iki çocuk dört haftayı daha birlikte geçirmişlerdi. her bir gün beraber farklı bir şey yapmış, jisung'un yazılı dileklerini gerçekleştirmişlerdi.birlikte daha çok vakit geçirdikçe daha yakınlaşmış ve haklarında daha fazla şey öğrenmişlerdi.
bazen küçük şeyler üzerine tartışıyorlardı ama birlikte geçirdikleri vaktin kısıtlı olduğunu bildikleri için hemen barışıyorlardı.
dönme dolapta yaşanan şeye rağmen aralarında pek bir şey değişmemişti.
ikili birbirine daha çok yakınlaşmaktan başka birbirinden daha fazlasını beklememişti.
bazen kahkaha atarlarken kendilerini aniden birbirlerinin gözlerinde kaybetmiş halde buluyorlardı ama anında kendilerine gelip uzaklaşıyorlardı.
yanlış olduğunu biliyorlardı ama yine de hislerinin karşılıklı olduğunu bilmeleri onları mutlu ediyordu.
yazdığı son dileği keşfetmesinden sonra jisung panikleyip dileği gizli tutmak için yapıştırmaları geri yapıştırmıştı.
gerçekleştirilmeyi bekleyen dilekleri için çabalayan minho'yu gördükçe suçlu hissediyordu ama onunla zaman geçirmeye devam etmek istiyordu.
minho, jisung'un asıl dileğini öğrendiği zaman ne yapacaktı? jisung hiçbir şeyi riske atmak istemiyordu, o yüzden şimdilik sırrı kendisine saklamaya karar vermişti.
yaptığı belki bencillikti ama kendisini engelleyemiyordu.
"hadi bu akşam bunu yapalım!" dedi minho heyecanla jisung'un dileklerinden birini gösterirken, jisung'u düşüncelerinden koparmıştı.
"gece gökyüzünün altında yatıp yıldızları izlemek istiyorum," dedi jisung eğilip dileği okuyarak.
"bunu ben de hep yapmak istemişimdir, hadi yapalım," dedi minho heyecanla, yüzündeki kocaman gülümsemeyle jisung'a bakıyordu.
o anda minho'nun aklına bir fikir gelirken gözleri parlamıştı. "eve gidip bir şey yapmam gerek. bu gece gizli bahçede buluşalım, olur mu? bütün geceyi bahçede yıldızları izleyerek geçirebiliriz."
koşup uzaklaşmadan önce jisung'a el salladıktan sonra jisung'u ardında kafası karışmış bir halde bırakmıştı.
minho kısa süre içinde büyükbabasının evine gelmişti. odasına çıkıp ihtiyacı olan şeyleri bulmak için etrafına bakındı.
jisung'a romantik bir şeyle sürpriz yapmak istemişti. jisungla sevgili olmasalar da bu onun için özel bir şey yapamayacağı anlamına gelmiyordu.
minho, jisung'a çoktan deli divane aşık olduğunu biliyordu ve jisung'a dünyadan kurtulması için yardım ediyor oluşunun gerçeği kalbini sıkıştırıyordu.
bazı zamanlar jisung'un bu dünyada, onunla birlikte kalmaya devam etse nasıl olacağını merak ediyordu.
insan olmaması gerçeğine rağmen jisung'la birlikte kalmak istiyordu. ama biliyordu ki eninde sonunda jisung'un gitmesine izin vermek zorunda kalacaktı.
minho odasından birkaç tane mum buldu ve hızla gece kullanmak için sırt çantasına attı.
gözü masanın üzerinde duran jisung'la ikisinin çekindiği fotoğrafa çarptı. kaşlarını çatarak fotoğrafı eline alırken dikkatlice inceledi.
fotoğrafta jisung hafiften soluklaşmıştı, neredeyse gözükmüyor gibiydi. koyu renk kıyafetleri ve bedenin çevresindeki çizgi olmasa minho tek başına fotoğraf çekilmiş gibi görünecekti.
gerçek hayatta bile minho, jisung'un biraz daha şeffaflaştığını söyleyebilirdi. jisung'u görmek zorlaşmıştı, bazen etrafında bulmak için daha dikkatli bakması gerekiyordu.
iç çekerek fotoğrafı geri masanın üzerindeki defterinin en arkasına koydu. öylece bakarken jisung'un neredeyse gitme vakti geldiğini hatırlamıştı.
üzüntüsünü bir yana atarak yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve gece için ihtiyacı olan şeyleri hazırlamaya devam etti.
5 saat sonra
gökyüzü karardıktan sonra jisung, minho'nun gelip gelmediğini merak ederek bahçeye girdi.
çimlerin üzerindeki örtüyü görünce merakla gözlerini kıstı. "o ne?" diye sordu kendi kendisine örtüye doğru ilerleyerek. ardından minho'yu gördü.
minho birkaç tane mum yakmış ve örtünün üzerine koyup gergin bir şekilde jisung'u beklemeye başlamıştı.
jisung bir şey yiyemediği için yiyecek bir şeyler hazırlamamıştı. ama odasında bulduğu polaroid fotoğraf makinesini getirmişti. neyse ki hala içinde birkaç film vardı.
ayrıca üzerinde yatmak için battaniye ve yastık da getirmişti, yıldızları izlerken daha çok rahat edebileceklerdi.
jisung, minho'yu ve hazırladıklarını görünce iç çekerken eliyle açılan ağzını kapatmıştı.
minho'nun yanına otururken gülümsemesine engel olamıyordu. "bunlar ne böyle?" diye sordu minho'ya.
"senin için küçük bir sürpriz. daha fazlasını yapamadığım için üzgünüm. parası olmayan 18 yaşında bir gencim," dedi minho utangaç bir şekilde ensesini kaşıyarak.
jisung gülümserken etrafına bir kez daha baktı. karanlık bahçe mumlarla aydınlanmıştı ve atmosferi inanılmaz derece romantik bir hale getirmiş.
"teşekkür ederim minho," dedi jisung ikisi de örtünün üzerine yatıp gökyüzüne bakarken.
başını hala gökyüzüne bakmakla meşgul ola minho'ya çevirdi.
"hangisinin daha güzel olduğuna karar veremiyorum. gökyüzü mü yoksa sen mi?" diye fısıldadı kendi kendisine.
jisung sessizce başını sallarken dudağını ısırdı. çoktan soluklaşan ellerine baktı.
ona her baktığımda midemde hissettiğim o garip, yabancı his ne? onu gülerken gördüğümde sebepsizce gülümsememin sebebi? artık gitmek istemememin sebebi neydi?
lee minho'ya aşık olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ghost | Minsung (Türkçe Çeviri)
Fanfiction"selam, tanıştığımıza memnun oldum, ben lee minho." ... "bekle, beni görebiliyor musun?" han jisung dünyada sıkışıp kalmış yalnız bir hayalettir ve onu gören tek kişi lee minho'dur. Yazar: @blushyjisung ❤️