9 - memories and nightmares.

334 59 33
                                    

merakıma engel olamadan kapıya bir adım yaklaştım. hafif aralık kapıdan her şeyi görebiliyordum. lord henry yerdeydi. resmen hizmetçisinin önünde diz çökmüş ağlıyordu. sunny ise bacak bacak üstünde, onun zavallı halini keyifle izliyordu. dirseğini sandalyenin kol kısmına, elini yanağına dayamıştı. adam ağlayarak bir şeyler anlatıyordu. dizlerinin üzerindeydi. bir anda kolumdan tutulup çekilmiştim. yüzüm heeseung yakın duruyordu. fısıldadı. "yoruldun odette, hadi gidelim." gitmeyi hiç istemiyordum. "heeseung, burada bir şeyler oluyor ve bunun ne olduğunu öğrenmem lazım."

"sevgilim diyorum ki, gidelim. güzelim lütfen zorluk çıkarma." sözleri ile gitmeye karar vermiştim. resmen aklımla oyun oynuyordu. çıldırmak üzereydim. heeseung'ın ağzından çıkan her kelimeyi günlerce düşünebilirdim. sevgilim veya güzelim diye hitap etmesi de cabasıydı. beni sarıp sarmalamasını çok istiyordum. "gidelim."

uzun koridorun sonundaki kapının önünde durduk. heeseung tozlu kapı kolunu aşağı indirerek içeri girdi. ufak adımlarla içeri girdim. normalde benim odam karşı odaydı. ancak burada olmak için içinde oluşan hisse engel olamamıştım. yatağa doğru ilerlerken heeseung'ın gülüşünü duydum. "benimle mi kalacaksın?"

"evet, senin için sorun var mı?"

"hayır, her zaman benimle kalman için tanrı'ya yalvarabilirim." gülümseyip kollarımı boynuma doladım. onu hızlıca kendime geçtim. dudaklarını boynumda hissettiğimde saçlarını okşadım. bana küçük bir mırıltı verdi. aramızdaki çekim, tensel uyumlarımız, içinde bulunduğumuz durum... çok aşık olmuştum. söylene söylene geldiğim londra'dan, asla gitmek istemiyordum. heeseung'ın belimden desteklemesi ile geriye doğru birkaç adım attım. beni yavaş hareketlerle yatağa yatırdı. yüzüme bakarken gülümsüyordu. "neden bu kadar güzelsin odette? 3000 yıllık hayatımda gördüğüm en güzel insansın." takım elbisesinin ceketini çıkardı. üzerimden çekildi. yokluğu ile gelen hisle mızmızlandım.

"üzerini değişmelisin güzel bebeğim." yüzüm kıpkırmızı olmuştu. başımı yana çevirip göz temasımızı bozdum. o ise halime içten bir kahkaha attı. "çok tatlısın." git gide daha da utanıyordum. yataktan ayaklanıp hızlı adımlarla banyoya girdim. heeseung'ın arkamdan ne yapacağım ben seninle, dediğini duymuştum. ellerimle yanaklarımı tutarken utancım biraz da olsa geçmişti. kapının tıklatıp bana seslendi. "sunghoon, geceliğini unuttun." kapıyı aralayıp bana giysilerimi uzattı. gözlerine dikkatle bakarken elindeki gecelik takımını aldım. yine kıpkırmızı olmuşlardı. bu gözler çok tanıdık geliyordu. sanki yıllar önce görmüşüm gibi. o kapıyı yavaşça çekip kapatırken bir süre çoktan kapanmış kapıya baktım. bu halim bugünlerde başıma fazlasıyla belaydı. durup dururken gülümsüyorum, sık sık dalıp gidiyorum, sürekli heeseung'ı düşünüyordum. kendi etrafımda neşeyle dönerken gerçekten mutlu olduğumu hissediyordum.

ve gerçekten aşık olmuştum. diğer erkeklerin hiçbirine benzemiyordu o. kesinlikle aşık olduğumu sandığım aklı bir karış havada halim artık yoktu. birkaç ay önce benden kilometrelerce uzakta olan sevgilim, şimdi benimleydi.

heeseung'ın kollarının arasında olsam da, kabuslar ve o iğrenç gecede yaşadıklarım uykularımda beni rahat bırakmıyorlardı. gece sık sık uyanmıştım, heeseung dikkatle beni izliyordu. babamın üzerimdeki baskısı ile başlayan saçma sapan düşlerin sonu, mutlaka o geceye ve yedi yaşıma bağlanıyordu.

16 yaşımın hemen hemen başlarıydı. babamın katı kuralları üzerimde baskı kurmaya ara vermeden devam ediyordu. geometri için yapılan sınavdan kalmam sabrını taşırmıştı. ona her ne kadar karşı çıksam da beni yönetmeye devam ediyordu. odette chevalier de jeanne olarak doğduğum günden beri her şey belliydi. kaç çocuğum olacağı, eşim, çocuklarımın adı, nasıl yaşayacağım... hiçbir otoriteyi kabul etmiyor, jong seong ve yeji'nin aksine baş kaldırıyordum. onlar sadece oynaması gereken rolü oynuyorlardı. jong seong deniz kuvvetlerine girmek için her türlü alanda ustalaşmaya çalışıyordu. nişanlısı, yani baron'un kızı ile gezintiye çıkıyor, derslerine çalışıyor, savunma sanatları üzerine eğitim alıyordu.

