ON ALTINCI BÖLÜM

278 52 98
                                    

"Bir kelebek ağrısıydı,

vakit dardı, mevsim hicazdı.
yetişmem gereken bir ölüm,
kaçmam gereken bir hayat vardı."

-Birhan Keskin

ON ALTINCI BÖLÜM: "Tek Bir Kibrit."

OCAK, 1984

İnsanın bu hayatta bir şey olmak için verdiği çabayı bilir misiniz? Bilenler elbette çıkacaktır. Bunu uçurumun kenarında ellerini iki yana açmış, rüzgârın yüzünü yalayıp geçmesine izin vermiş bir kadın çok iyi biliyordu. Hayalleri vardı, herkesin olurdu. Ancak onunkiler bundan öncesine kadar bir yaprak gibiydi. Bazen sararıp kururdu, mevsimlere yenik düşerdi ama var olma arzusu hiç dinmedi. Şimdi ise hayalleri bir ağaç olmuştu. Yeşeriyordu, büyüyordu.

Üçüncü oldukları yarışmanın üzerinden altı ay geçmişti. Kartını veren yapımcıyla görüşme sağlamışlar ve sözleşmeler imzalanmıştı. Sonrası şan dersleri, eğitimler ve bir de fotoğraf çekimiyle devam etmişti. Geri kalan zamanlarda albüm için Ali Kemalle kaldıkları evde çalışıyorlardı. Elde ne var ne yok hepsi ortaya dökülmüş, geceleri gündüzleri bu albüm olmuştu. Bu yoğun temponun içinde olmak herkesi bir yoruyorsa Leyla'yı iki yoruyordu. Yine de eskiye göre daha iyi sayılırdı, duygularını dengelemek yalnız değilken daha kolaydı.

Yine hep beraber evde toplandıkları bir gündü. Sinan ikili kanepeye yayılmış, elinde kalın kapaklı defterde sayfanın kenarına bir şeyler karalıyordu. Gözleri neredeyse kapanacaktı. Yavuz ve Ali Kemal, besteyle uğraşırlarken Leyla da Sinan'ın ayak ucunda oturmuş, uyanık kalmaya çalışıyor, parmaklarıyla başının üzerine belli belirsiz masaj hareketleri yapıyordu.

"Başın mı ağrıyor?" diye sordu Sinan Leyla'ya.

"Uykusuzluktan."

Sinan yerinde biraz doğrulurken, "Sıkıldım, biraz mola verelim," diye mırıldandı. Amacı az ötedeki masada oturan ve saatlerdir şarkının aynı kısmını düzeltmeye çalışan arkadaşlarının dikkatini çekmekti. Öyle de oldu. Yavuz başını kaldırıp Sinan'a ters bir bakış attı ama tekrar önüne döndü. Sinan bunun üzerine defteri kapatıp sehpanın üzerine gelişigüzel bıraktı. Başını koltukta geriye doğru atarken gözlerini kapadı.

"Leyla bunlardan hayır yok," derken gözünü açıp yanında oturan kadına baktı. "Sen bir şeyler anlat da kafam dağılsın."

"Ne anlatayım? Haberler sende değil mi?" Leyla tebessüm ederek Sinan'a döndü, artık göz gözeydiler. Adamın dudakları iki yana kıvrılırken başını salladı. "Doğru, artık bir yengen var."

Geçen aylarda grupça bir gazeteye röportaj vermişlerdi. Albüm anlaşması yapıldığından tanıtım amaçlı görülen bu işte röportajı yapan kız ve Sinan arasında bir kıvılcım oluşmuştu. O gün ikisi de birbirinden etkilenmişti. Hayatı daha az ciddiye alarak yaşayan Sinan için kıza çıkmadan önce numarasını vermek de şaşırılacak bir hareket olmamıştı. Birkaç defa görüşmüşler ve durumu ilerletmişlerdi.

"Peki yengemi ne zaman aramızda göreceğiz?" diye sordu bu kez Leyla, çocuksu bir neşeyle.

"İkimiz de çok yoğunuz ama merak etme, bu konuyla yakından ilgileneceğim. İnanır mısın, her gün onu görmek istiyorum fakat işyeri de evi de bize çok uzakta. Özlüyorum."

Leyla, sıcacık bir gülümsemeyle arkadaşına baktı. Ne güzel şeyler söylüyordu. Bakışları durgunlaşırken dudaklarındaki gülümseme yavaş yavaş silindi. İçindeki yangın baş gösterirken gözleri yandı, kirli dumanla çepeçevre sarmalandı. Nasıl olurdu da içi böylesine sıcakken bedeni üşürdü? Gözlerini oturduğu masada ancak sırtını görebildiği adama çevirdi.

ÇIKMAZ SOKAK | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin