10 - rules of this kingdom.

309 51 18
                                    

sabah her şey yolunda gidiyordu. kabuslar ile dolu gecenin ardından, jungwon ile kahvaltı ediyorduk. lord henry ile jungwon bir süre daha kavga etmiş, adam kahvaltı masasını terk etmişti. adam sık sık iblis köpek isimli bir canlıdan bahsediyordu. jungwon'a eğer kasabayı iki gün içerisinde terk etmezse lanetin bize zarar vereceğini söylüyordu. jungwon buna her zaman ki alaycı gülümsemesi ile gülümsüyordu. "sence de bu işte bir gariplik yok mu sebastian?" önündeki kahveden bir yudum alarak konuştu.

"evet efendim. hiçbir sahip, köpeğinin kendisini bırakıp gitmesini istemez. birden fazla köpeği varsa hiç mi hiç istemez." kurdukları iletişim şifreliydi. gizli gizli birbirlerine bakıyorlardı. anlamadığımı düşünseler bile her şeyin çoktan farkındaydım. "kahvaltı için teşekkürler bayan sunny. jungwon, izninle." bir baş selamı ile masadan kalktım. jungwon beni gözlerini kısarak onaylamıştı. salondan çıkıp odama doğru yol aldım. üzerime bir panço alıp kasabayı gezmeye çıkacaktım. dışarıda hava, dünden beri kapalıydı. üzerimde siyah bir pantolon, mavi, işlemeli ve saten kumaştan gömleğim vardı. kapıyı çektiğimde heeseung'ın bahçede beklediğini gördüm. birkaç dakika balkonda pançomu giymeye uğraşmış, heeseung'ın yanına adımlamıştım.

"nereye gidiyorsun kuğu?"

"kasabayı gezmek istiyorum heeseung. evin arkasındaki tepeler odamdan çok güzel görünüyor, orada yürümek istiyorum. hem hava çok güzel kokuyor." heyecanlı bir halde başladığım cümlemi bitirdiğimde heeseung'ın alt dudağını ısırdığını gördüm. "bu halin seni burada öpmek istememe neden oluyor, sunghoon."
gülümsedim. kulağına yaklaşıp fısıldadım.

"sakin olmalısın kahya. her şeyin bir vakit ve yeri var." uzaklaşıp yüz hatlarına ve kırmızı gözlerine baktım. başımı geriye atıp kahkaha attım. sabrının sonlarında gibiydi. ardından hafif bir iç çektim. evin kasabaya giden taşlı yoluna doğru adımladım. arkamdan heeseung bana seslendi. "odette dikkat et, her adımına. kötü bir şey olursa bağırman yeterli."

"tamam!" sakin adımlarla ve ellerim cebimde uzun yolu yürümeye başladım. kasabanın içlerine doğru yürüdüm. çok sayıda köpek vardı. kimisi bana hırlıyordu, kimisi oynamak için kuyruğunu sallıyordu. cidden çok fazlalardı. her cinsten ve her boyuttan köpek vardı. ileride bir adam küçük beyaz bir köpeği eğitiyordu. "otur jess." küçük köpek hevesle oturdu. sahibi başını okşadı.

"ne kadar sevimli bir hayvan." adam sesimi duyunca irkildi. buna rağmen hızlıca toparlanmış, gülümsemişti. "ismi jess, benim en küçük dostum." elimi uzatıp küçük köpeğin tüylerini okşadım.

"bu kasabada köpekler çok önemli sanırsam." adam kafası ile beni onayladı. "köpekler bizim dostumuz. onlar ile uyum içinde yaşarız." başımı salladım. etrafa göz atıp adama döndüm. "iyi günler dilerim bayım. gitsem iyi olur." adamla vedalaştım. eve giden yolu yeniden yürürken
biraz yukarıda yaşlı bir kadın, elindeki bebek arabasını itmeye çalışıyordu. hızlı adımlar ile yanına ulaştım. kambur sırtı, başına örttüğü şalı ve güçsüz elleri... küçük küçük adımlar atıyordu, ilerlemeye çalışsa bile bir faydası yoktu. kendisi yoluna zor yürüyorken önünde bir de bebek arabası itiyordu.