yeji'nin durumu erkek kardeşimden pek farklı değildi. o da merkezdeki kilise din eğitimi alıyor, annemin onun için uygun gördüğü demir korselerin içinde yaşıyordu. onların aksine ben günlerimi dolu dolu geçiriyordum. o zamanlar sınavlardan kaçmam bir alışkanlık haline gelmişti. çok toy ve başına buyruk hareketler içindeydim. babamla birkaç hararetli tartışmaya girince dertlerimi üzerimden atıp yurttan kaçıyordum. paris'teki ücretli öğretmen lisesine kayıt olmuştum. o günleri hatırladıkça kendime gerçekten çok gülüyordum. bugünkü sakin halimden eser yoktu. okulun her yerinde hepsi erkek olan eski yavuklularım vardı. kimisi ile birkaç hafta kimisi ile birkaç gün geçirmiştim.

birisi seni terk etti ve üzüldün mü? yenisini bul. hayat felsefem darmadağın olmuştu. yine bir geometri sınavından kaçmam sonucu bir özel derse mahkum kalmıştım. herkes okuldan çıktıktan sonra matematik öğretmeni olan bay vincent, beni ensemden tutup sınıfa götürmüştü. gün tamamen gece olduğunda, güneş yerini aya bıraktığında ancak dersten çıkmama izin vermişti. sallana sallana okulun uzağında olan yurtlara doğru yürüyordum. saçlarım dağılmıştı, kendime veya giysilerimin görünüşüne hiç mi hiç önem vermiyordum. keyifli ıslığım, bir el tarafından karanlık bir sokağa çekilmem ile son bulmuştu. birini beni kolumdan çekmiş ve duvara yaslamıştı. zifiri karanlıkta parlaması gereken gözlerini dahi görmüyordum, kim olduğunu tahmin etmek zordu. belime koymuştu elini. bağırmak istesem dahi buna imkan yoktu. bir eli sımsıkı ağzımı kapatıyordu. eli vücudumda dolanıyordu. gözyaşlarım çoktan dökülmeye ve çırpınmaya başlamıştım. adam boynuma yöneldiği sırada bir ses duydum. kurtarıcıydı benim için. kim olduğunu hâlâ bilmesem bile, adamı üzerimden hışımla çekti.

ben şokla yere çökerken adam çoktan koşarak kaçmaya başlamıştı. bedenime hakim olamıyordum. gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu. pelerinli adam yere, yanıma eğildi. kıpkırmızı gözleri ile geri kaçmaya çalıştım. gözlerini kırptı. "kalk ve yurda koş odette." ismimi bile biliyordu. hızlıca başımı sallayıp oturduğum yerden kalktım. arkama bakmadan yurt binasına kadar koştum. o günden sonra o anı asla unutamadım.

diğer bir kabusum ; küçük tiyatro salonuydu. henüz yedi yaşımın başındaydım. hiçbir zaman ilköğretimimi pahalı bir şehir okulunda almak istemedim. ağlaya ağlaya da olsa bir şekilde babam sonunda bana izin vermişti. okul çok güzeldi. kışları okulun tek öğretmeni, köy seyirlik oyunları düzenlerdi. ilk başladığım yıl köy seyirlik yerine bir tiyatro düzenlenmişti. küçük bir çiçeği oynuyordum. renkli mi renkli bir sahne kostümüm vardı. sahnenin köşesinde dursam bile bu rol benim için çok önemliydi. günlerce hazırlandım, ellerim boştu sonuçta. kimse gelmedi beni izlemeye. babam böyle bir şey için zamanını harcayamayacağını söyledi. annemin ise japonya'dan misafirleri vardı. babam dadının gelmesine de izin vermedi. yeji ve jong seong'un da dersi vardı. herkesin ailesi gelmişti, çoğu çocuk bana acıyarak baktı.

onların yaşadığı yerin sahibinin oğlu olsam bile, onlarla aynı seviyedeydim o an. onlara hiçbir zaman böbürlenerek bakmadım. lakin onlara göre zengin hatta daha da kötüsü. tiyatro oyunu bittiğinde jong seong'un koşarak okul binasına gelişini gördüm. üstü başı dağılmıştı, her zaman ütülü olan gömleği kırışmıştı. fuları çözülmüştü. "odette!" nefes nefese yanıma geldiğinde yanakları kıpkırmızıydı. "gösteri bitti mi? yetişemedim. özür dilerim kardeşim." gülümsedim.

"önemli değil jong seong, hadi eve gidelim."

"hatırlıyorum." dedi. "unutman için elimden gelen her şeyi yapacağım sevgilim." huzurla tekrar gözlerimi kapattım.

"heeseung sendin değil mi?" cevap vermedi, ancak cevabımı almıştım. oydu, kıpkırmızı gözleri ve derin sesi ile o geceki pelerinli adam oydu. gözümden bir damla yaş düştü yastığıma. ona daha da yaklaştım. bana sıkıca sarıldı. sorunlarım konusunda yanımdaydı, beni seviyordu, bana değer veriyordu.

babam için sadece kukla olduğum dünyada, beni çok sevdiğin için teşekkür ederim sevgilim.

uu romantikli bölüm.

tiyatro olayı yaşanmış bir hikaye bu arada.

chessman - heehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin