十一

233 36 4
                                    




"bu mu?" diye sordu minho elinde jisung'un masasının çekmecesinde bulduğu bir kağıt parçasını tutarak.

jisung minho'ya doğru koşup elinden kağıdı kaparken incecik sesle ciyakladı. "evet, aman tanrım buldun," dedi jisung heyecanla kağıdığın üzerindeki el yazısını okurken.

kağıt, tıpkı on yaşındaki jisung'dan beklenileceği gibi küçük çizimlerle ve yapıştırmalarla süslenmişti.

"on yaşımdayken yazmıştım bunu, bir film izlemiştim ve kendi dilek listemi oluşturmak istemiştim. çoğunlukla saçma şeylerle dolu ama yine de gerçekten yapmak istediğim şeyler de var."

jisung işaret ederek minho'ya gösterdi. "gördün mü? 'tıpkı izlediğim kdramalardaki gibi seul'de bir lunaparka gitmeyi çok istiyorum' yazmışım."

"ne yani, seul'de hiç lunaparka gitmedin mi?" diye sordu minho şaşkınlıktan açılmış gözleriyle.

jisung üzgün bir şekilde başını salladı, "seul'e hiç gitmedim, ailemin beni oraya götürecek vakti hiç olmadı."

jisung listeyi okumaya devam ederken kaşları çatıldı. "bekle, yapmak istediğim bir sürü şey yazmışım. çok fazla var. gerçekten yapmak istediğim tek bir şey olmalı."

minho kağıt parçasına baktı, düşünürken dudağını ısırıyordu. "pekala, sanırım yazdıklarının hepsini yapmadan hangisi olduğunu asla bilemeyiz. sonuçta bütün zaman bizim."

jisung yüzü asık bir şekilde minho'ya baktı. "benim için, bir hayalet için neden bütün zamanını harcıyorsun?" jisung bir insan için önemi olmayan bir şeye zamanını boşa harcamasını istemiyordu.

"çünkü seni mutlu görmek istiyorum," dedi minho sessizce, jisung'un duymasını istememişti.

fakat jisung duymuştu ve kalbi artık atmıyor olsa da teklediğini hissettiğine yemine edebilirdi. jisung öksürdü ve ardından hiçbir şey duymamış gibi yaparak güldü.

"pekala eğer bütün zaman bizimse hadi gidelim," dedi jisung, minho'ya bakarak. minho başıyla onayladı ve hızla kağıdı katlayıp arka cebine sokuşturdu.

"eyvah, az daha sana sözde bıraktığım şeyi unutuyorduk," dedi minho ve hızla jisung'un masasının üzerinden bir kalem aldı.

ikili aşağıya, annesinin onları beklediği yere doğru ilerledi. "bıraktığın şeyi bulabildin mi?" dedi annesi minho'nun elindeki kaleme bakarak.

minho gülümseyerek başıyla onayladı. "öğle yemeği için kalmak ister misin? seni hiç jisung'un yanında görmemiştim, seni daha çok tanımak isterim."

minho'nun gözleri büyüdü. "si-sizi rahatsız etmek iste-" jisung'un kahkahasını duyunca cümlesi yarıda kesildi.

"endişelenme, gel salona geçelim," dedi annesi minho'nun kolundan tutarak, salona ilerlerken jisung arkalarından takip etti.

ne? ne demem gerekiyor ki? jisung hayattayken onunla hiç konuşmamıştım ve onu sadece bir haftadır tanıyorum.

minho endişeyle jisung'a bakarak ondan yardım istedi. jisung omuzlarını silkip bir kere daha kahkaha atınca minho gözlerini devirdi. ne kadar yardımcı ama.

jisung'un annesi minho'yu bir sandalyeye oturttu ve yemekler için hızla mutfağa ilerledi. minho yanındaki sandalyeyi de çekti ve oturması için jisung'a işaret etti.

"annene ne söylemem gerekiyor? hayaletleri görüp şu anda senin de burada olduğunu mu?" diye sordu minho fısıldayarak, ellerini endişeyle havaya kaldırmıştı.

"bir şey söyle işte, yalan at. uzun zamandır annemi görmedim. onunla biraz daha vakit geçireyim, lütfen," diye yalvardı jisung minho'nun tişörtünü çekiştirerek.

"pekala, iyi. sadece senin için," dedi minho sandalyede geriye yaslanarak, jisung'la ikisine bir hikaye uydurmak için hızla düşüncelere daldı.

Ghost | Minsung (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin