Şu an içinde bulunduğum araba, yanımda isminden başka bir şeyini bilmediğim yabancı bir adamla kocaman bir belirsizliğin içindeydim. Her şey benden o kadar uzaktı ki. Ne yapmaya çalıştığını, ne yaptığımı hiç bilmiyordum.
Ama içimde bir şeyler kara bir dehlizde küçük bir parıltı görmüşcesine kıpırdanmıştı. Ve tutulmuş beynim bu tavrımı hiç de tasvip etmiyordu. Hayatım o kadar hissizdiki ki kızgınlık da olsa bir duyguyu farklı hissetmek bana iyi gelmişti. Galiba biraz heyecan arıyordum. Sonra çok pişman olacağımı hissetsem de.
" Sana kendim hakkımda bir kaç şey söyleme mi ister misin?" Bunu birden değişen ses tonumla dile getirmem onu şaşırtmış gibi tek kaşını kaldırarak bana döndü, devam ettim.
" Bazı kelimeler bam telime dokunur ve ben bundan hiç hazzetmem. O yüzden lafını geri al ben asla senin tutsağın değilim."
Beni gözleriyle baştan aşağı süzüp küçük bir 'hıh' sesi çıkardı.
" Hayır sen güle oynaya benimle geldin de haberim mi yok. Şartları göremeyecek kadar saf mısın yoksa yersiz bir küçük çocuk inadın mı var?"
" İnat olduğumu herkes söyler ama senin bahsettiğin gibi değil, henüz beni tanımıyorsun. İstersem değil beni tutsak yapmak, başından göndermek için can atarsın o yüzden hitabını hemen değiştir!"
Ağzından derin nefes verip, başını elleriyle ovaladı.
" Nelerle uğraşıyorum, Allah'ım nelerle uğraşıyorum. Ali hızlı sür Ali! Hızlı sür!"
Beni umursamayıp cevap vermedi ama ben hala ara sıra beni yoklayan katil balışlarımla ona bakmaya devam ediyordum. Öndekilerse yükselen gerilimden olsa gerek hiç ses çıkarmadan duruyorlardı.
Arabanın zor sığacağı dar sokaklara geldiğimizi gördüğümde birden tepeme çıkan sinirim yüzünden yine kendime sövdüm. Yanımdakine laf saydıracağım diye yolu takip edememiş nerden geldiğimizi anlamamıştım. Kaçmaya çalışsam nerden giderim hiç bilgim yoktu. Zaten yer yönü zayıf, gittiği yoldan geri dönemeyen o tiplerdendim. Araba iyice şehirden uzak tek tük evlerin olduğu bir alana doğru ilerliyordu. Dar ağaçlık bir yoldan geçtikten sonra büyük bahçe duvarları olan bir yapının önünde yavaşlayıp durdu. Arabadakiler tek tek inerken hiç istifimi bozmayıp oturdum. Sağ yanımdaki kapı hışımla açıldı.
" İn!"
" İnsene kızım zor mu kullanıyım."
Kafamı sağ tarafıma hiç çevirmeyip bekledim. İnatçı olduğumu söylemiş miydim?
Bir kaç adım geriye çekilip kapıya doğru giden kıza bağırdı.
" Azra, gel indir."
Hızla dönüp alttan alttan gelen kıza baktım. Gözlerim baştan aşağı kızı süzdü. Arabada belli olmuyordu ama baya uzun bir kızdı. Kız değil baya uzun bir bacaktı. Benim boyum kadar bacağı vardı. Kız resmen bacaktan oluşuyordu. Ben kısa değildim, bayan bacak çok iriydi. Hızla gelip kolumu kavrayınca hışımla ittim.
"Dokunma, kendim inerim bas geri." Dediklerimi umursamayıp tekrar yeltenince bu sefer karnından iterek kendim indim arabadan.
Sencer tek kaşını kaldırmış "Kime bu havan?" der gibi bir tavırla bakıyordu. Umursamadan yaklaşıp yanında durdum. Şu anlık sessiz kalmaya ve olacaklara göre tavır almaya karar verdim. Arkamdaki bayan bacak da kapayı sertçe çarpıp söylenerek eve doğru yürüdü.
Sencer de hiçbir şey söylemeden eve doğru yönelince mecburi peşine takıldım. Büyük duvarların ardından bakımsız kuru bir bahçeye çıktık. Öyle dağınıktı ki ayaklarımın altında ağaçların kurumuş dalları sürünüyordu. Bakmazsan dağ olurun salt açıklaması gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayada Açan Papatya
General FictionAnlatılmaya değer hikayeler hep bir yabancıyla başlar. Ya bir yere yabancı kalırsın ya bir yabancıya rastlarsın ya da kendi kendine yabancılaşırsın... ~~~ Heyecansız durağan hayatımda bir değişiklik istiyordum. Öyle biri...