SYDÖ-8

32 3 0
                                    

Uyandığımda hala uyuyabileceğimi fark edip gözlerimi açmadan yüzüstü yatacağım sırada yanımdan bir ses geldi.
"Yok artık rüyalarımada mı giriyorsun."  Aklıma dün olanlar geldi ve en son arabada onla olduğum gözümün önüne gelince...
"Seni lanet olası hangi cesaretle beni buraya getirirsin!"
Cevap vermesini beklerken çoktan ayağa kalkıp başında dikiliyordum.
"Hey, günaydın."
"Benim burada ne işim var?" Kendime hakim olamayıp omuzlarına vurmaya başladım.
"Biraz sakin olmayı denesen. Gece soğuk olduğu için getirdim. Seni orada bırakıp ölmeni mi izleseydim?"

"Böyle bir durumla karşılaşacağıma ölmeyi yeğlerdim. Nasıl geldim? Arabam nerede?" Sanki normal bir şeymiş gibi sakin anlatıyordu. Birde beni taşımış buraya getirmiş! Üstüne üstün birde aynı odada uyumuşuz! Anında sinirlerimi hoplatmak için yaratılmış sanki. Etrafıma bakmaya başladım. Geniş bir odaydı. Genelde beyaz tonları kullanılmıştı. Onun odası olmayacak kadar sadeydi.

"Bir kızın orada kalması anormal olurdu. Hem oraya sarhoş adamlar geliyor. Yani seni büyük dertten kurtardım. Bana borçlusun." Hala birde borçlusun diyordu. Bileklerimi tuttuğu için ayağımı bacak arasına geçirdim. Hemen koltuğu düştü ve o bölgeyi tutup kıvranmaya başladı.

"Bu durumda bile beni normal bir şeymiş gibi sinir ediyorsun! Ama şuan seninle uğraşmak istemiyorum! Şimdi, arabam nerede?"

"Hey biraz sakin ol! Arabanı alması için birini yolladım. Muhtemelen şuan aşağıdadır, benzinde var." Son cümlesinden sonra göz kırptı. O kırptığı gözü morartmak istiyordum. Sakin olmak için derin nefes alırken dayanamayıp dişlerimin arasından tısladım.

"Şuan seni dövmemek için zor tutuyorum! Farkında mısın?"

"Sanırım. Kahvaltıya ne dersin?" Gerçekten ölmek istiyordu. Ne kadar sinir olduğumun farkında değilmiş gibi, kapıya doğru gitmiş ve çıkmıştı. Hemen arkasından gidip önüne geçtim.

"Bunu ne sen söyledin ne de ben duydum. Aynı zamanda bu olanların hiçbiri olmadı. Eğer hepsini var sayarsam bu evden cesedin çıkacak!" Cevap vermesine izin ermeden gördüğüm merdivenlerden aşağı indim. Arkamdan seslenmesini umursamadan camı silen kadına doğru yürüdüm.

"Affedersiniz kapı ne tarafta acaba?"

"Koridorun sonundaki kapı."

"Teşekkürler." Hızlı adımlarla kapıdan çıktım. Karşımda büyük bir bahçe ve kenarda benim arabam vardı. Anahtarlarımın içinde olduğunu görünce büyük bir rahatlama hissettim. Gazlayıp evime doğru sürdüm. Evin önüne park ettikten sonra, kapıyı açıp içeri girdim. O an gerçekler tekrar gün yüzüne çıkmış ve yüzüme bir tokat gibi çarpmıştı. Kapının dibine oturup biraz düşünmeye başladım. Görüşüm bulanıklaşınca ağladığımı anladım. Yavaş yaaş krize dönüşürken kapının çaldığını duydum, toparlandım.

"Ne istiyorsun?"

"Rahatsız ettiysem, kusura bakma. İyi misin diye bakmaya gelmiştim."

"Gördüğün gibi iyiyim." Tam kapatacakken, kapıyı tuttu. Dünü açıklamadan gitmeyecek gibi görünüyordu.

"Anlatmaya ne dersin?" Birden aklıma Austin'i Brian'ın yollayabileceği ve onlarları ya da söylediğim herhangi bir şeyi beni rezil etmek için kullanabilecekleri geldi. Ama ablamın öldüğünü söylesem ne değişirdi ki?

"Ablamı kaybettim." Yüzü donup kalmıştı ve hiç yapmacık gelmiyordu. Ya da ben öyle anlamak istiyordum.

"Ben..ben gerçekten çok üzgünüm. Birden söyleyince ne söyleyeceğimi şaşırdım. Gerçekten çok üzgünüm."

"Teşekkür ederim. Sonra görüşürüz." Yine kapıyı tutmuştu.

"Okula beraber gidelim mi?"

"Ben bugün okula gelmeyi düşünmüyorum." Dedikten sonra, biraz da olsa umutlu olan surat ifadesindeki değişimi görmüştüm ama takılacak halim yoktu.

"Peki. Kendine iyi bak, hoşçakal." Bir şey demeden kapıyı kapatıp içeri girdim. Samimiyetine inanmıştım.

Direk banyoya girip duş aldım. Derin düşüncelere dalmadan çıkıp giyindim. Ayaklarım beni ablamın odasına getirmişti. Küçük bir kitaplığı vardı ve benim odama göre çok düzenliydi. Onun gibi planlı olmayı hiç başaramamıştım. Ondan nefret etmiyordum ama beni kısıtlaması hep canımı sıkardı. Artık kavga edip, bağırışamayacaktık. Tam ilgimi çeken bir kitaba el atacaktım ki, kapının vurulduğunu duydum. Yine mi Austin'di? Karşımda daha önce hiç görmediğim biri vardı.

"Evet?"

"Isabell Lerman?"

"Benim.."

"Ben sizin aile avukatınız Jeff Coben. Aileden geriye kalan tek siz olduğunuz için burdayım. Bu durumda vasiyet mektubu ve miras sizin üzerine kalıcaktır..." Dediklerini anlayıp sindirmem 30 saniyemi almıştı.

"Anlayamadım? Ne mirası? Siz herhalde başka biriyle karıştırdınız.." Ne saçmalıyordu bu adam böyle?






Çok uzun zaman oldu. Umarım birileri okuyup görüyordur. Sürekli yazacağım artık. Yorumlarınızı bekliyorum..


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 03, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sür ya da ÖlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin