Şu an sınıfa geçmem gerekirken koridorda asılmış bir afişe bakakalmış şekilde duruyordum.
"Dans Topluluğu, içindeki seni özgür bırak!" yazılı afiş fazlasıyla dikkatimi çekmişti. Daha önce dans deneyimim olmuştu diyemezdim ama geç olsun güç olmasın diyerek ilk tecrübemi kazanabilirdim sanki.
Ben afişe biraz daha bakarken Jungwon yanımda belirmişti. "Beş dakikadır transa geçmiş gibi neye bakıyorsun öyle?"
"Katılacağım da..." dedim parmağımla afişi işaret ederek. Sesim sona doğru kısılmıştı, çünkü alacağım tepkiyi çok iyi biliyordum.
"Dans Topluluğu mu? Komik şaka Jieun. Hadi derse geç bence sen." dedi Jungwon omzumdan tutup beni sınıfın olduğu yöne döndürürken.
Omzumu silkeleyip omzumdaki elini düşürerek ona doğru döndüm. "Şaka falan değil. Katılmak istiyorum ve katılacağım."
"Jieun. Katılmayacaksın."
"Keyfimin kahyası mısın be? Katılacağım diyorum. Canım istiyor, katılacağım."
"Kızım saçmalamaz mısın? Abime diyeyim de gör bak, gün boyu peşine adam takar da elinden geleni yapıp sokmaz seni o topluluğa. Her türlü belaya bulaşıyorsun zaten, bir şey demiyoruz. Gördüğün her şeye girmekten vazgeç artık. Bu senin için iyi değil."
"Benim için neyin iyi neyin kötü olduğuna siz mi karar veriyorsunuz yani? Özür dilerim ya, kendi hayatım üzerinde söz sahibi olabileceğimi düşündüğüm için. Cidden bak. Kusura bakmayın." dedim sesimi yükselterek. Gözlerim dolmuştu.
"Jieun..." diyerek kolumu tutmaya çalıştı Jungwon. Ama ani bir hareketle kolumu geri çekerek ondan kurtuldum ve çıkış kapısına doğru yürümeye başladım. Dakikalar içerisinde günümü mahvetmişti işte. Aynen, aile bağları en güçlüsü, en güzeli falan filan.
Moralim yerlere inmişti. Tabii ki sırf abimle kardeşim dedi diye istediğim şeyi yapmaktan vazgeçmeyecektim ama bana böyle engeller koymaya çalışmaları bile sinirimi bozuyordu. Belki benim iyiliğim için olduğunu düşünüyorlardı ama şahsen ben kendimi mantıklı kararlar verebilecek ve hayat rotamı kendim çizebilecek bir birey olarak görüyordum.
Okuldan çıktığımda boşluğa düşmüş gibi hissetmiştim. Normalde planım derse girip çıktıktan sonra eve geçmekti ancak şu an eve gitmek istemiyordum. Hatta bu gece Sunoo'larda mı kalsam diye bile düşünmüştüm ama abimin bakacağı ilk yer zaten orası olurdu. Her neyse, bunu sonra düşünebilirdim zira şu an boş boş dikilmek yerine bir yerlere gitmem lazımdı.
Okulun yakınlarındaki kafelerden birine gidebilirdim. Jungwon'un dersi vardı, çıkıp beni arayacak zamanı yoktu ki akşam eve geleceğimi sandığından 'evde konuşuruz' diye düşünüp buna vakit de ayırmazdı. Jake neler yapıyordu bilmiyordum ama evde olmadığı ve de meşgul olduğu kesindi. Yani olası bir kardeş ispiyonuna karşı beni her tarafta GTA'da 5 yıldızla aranıyormuşçasına arayan bir abi faktörü de olmayacaktı.
Evet, kafe iyi fikirdi. Hem yanımda kitabım da vardı. Kahve ve kitap, işte şu an beni huzurlandırabilecek bir ikiliydi.
Adımlarımı hızlandırıp kafeye doğru yönelmiştim. Kulağımda çalan müzik her ne kadar klip çekme isteği uyandırsa da, hissettiğim ruhsuzluk buna engel oluyordu. Yoksa sokaktaki insanlardan falan utandığımdan değildi yani. Beni tanımış olmalısınız zaten. Eve gidince aklının bir ucunda bile kalmayacağım insanlar yüzünden 'Bana ne derler?' düşüncesiyle içimden geldiği gibi davranmamak pek de benlik değildi. Nasıl istersem öyle yapardım. Zaten kimsenin kimseyi taktığı yoktu. Milletin işi gücü yoktu da benimle mi kafa yoracaktı? Sanmam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
like there's no tomorrow || choi yeonjun {✓}
Humor[düzyazı + texting] "Bana bak Choi Yeonjun, Şu hayata bir kere geliyorum ve ömrümü keşkelerle doldurup yapmadığım şeylerin pişmanlıklarıyla geçirmek istemiyorum. Tam da bu yüzden yarınlar yokmuşçasına yaşıyorum. Bir problemin varsa ağlayarak günlüğ...