"teyzeceğim, yardım etmeme izin verin lütfen." kadının zaten güçsüz duran elleri arasından, arabanın tahtasını tuttum. bebekleri kendimi bildim bileli çok seviyordum. üzeri tamamen kapalı olan bebeği sevmek için örtüyü kaldırdım. o an korku ile geri çekildim. ellerim titremeye başladı. kanım çekilmiş gibiydi. derin bir nefes ile sonbaharın acı havasını içime çektim. bebek arabasının içinde küçük bir kafatası duruyordu, bir kemik veyahut bir doku yoktu. sadece bir kafatası vardı. kadın kısık sesle konuşmaya başladı. "bu çocuğu o yedi. eğer kurallara aykırı birisi olursak hepimizi o yiyecek." kadın yandaki yola doğru yönelip sisin içine yürüdü. belirli bir ritimde kısık sesle, hiç bilmediğim bir şarkı söylüyordu. onu dikkatle izledim.

"küçük, beyaz-tüylü köpek, iyi bir köpek.
siyah köpekse, kötü, asi bir köpek.
kemiklerini bile yiyip bitirecek." korku ile etrafa baktım. çoktan kurumuş eski bir söğüt ağacı, taşlardan ve kuru topraktan başka bir şey yoktu. heeseung'ı yanımda istiyordum. arkama dönüp koşarak buradan kaçmak istiyordum. "sana dikkatli ol demiştim." bileğimden sıkıca tutulup çekilmiştim. heeseung gergince bana bakıyordu.

"bu kasabadan gidene kadar kimse ile konuşmanı istemiyorum, mümkünse hiç kimse ile. her zaman arkamda dur. anlaştık mı sevgilim?" başımı salladım. "anlaştık." yürümem için belimden desteklemesi ile bir adım attım. "ve her zamanki narin kokun, iğrenç bir köpek kokusu tarafından bastırılmış." kaşlarımı çattım. az önce geldiğim yolu yeniden yürümeye başladım. korkuyordum. bu kasabada iyi şeyler yaşanmıyordu. ve burada olduğumuz sürede başımıza pek çok şey gelecekti. tek isteğim jungwon, riki, sunoo ve yeri'ye zarar gelmemesi idi.

"madem tatile geldik. bunu hak ediyorsunuz çocuklar." heeseung elinde tuttuğu yüzme takımlarını, karşısındakilere uzattı. riki heyecan ile heeseung'ın elindeki giysiyi aldı. sunoo pek heyecanlı görünmese de payına düşeni aldı. yeri utangaç bir şekilde gözlüklerini düzeltti. yanakları kıpkırmızıydı.

"heeseung-sshi bunu giymek zorunda mıyım?"

"istersen giyme tabiki yeri, efendi odette ile oturabilirsin." yeri kafasını sallayıp yanıma geldi. "efendim sizi rahatsız etmiyorsam yanınıza oturabilir miyim?" elimdeki kitabı kapatıp yeri'ye gülümsedim.

"gel yeri, oturabilirsin. benim için hiçbir sakıncası yok." jungwon yan tarafımda kitap okuyordu. kumsala bir bez sermişti heeseung. riki, sunoo ve yeri'nin her zaman malikane için çok çalıştığını söylemişti. jungwon için bir iş gezisi olsa da, onlar gerçekten bir tatili hakediyordu. gölün içinde birbirlerine su atan sunoo ve riki'ye baktım. kahkahalar ile küçük eğlencelerine gülüyorlardı.

"yeri-sshi! gelsene sen de. gözlüğünü çıkarmayı unutma." riki gölün içinden bize el salladı.

"hayır! gözlüklerimi çıkaramam. bu çok utanç verici riki." yeri cümlesini söylerken kekelemişti. yeri, diğer çocukların aksine çok utangaç biriydi.
ve gerçekten gözlükleri çok farklıydı. camı ortalama ve bu ayardaki bir gözlüğe göre çok daha inceydi. ve renkli bir camdı. yeri yanımda küçük bir iç çekti. arkadaşlarını izlemeye ve kurabiyesini yemeye devam etti.

jungwon ve heeseung yan tarafımda konuşuyorlardı. heeseung efendisinin kulağına eğilip bir şeyler söyledi. sözlerinin sonunda ağzından yüksek perdede ve tek kelimelik bir emir çıktı. "araştır." sevgilim başını salladı. eldivenleri her zamanki hareketi ile düzelterek gülümsedi. onun küçük onaylama cümlesini duydum.

"emredersiniz lordum. derhal."

geçiş bölümü olduğu için bir miktar kısaydı. he bi de aslında olayları birbirine karıştırdım. normalde bu olay sonra oluyordu animede. neyse bu da bi bölümdü işte <3

chessman - heehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin