Her şey bir anda gelişmişti. İçini ürperten karanlık ormanda koşarken aklında Octavia'nın sözleri yankılanıyordu. "Bellamy'nin başı dertte."
Şakaklarında birazdan durup olduğun yere düşecekmişsin gibi hissettiren bir ağrı vardı. Koşmaktan nefes alamayacak hale gelmiştin. Bunların hiçbiri umrunda değildi. Bellamy tehlikedeydi. Önemli olan tek şey buydu.
Aranızda olanlar, onu ne kadar tanıyıp tanımadığın umrunda değildi. Seni kullanıp atacağı bir oyuncak olarak görüyorsa bile ona yardım edecektin.
"Dur!" Dedi sessiz bir çığlıkla Octavia. Birkaç metre ilerinde durdu, sende durdun.
"Noluyor?" Dedin sessizce. Parmağını dudağına getirerek sessiz olmanı işaret etti. Etrafı dinliyor gibi görünüyordu. Sende onun gibi yapıp kulağını dışarıya verdin. Bir süre sonra çok uzaktan gelmeyen çatırtı seslerini duydun. Birisi ya da bir şey koşuyordu. Saklanmanız gerekiyormuş gibi hissettiğin için etrafına bakındın.
"Yalnız değiliz." Birkaç adım atıp hâlâ sessizliğini koruyan Octavia'nın kolundan tuttun. Sesi analiz etmeye çalışıyordu ama vaktiniz yoktu. Ona ilerideki çukur gibi yeri gösterdin. "Saklanalım." Diye fısıldadın. Başıyla seni onaylayınca çukura doğru ilerlediniz. Yakından bakıldığında daha da büyük görünen bu yer sana iyi şeyler hissettirmiyordu ama dışarda kalıp peşinizdeki şeye yakalanmanızdan iyiydi. Hızlıca içine girdiniz ve kendinizi etraftaki otlarla kamufle etmeye çalıştınız.
Aradan geçen birkaç saniyeden sonra göz hizanıza siyah bir silüet girdi. Çok uzakta olduğu için kim olduğunu çözemiyordun ama bir insan olduğunu anlamıştın. Sevinsen mi üzülsen mi bilemiyordun. Bu dünyada kalan iki üç mutasyonlu hayvandan daha korkunç bir şey vardı. O da insanlardı. Nefeslerinizi tutup bu kişinin size doğru koşuşunu izlediniz. Gittikçe yaklaşıyordu. Sizi görüp göremeyeceğini bilmiyordun. Kim olduğunu bilmiyordun. Adrenalin duygunun zirve yaptığını hissettin.
O anda istemsizce uzanıp Octavia'nın elini tuttun. Güvenle elini sıkıp gözlerinin içine baktı. Belli etmemeye çalışıyordu ama o da korkuyordu. Ne kadar zor bir hayat yaşamış olsa da o hâlâ bir çocuktu.
Yaklaştıkça bu kişinin simsiyah giyinmiş bir adam olduğunu farkettiniz. Pek genç görünmüyordu ve kesinlikle sizden birisi değildi. Sizi görmüşe benzemiyordu. Temposunu bozmadan yanınızdan koşarak uzaklaştı.
Bir süre kıpırdamadan adamın gittiğinden emin olmak için beklediniz. Gerçekten de gittiğinden emin olduğunda yavaşça dışarı çıktın. Hâlâ elini tutan Octavia'yı da arkanda dışarıya çektin.
"Bu kimdi?" Dedin merakla.
"Bilmiyorum ama Bell'i alanlardan birisi olduğuna eminim." Dedi Octavia. Bir süre daha etrafı inceleyip kimsenin peşinizde olmadığından emin olunca ilerlemeye devam ettiniz.
En sonunda ağaçların arasından çıkan dumanlar görünmeye başladı. İleride bir yerleşim alanı vardı.
"Buradalar mı?" Octavia kafasıyla seni onayladı. Daha sessiz ve yavaş adımlarla ilerlediniz.
"Birazdan burda olur." Etrafına bakarken mırıldandı. Anlamayarak "Kim?" Diye sordun. "Birazdan göreceksin." Dedi sessizce.
Kafan karışmıştı ama sustun ve bekledin. Korkudan unuttuğun baş ağrın geri gelmişti. Yüzünü buruşturdun. Canın acıyordu. Artık Bellamy'e ulaşmak istiyordun. Bu insanlar onu her nerede tutuyorsa oraya gitmek ve onu oradan çıkarmak istiyordun. Buna ihtiyacınız vardı. Ona ondan ne kadar hoşlandığını söylemen gerekiyordu. Birbirinizi bir daha görmek zorundaydınız.
"You had to see eachother again."
————
Abi bölümü yazarken o kadar kasıldım ki biraz daha zorlasaydım sıçıcaktım cidden. Bellamy nerde hikaye Bellamy için değil mi diyor olabilirsiniz haklısınız bir şey diyemiyorum.. Gelicek ama Bellamy korkmayın. İyi geceler :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•multifandom, imagine•
FanficSıkıldıkça yazdığım küçük küçük hikayelerden oluşmaktadır. Ben yazarken çok eğleniyorum, umarım sizde okurken eğlenirsiniz. İyi okumalar <3