7. Bölüm/ Karanlığa Hoşgeldiniz

778 38 64
                                    

Medyadaki şarkıyı dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Zaten kitapta az sonra bu şarkıdan tekrar bahsedeceğim.

-YN'nin Anlatımıyla-

Annem günden güne daha iyi oluyor, Emre ise günden güne daha mükemmel bir kişiye dönüşüyordu. Ben ise bu güzel günlerin tadını çıkarmaya bakıyordum.

"Kahve içmeye gidelim mi?" diye sordum Emre'ye.

"Olur." dedi. "Nereye gideceğiz?"

Hasteneden, annemin yanından ayrılmayı hiç sevmediğimi biliyordu Emre. Ama ben de biliyordum ki, Emre de benim yanımdan ayrılmak istemiyordu ve bu yüzden günlerdir doğru düzgün dışarıya bile çıkmıyordu.

Ona daha fazla bu eziyeti çektirmemek için annemin yanından bi süreliğine ayrılarak kendime eziyet etmeye karar verdim.

"Eskiden gittiğimiz kafeye gidebiliriz." dedim.

Emre'nin gözleri parlamıştı. Muhtemelen hastanenin yiyecek bölümünde oturacağımızı falan düşünüyordu.

"Ama, annen-

"Sıkıntı yok, ikimizinde açık havaya ihtiyacı var." diyerek sözünü kestim.

^^

Hastanenin ön kapısından çıktığımızda vücudumuzu büyük bir soğuk hava dalgası sarmıştı sanki. Donuyorduk.

"Hava çok soğukmuş mk"

"Harbiden, uçacağım şimdi."

Koşarak Emre'nin arabasına bindik. Emre arabayı çalıştırınca ben de şarkı açmaya karar verdim.

"Hangi şarkıyı açayım?"

"Bilmem ki."

"Ben de bilmiyorum o yüzden sen seç."

"Bu nasıl mantıksiz bir konuşma aq? Neyse tamam, Fourth of July aç o zaman."

"Bizim şarkımız olan mı?" diye sordum ama saçma bir soruydu.

"Başka hangisi olabilir aptal balık?"

Şarkıyı açtım ve ezbere bildiğimiz için bağırarak söylemeye başladık.

(Sözlerin türkçelerini de çevirip yazmaya çalıştım elimden geldiğince, umarım doğru çevirmişimdir.)

🎶"The evil it spread like a fever ahead
(Kötülük bir ateş gibi yayılıyordu)

It was night when you died, my firefly
(senin öldüğün geceydi ateş böceğim)

What could I have said to raise you from the dead?
(Seni diriltmek için ne söyleyebilirdim ki?)

Oh could I be the sky on the Fourth of July?
(4 Temmuz'da gökyüzü olabilir miydim?)"🎶

Emre şarkıyı bir anda kapattı.

"Eğer şarkı biraz daha devam ederse şuraya çöküp ağlayacağım."

Aynı şey benim için de geçerliydi.

"Cidden bu şarkı her seferinde ağlatmayı nasıl başarıyor ya? Fazla slow olduğu için falan mı acaba?" diye sordum.

"Aslında slow olduğundan değil." dedi Emre.

"Neden o zaman?" diye sorarmışca Emre'ye bakıyordum.

"Kötü zamanları hatırlatıyor bana."
"Hani limonlu soda falan."

O an farketmiştim ki ben o günleri çoktan unutmuş gibi bir şeydim. Gün içinde hiç aklıma gelmiyordu ve sanırım bu iyi bir şeydi, zaten zamanında yeterince acı çekmiştim.

"Ah, evet." dedim. "O zaman bir daha dinlemeyelim bu şarkıyı. Başka şarkı bulalım ikimize."

"Mantıklı, ne olsun yeni şarkımız?"

Aklıma şarkı gelmiyordu.

"Aklıma şarkı gelmiyor ama bir fikrim var; radyoyu açalım ve çıkan ilk şarkı bizim olsun."

"Olur." dedi ve radyoyu açmak için elini tuşa götürdü. Ama aynı şeyi aynı anda bende yaptığım için ellerimiz radyo tuşunda buluştu.

Minik bir bakışmanın ve yüz kızarma seansının ardından Emre fazla korkmuş bir ses tonuyla;

"YN! Ellerin aşırı soğuk, kan ilaçlarını alıyorsun değil mi?" diye sordu.

Aslında, doğruyu söylemek gerekirse, almıyordum. Ama bu gerçeği Emre'ye söylersem sonum pek iyi olmazdı, Emre'nin saldırısına falan uğrardım muhtemelen.

"Evet içiyorum."

"Yalan söylemiyorsun değil mi?"

"Hayır ya ne yalanı sana yalan borcum mu var sanki?" diye sorup elimi hızlıca çektim Emre'nin sıcacık ellerinden.

"Öyle umuyorum YN. Torpidoyu aç, orda eldiven olması lazım."

Evet cidden vardı ve giyince ellerim az da olsa ısınmıştı.

"Teşekkürler." dedim. O da rica etti.

Sonra elini tekrar radyoya götürdü ve şarkı açıldı.

"Aa Benimle Kayboldun çıktı!"

"Oha bizim şarkımız bu mu şimdi?"

"Evett."

^^

"Bir tane mocha, bir tane ice latte lütfen."

Kahvelerimizi aldık ve gözümüze kestirdiğimiz masaya oturduk.

Emre mont giymekten sıcakladığı için gidip ice latte almıştı. Bense az da olsa ısınabileyim diye sıcak bir kahve.

"Bu havada buzlu kahve içilir mi ya? Boğazın ağrıyacak."

"Yok alışkınım ben sıkıntı değil"

"İyi sen bilirsin, boğazın ağrıyınca gelip 'YN boğazım ağrıyor' diye zırlama sakın."

"Peki zırlamam." dedi ve güldü.

Kahvemden tam bir yudum alacaktım ki sonra tuvalete gitmem gerektiğini farkedip kahveyi masaya geri bırakmıştım.

"Ben bi lavaboya gidip geliyorum." dedim ve sandalyemden kalktım.

"Peki." dedi.

^^

Ellerimi yıkadıktan sonra tuvaletteki garip aynadan kendime bakıyordum ki etrafı karanlık görmeye başladığımı farkettim. Ve hemen ardından başımın şiddetli bir şekilde hem ağrıyıp hem de döndüğünü.

Ne oluyordu ya?

Duvardan tutunmaya çalıştım ama işe yaramıyordu, ellerimi yeni yıkadığımdan kayıyordu. Ve bunlar yetmezmiş gibi sanki zemin beni kendine doğru çekiyordu.

Ve işte, karanlığa hoşgeldiniz. Yani benim ait olduğum yere...

MENTORxYNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin