SYDÖ- 7

67 11 1
                                    

Uzun bi sessizlikten sonra onun telefonu çaldı. Arabadan çıkıp konuştu. Geri geldikten sonra hiç konuşmadan oturmaya devam etti.

"Bi pislik gibi davranmadığın için sağol."

"Hala sabahki olaydan bahsediyorsan yeter. Senin daha önemli sorunların var. Yardımcı olabileceğim bi konu var mı?"

"Hemen defolup gidebilirsin.." Evet hala gitmesini istiyordum. Çünkü ona güvenmiyordum. Kim sabahki olaylardan sonra ona güvenebilir ki.

"Böyleyken seni yanlız bırakamam." Ne demeye çalıştığını anlayamadım. Aslında anlamıycak ne vardı ki? Sadece üzgündüm ve bu konu onun tarafından umursanılıcak bi konu değildi.

"Sana ihtiyacım yok ve yardım isteyeceğim en son kişi sen olursun." Aslına bakılırsa hiç konuştuğum veya arkadaşım olarak görebileceğim kimse yoktu. Kimseyle konuşmaz kendi halimde takılırdım. İşin güzeli nabıcağımı bilmiyordum. Çaresizdim işte.. Sigarayı bıraktığımda bile bu kadar çaresiz olduğumu hatırlamıyordum hemde.

"Saat geç oldu. Bu halde tek kalamazsın. Şuan diyeceklerime ben bile inanamasamda.. İstersen bize gel misafir odasında kalırsın?" Ne onu ciddiye alıcak ne de dövücek enerji bulamadım.

"Bence arabandayken bişeyler içmissin. Çünkü zihnin uyuşmuş. Bu kadar cesaretli olmanın açıklaması yok. O yüzden içmiş olmanı diliyorum." Çok sakin konuşmuştum. Bu durum içten içe beni bile şaşırtmıştı.

"Şu kavgacı yanına bi kenare bırak ve bi düşün. Bu şekilde eve gidip nabıcaksın? Ölmeyimi bekliyceksin? Yada kendinimi asıcaksın?" Evet ailemden geriye sadece ben kalmış olabilirdim. Ama kendimi öldürücek kadarda delirmemiştim.

"Saçmalamayı kes. Yada şu asma işini sendemi uygulasam. Çünkü biraz daha konuşursan uygulamaya geçmek için hazırlanıcam." Hala çok sakin ve ciddi bi şekilde konuşuyordum. Ama bu onun için fırtına öncesi sessizlikti. Biraz daha konuşursa sessizliğimi bozucaktım.

"Benden nefret ettiğini biliyorum..."

"Bu beni çok mutlu etti."

"...ama benim hakkımdaki düşüncelerini bi kenara bırakıp gelmeye ne dersin?" Sözünü kesmeme rağmen devam etmişti. Ve bu son söylediği vericeğim tepkiyi tetikledi.

"Hiçbir yere gitmiyorum. Şurdan defolup gidicekmisin artık!"

"Sen bilirsin." Bağırmama rağmen istfini bozmadan söylemişti. Aklıma bişeyin gelmesiyle arabayı çalıştırdım..

Bugün hayatımın en kötü olmalıydı ki benzinim bitmişti. Yıkılmam için son noktaydı işte. Şu Brian'la uğraşıcaktım.

"Bak işte kader diye buna derim." Artık o kadar sıkmıştı ki bağırmaya bile üşendim. Hiç ciddiye almadım.

"Ben burdayım. Sana güle güle.."

"Bende burdayım." Aklıma takılan şey neyi çabalıyordu acaba.. Bi pislik olduğu belliydi ama onu düşünücek enerjim olmadığından dizlerimi karnıma çekip kafamı koyup gözlerimi kapattım.

**Brian

Telefonumla uğraşmayı bırakıp Isabell'e döndüm. Uyumuştu. Hala neden burda olduğumu ve şuan yapıcağım şeye inanamasamda istekliydim. Yavaşça aşağı inip onun kapısını açtım. Kucaklamadan tam olarak uyumuşmudur diye üç kez düşünsemde en sonunda araban aldım. Üstü açık bir Cabrio olduğundan kapıya gerek yoktu. Arabanın üstünü örttükten sonra kapıları kilitledim. Çünkü en azından uyandığında yola atlıyıp acısız bir ölüm istiyordum. Eve varınca yine aynı yavaşlılıkla alıp hizmetçinin bize kapıyı açmasını izledim. Ona bizi rahatsız etmemesini söyledikten sonra yukarı çıkıp misafir odasının yatağına yatırdım. Hiçte ağır değildi.

Yüzüne baktığımda onu ilk kez bu kadar tepkisiz ve sakin bi halde gördüğümü fark ettim. Ona yakıştıramadığım o masum suratına bakarak karşısındaki koltuğa oturdum. Oturmamla deri koltuktan çıkan sesle birlikte kıpırdayınca içimden sövmeye başlamıştımki sadece arkasını dönmüştü. Odama gitmeye üşendiğimden koltukta rahat bir pozisyon bulup sabahki olucaklara şimdiden sabretmeye başladım.

Sür ya da ÖlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin