11 - devil dog.

360 56 20
                                        

sahilden döneli çok olmuştu ve gece çoktan çökmüştü. jungwon ile bir şey konuşmak için gelsem de, odanın içinde bayan sunny'yi görmeyi hiç beklemiyordum. heeseung benden hemen sonra odaya girmişti. kadın titreyerek konuşsa bile jungwon soğukkanlılıkla kitabını okuyordu. "lütfen bu köyü terk edin lord'um. yoksa o hepimizi cezalandıracak."

"aptallar..." diye hafifçe mırıldandı. yeni başladığı cümlesini çok yüksek tonda bir uluma kesmişti. "i-işte o burada. iblis köpek bizi cezalandırmaya geldi." sunny ağlayarak yere çöktü. tam o anda perdenin üzerinde bir köpek kafası gölgesi belirdi. "sebastian!" heeseung hızlı bir hareketle perdeyi açtı. gölge kaybolmuştu. birkaç saniye dışarı baktıktan sonra jungwon'a seslendi.

"efendi odette, küçük bey. bunu görmek isteyebilirsiniz." pencereden karanlık bahçeye baktım. dalganan zifiri karanlıkta tek görünen şey, parıltılı ve hızla ilerleyen bir köpekti. kasabanın içine doğru hızlıca ilerliyor. arkasında yeşil ve parıltılı bir tür toz bırakıyordu. jungwon hemen aşağı kata indi. sunny ortadan çoktan kaybolmuştu. lord henry de ortalıkta yoktu. "şu işe bak sebastian." yere eğilip köpekten dökülen toza parmağını sürttü. elinde sadece yeşil parıltılar kalmıştı. "ne acemice küçük bey."

onların küçük konuşması sürerken kasabadan sesler geliyordu ve uyuyan kasabanın ışıkları bir bir yanıyordu. insanların yüksek konuşmalarını duyabiliyordum. ulu iblis köpek geldi! kötü köpek kim?! kim cezalandırılacak?!

birkaç dakika önce kaybolan bayan sunny, şimdi yan tarafta ağlıyordu. çıkan gürültü yüzünden yeri, riki ve sunoo çoktan uyanmışlardı. hepsi sabahlıkları ile kapıda duruyorlardı. "küçük bey neler oluyor?"

"o cezalandırmak için geldi. lanet hepimizin üzerinde olacak. ulu iblis köpek kasabaya indi." bizim yerimize gözyaşlarının arasından bayan sunny konuştu. kadın ellerini önünde birleştirmişti. hiç iyi gözükmüyordu. kasabalılar çoktan lord'un evinin önüne akın etmişlerdi. ellerinde meşaleler ve kürekler vardı. vahşi bir topluma benziyorlardı.

"bayan sunny! hemen lord henry'ye iblis köpeğin geldiğini söyleyin!" kadın eve adımlarken dönüp sordu.

"kim cezalandırıldı?" kimse bilmiyordu. ta ki bir genç çocuk koşarak kasaba halkının arasından yanımıza ulaşana kadar. "james! james cezalandırılmış." hızla kasabanın içine inmiştik. çocuğun rehberliğinde, gösterdiği yere yürüdük. sonrası sadece vahşetti. ağır bir kan kokusu tutunmuştu havaya. sabah konuştuğum adam, boylu boyunca uzanmıştı. giysileri parçalanmıştı, vücudunun her yerinde ona önemli hasarlar verdiğini belli eden ısırıklar vardı. sakin kalmaya çalışsam bile bu mümkün değildi. zaten metanetli bir insan değildim. üstüne üstlük londra yolculuğum başladığından beri bir sürü ölüme şahit olmuştum. önce doğu yakasındaki o kadın, sonra jungwon'un teyzesi ve şimdi de bu adam. bunlar benim için çok fazlaydı. arkamda duran sunoo'ya yaslandım. beni omuzlarımdan destekliyordu. bana sık sık sakin olmamı söylüyordu. riki de buna dahil olmuştu. jungwon adamın yanına eğildi. adamın çoktan öldüğü belliydi. kolunu tutup izleri izledi. yüzünde aydınlık ve biliyormuş gibi bir ifade vardı. her şeyin farkında olduğuna en ufak bir şüphem yoktu.

"bakalım şimdi ne olacak..." lord henry barrymore kalabalığın arasından bağırışlar ile çıkıp gelmişti. "dokunma o adama." jungwon adama hiçte yumuşak gözükmeyen bir bakış attı. "demek kötü köpek james'mış. görüyor musunuz?! eğer itaatkâr olmazsanız, barrymore ailesine hizmet eden iblis köpek tarafından cezalandırılsınız." kasaba halkı sessizdi. içlerinden bir adam öne çıkıp james'ın yerdeki bedenini kucağına aldı.

bir yöne doğru yürümeye başladığında kasaba halkı onu takip etmeye başladı. hep bir ağızdan kısık sesle aynı şeyi söylüyorlardı.

"küçük, beyaz-tüylü köpek, iyi bir köpek.
siyah köpekse, kötü, asi bir köpek.
kemiklerini bile yiyip bitirecek." kısık sesli şarkı ile tüylerim ürpermişti. yerde james'ın bedeninden akan kan ve giysilerinden kopan birkaç parça kalmıştı sadece. heeseung, önce jungwon'u tutup ayağa kaldırdı. sonra biraz geriden duran bana ve diğerlerine yürümemizi işaret etti. herkes korkmuş gibiydi ancak sevgilim gülümsüyordu. dudaklarından düşmeyen alaycı gülümsemesini dışarı yansıtıyordu.

chessman - heehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin