0.9 Hangisi Gerçek Hangisi Sahte

91 10 4
                                    


Genç adam kaldırıma bir adım atıp hızlıca kapıya ilerledi. İçeri girdiği anda burnuna, kahve kokusu dolmuştu. Hızla masalara göz gezdirdikten sonra Mikasa'yı en köşedeki cam kenarı masada buldu. Büyük adımlarla ona doğru ilerledi. Kendisini fark ettiğinde genç kız uzun siyah saçlarını arkasına doğru savurmuş ve büyük bir gülümseme ile oğlana bakmıştı. Elinde tuttuğu kahve bardağının buharı hala tütüyordu. 

"Hoş geldin Eren, bu yeşil ceketin yeni mi, sana çok yakışmış." İçten sesindeki samimiyet fark edilebilir bir boyuttaydı sanki. Genç adam ise sadece gülümsemekle yetindi. 

"Ne içersin?" Mikasa, Eren'de ki dalgın yüz ifadesini fark etmiş olacak ki, ilgisini kendisine yönlendirmeye çalıştı. Ona hissettirmek istemese de endişeliydi, hem de çok endişeliydi. 

Ders sırasında Eren'den acilen buluşmaları gereken bir mesaj almış ve bir bahane uydurarak dersten çıkmıştı. Çünkü kendisine mesaj atmadan önce Eren'in Hanji'san ile görüşeceğini biliyordu ve telefonda daha önce görüştüklerinde ise sesi kendisine kötü gelmişti. Onu şimdi görünce hasta olmadığını anlamıştı ama duruşu ve yüz ifadeleri daha büyük bir problemlerinin olduğuna dair bir işaretçi gibiydi. Tedirgindi, korkuyordu... 

Bir anlam yada ifade yükleyemeyecek derecede çok sevdiği bu adama bir şey olmasından çok korkuyordu. Onun için hayatındaki Eren'in yeri asla doldurulamayacak kadar bambaşkaydı. Bu sevgiye, aşk diyerek tanımlamak, Eren'in onun içindeki sıfatlarını tanımlamaya yetmezdi çünkü. O, en yakın arkadaşıydı, kanından olmasa da bir ağabey daha çok bir kardeşti. Asla vazgeçemeyeceği ailesiydi. Geçmişte yaşanan bir kaçırılma talihsizliğinde hayatını kurtaran kişi olmuştu, umuduydu. Ağlayacak omzu, kendisini olduğu gibi kabul eden ve beklentiler içine girmeden sadece sevgi besleyen tek kişiydi. Ailesi bile kendisinden akademik başarılar, iyi bir eş bulmasını beklerken belki de çevresindeki insanlar arasında ne yaparsa yapsın her daim kendisinin yanında olacağını hissettiren tek kişiydi. Eren onun hayatının en büyük parçasıydı ve bu tanımlamalara aşk diyerek, aralarındaki ilişkiyi tamiri olmayacak boyutlara sürüklemeye niyeti yoktu. Belki bir gün, ileride; kendisi için doğru kişiyi bulamadığını fark ederse kendisine bir şans vermesini isteyebilir ve evlenme teklifi edebilirdi. Bu Mikasa'nın hayattaki en büyük hayaliydi ama, Eren kendisine kendi ayakları ile gelmediği sürece ona içinde yatan duyguları asla itiraf etmeyecekti. Çünkü karşılıklı olmayan bu duygular sebebiyle, kendisinin hatırına Eren'in ondan uzaklaşacağına yüzde yüz emindi. 

"Hayır şu an bir şey içmek istemiyorum. İyi misin, dalıp gittin yine." 

Mikasa kulaklarına dolan sesle başını Eren'e doğru kaldırıp yem yeşil gözlerine baktı. Saatlerce içinde kaybolmak isteyeceğin türden, dipsiz bir kuyu gibi derin hissettiren o güzel gözler... 

"Bir şeyler düşünüyordum sadece. Hadi anlat beni daha fazla meraklandırmadan. Mesajını görünce dersi bırakıp sınıftan çıktım hemen." 

"Shadis sinirlenmiştir kesin." 

"Bilemem artık, bahane üretme konusunda fena olmadığımı bilirsin." 

Eren bu sözün üstüne kıkırdayarak genç kadına gülümsedi. "Sen buna yalancılık desene." Kahkahalarını dudaklarının arasında zor tutuyor gibiydi. Mikasa sinirlendiği halde bu gülümsemenin karşısında kendi dudaklarının da yana doğru kıvrılmasına engel olamamıştı. Sinirli göstermeye çalıştığı sesiyle cevapladı. "Yalan değildi bir kere, belki ufacık beyaz olanından olabilir." 

Yüzlerindeki gülümseme solmadan bir süre birbirlerine baktılar konuşmadan. Eren konuşmak için ağzını araladığında Mikasa asıl konuşmaları gereken konudan bahsedeceğine emin olmuş tüm duyguları yerini endişeye bırakmıştı. Pür dikkat tüm ilgisini genç adama verdi. Tam o sırada çantasından gelen telefon sesi ile istemsizce kaşları çatıldı. Elini telefona attığı gibi arayanın kuzeni olduğunu görmüştü. 

Ruh Göçü (Riren & Ereri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin