bakarken kendince şarkı mırıldanıyordu.

jisung aslında köyden gitmeyi planlıyordu ama minho geldiğinden beri o planın üzerini bir an olsun tereddüt etmeden silmişti.

"yani... insanlara dokunamıyorsun ama cansız nesnelere dokunabiliyorsun?" diye doğruladı minho ağzını sandviçle doldurduktan sonra. jisung ise küçük bir çakıl taşı alıp suya fırlatırken başıyla onayladı.

minho anladığını belli edercesine mırıldanırken kahvaltısını yemeye devam etti. nehre bakarken aralarında rahatlatıcı bir sessizlik oluştu, nazik bir esinti bedenlerini sarmaladı.

jisung, yemeğini yutmaya çalışan minho'ya bakarken gülümsemesine engel olamadı. son bir haftadır, midesinde hissettiği garip hissin ne olduğunu çözmeye çalışıyordu.

minho'yu her gördüğünde tüm duyguları hissediyor, sanki tekrar insan olmuş gibi hissediyordu. minho da onu her gördüğünde aynı şeyleri hissediyor mu diye merak etmeden duramıyordu.

"ruhunun neden buraya sıkıştığını çözebildin mi?" jisung hayal kırıklığıyla başını salladı. "nereden başlayacağımı bile bilmiyorum ki," dedi jisung ve o an aklına gelen bir fikirle minho'nun gözleri parıldadı.

"sanırım bir teorim var! evime gidelim, sana bir şey göstereceğim," diye bağırdı minho heyecanla zıplayarak ve kendisini takip etmesi için jisung'a işaret etti. minho'nun aklında ne vardı jisung'un hiçbir fikri yoktu ama sorgulamadan takip etti.

kısa süre sonra iki çocuk minho'nun büyükbabasının evine vardı. güzel bir bahçesi olan küçük bir bungalov evdi. minho kapıyı açarken jisung hemen arkasındaydı. sonuçta ilk kez minho'nun yaşadığı yere geliyordu.

büyükbabasının ve büyükannesinin evi sıcacık ve hoş bir yerdi, öyle ki jisung anında kendisini rahatlamış hissetmişti. "büyükanne, ben geldim!" diye bağırdı minho odasına çıkan merdivenleri tırmanırken.

jisung hemen peşinden onu takip ederken evin içine hayranlıkla bakıyordu. minho ikinci kata çıkınca ilk odanın önünde durdu ve ardından minho'nun odasına açılan kapıyı açtı.

duvarlar açık maviyle boyalıydı ve çoğunlukla beyaz mobilyalar vardı. fakat oda jisung'un beklediğinin aksine oldukça topluydu. minho kitaplığına doğru ilerledi ve kitapları çekiştirerek hepsini yere fırlattı.

jisung'un kaşları şaşkınlıkla çatıldı. "ne yapıyorsun?" minho bir şeyi aramaya devam ederken cevap vermedi. "buraya bir yere koyduğumu hatır- işte buldum!" minho heyecanla bir kitabı eline aldı. jisung'un kaşları merakla havalanırken hiçbir şey anlamıyordu.

minho kitabı masanın üzerine koydu ve hızla sayfaları çevirmeye başladı. "bu kitap çocukken sürekli okuduğum hikaye kitabı. diğer dünyaya geçemeyen bir ruhla ilgiliydi. bir yerlerden tanıdık geliyor, değil mi?" dedi minho kitaba bakmakla meşgul olan jisung'a bakarak. belki de bu kitap çaresizce aradığı cevap olabilirdi.

minho kelimelere işaret ederken duraksadı. "bak! burada ruhun hep bir gökkuşağı görmek istediğini ama hiç görme şansı elde edemediğini yazıyor."

minho bir sonraki sayfaya geçti. "bir ruh olarak gökkuşağını gördükten sonra öbür dünyaya geçiyor." jisung'un gözleri sonunda minho'nun dediklerini anlarken kocaman oldu.

"yani şimdi gidip gökkuşağı aramam gerektiğini mi söylüyorsun?" diye sordu jisung heyecanla ama minho hüsranla inledi. "hayır aptal. diyorum ki muhtemelen hala hayattayken yapmak istediğin bir şey vardı ama asla yapma şansı elde edemedin. yani eğer onun ne olduğu bulursan hayalini gerçekleştirip bu dünyadan gidebilirsin!"

minho'nun teorisinin gerçek olabileceğini fark ederken jisung'un dudakları yukarı doğru kıvrıldı. ancak aynı hızla gülüşü yüzünü terk etmişti. "insanken yapmak istediğim şeyi nasıl bulacağım ki? beş yıl önceydi, çok az şey hatırlıyorum."

minho cevap veremeden odasının kapısı açıldı. onu kimsenin göremediği aklına gelince jisung da irkildi.

"minho, kiminle konuşuyorsun?" minho'nun büyükannesi kapıda dikilirken minho bir bahane bulmaya çalışıyordu. başını kaşırken mahcup bir şekilde gülümsedi. "kitabı okuyordum."

neyse ki büyükannesi başka bir şeyden şüphelenmemişti. "pekala, daha sonra öğle yemeği için aşağıya gel," dedi kadın sevimli bir şekilde ve kapıyı kapattı. jisung ve minho rahatlayarak derin bir nefes verirken ikisi de kıkırdadı.

"büyükannene hayalet arkadaşınla konuştuğunu söylemeliydin. nasıl olsa sana inanmayacaktı," dedi jisung ve minho'nun yatağının üzerine zıplayarak örtünün bozulmasına sebep oldu.

"yatağın çok rahatmış. yatakta uyumayı özlemişim," dedi jisung yatağa uzanarak inlerken. minho da yatağa, jisung'un yanına uzandı.

ikisi de aralarındaki rahatlatıcı sessizlik içinde tavanı izlediler.

"o zaman bu gece burada uyumak ister misin?"

Ghost | Minsung (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin