16. BÖLÜM

4.1K 422 119
                                    

Felaketler Ormanı'nın girişinde Mirza ve her şeyden habersiz etrafa gülücükler saçan Elen'le dikilirken bu yapacağımız şeyin doğruluğunu sorguluyordum.

"Peki Elfler ne olacak ?" Dedim sıkıntıyla. "Beni hatırlayacaklardır."

"Sence ben buna müsade eder miyim ?" Keskin sesine karşı bakışlarımı yüzüne çevirdim.

"Bu kez Elen de var. Bu yüzden korkuyorum." Elen sanki neden korkutuğumu anlamış gibi gülümseyerek elini yüzüme uzattığında hafifçe eğilerek ona yardım ettim.

"Bu yüzden asla müsade etmeyeceğimi daha iyi biliyor olmalıydın." Elini uzatıp elimi tuttuğunda elimi avucuna bıraktım. Derin bir nefesle Felaketler Ormanı'na adım atmıştık ama bu kez daha zordu. Elen sonuçta bir bebekti ve ağlayıp tüm dikkatleri üzerimize çekebilirdi. O kucağımdayken kendimi daha savunmasız hissediyordum. Sanki onu koruyamayacakmışım gibi. Ama bunun aksine o öyle bir bakıyordu ki yüzüme. Ben sizi korurum der gibi. Bu her ne kadar güzel gibi görünse de korkutucuydu. Onun gücünün kaynağını bilmiyorduk. Sınırlarını bilmiyorduk. Sınırsızlıklıklarını da.

"Senin olmadığın zamanda" diye başladı Mirza söze. "Bu ormana yeni bie kulübe yaptım." Bu yeni öğrendiğim ayrıntı duraksayıp ona bakmama sebep oldu. Bunu bana söylememişti. "Öyle şeyler yaşadık ki bunu göstermeye de söylemeye de vaktim olmadı. Hatta bugün gelene kadar unutmuştum bile."
Uzanıp Elen'in başını okşadığında Elen ona güzel kıkırtısını sundu. "Şimdi oraya Elen ile birlikte gidiyoruz. Oysa orada senin özlemini çekerdim."

"Güvenli olduğundan emin miyiz ?"

"Güvenli olmasa sizi oraya götürmezdim. Güvenlik bariyeri var.  Lilith ya da gölge cadıları bulamazlar."

Bu bir nebze de olsa içimi rahatlatırken aramızda derin bir sessizlik oluştu. Orman da sessizdi ve sadece adım seslerimiz duyuluyordu. Elen meraklı gözlerle ormanı izlemeyi tercih ederken "fark ettin mi ?" Diyerek sessizliği böldüm.

"Neyi ?" Dedi Mirza.

"Elen sanki çok hızlı büyüyor. Bir günde bile fark edilecek derecede."

Başta sessiz kaldı Mirza. "Aslında bunu ben de fark ettim ama tedirgin olma diye söylememiştim."

Elen'e baktım. Babasına benzeyen bal rengi gözlerine. "Bunu söylesen de söylemesen de tedirginim zaten. Onun böyle farklı oluşu beni korkutuyor. Ya bu hali ona zarar verirse ? Ya çok az bir ömrü varsa ?" Boğazıma bir şey takılır gibi oldu, yutkunamadım.

"Neden en kötüsünü düşünüyorsun ? Belki de bu özelliği onu eşsiz ve inanılmaz güçlü biri yapacak. Ve uzun yıllar yaşayacak."

"Umarım." Derin bir nefes aldım. "Umarım öyledir."

Bizim dışımızda bir kaç adım sesi duyunca aynı anda duraksadık. Burası felaketler ormanıydı ve her an her şey çıkabilirdi. Buna hazırlıklıydık. Ama yine de korkuyorduk. Artık yalnız değildik. Düşünmemiz gereken sadece birbirimiz ve kendimiz de değildi.

Mirza atik bir hareketle elini omuzuma koyarak beni yanına çektiğinde temkinliydi. "Nereden geliyor ?" Diye sordum sessizce.

"İleriden olmalı." Artık uzaktaki sesleri duyamadığı için emin olamıyordu. "Panik yapma. Panik yaptığında Elen ağlayabilir."

Derin bir nefes alarak Elen'i göğsüme yasladım ve beklemeye başladık. Elen ile kaçmamız zor olurdu çünkü adım sesleri bize oldukça yakın geliyordu.

Sonunda onları gördük. Dört elf görüş açımıza girdiklerinde yerimizden kımıldamadık.

"Gençler" dedi turuncu saçlı ve sakallı olan. "Yolunuzu mu kaybettiniz ?"

KARAKUŞ - 2 "ATEŞ"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin