*Keyifli okumalar... Umarım beğeniler ve yorumlarınızla beni ve hikayemi desteklersiniz^^
Teni her zamankinden daha solgundu ve gözleri sürekli uzaklara dalıyordu. Giydiklerine bile bakmadan hızla evden çıkarak arabasına atladı. Kampüsten içeri girdiğinde dersin başlamasına birkaç dakika kalmıştı. Profesör Shadis'in kötü bakışlarına maruz kalmak istemediği için arabasını park eder etmez hızlı adımlarla fakültesine yöneldi. Neyse ki sınıfı ilk kattaydı. Sınıfın kapısında durup sohbet eden Mikasa ve Annie'yi gördüğünde sadece bir baş sallamasıyla yerine geçmeyi planladı ama Mikasa'nın kendisini durdurmasıyla planları suya düştü.
"Eren, neyin var çok solgun görünüyorsun, hasta mısın?"
"Hayır, uykusuzluk diyelim."
Kısa bir şekilde lafını geçiştirerek sınıfın içinde gözünü gezdirdi Armin'i gördüğünde ona doğru ilerlerken Annie'ye de yandan bir bakış atmıştı. Onun da kendisine baktığını gördüğünde tedirgin oldu. Son birkaç ay öncesine kadar aslında onun iyi bir arkadaş olduğunu düşünürdü. En azından kafa dengiydi ama rüyalarında onun dişi dev olduğunu fark ettiğinde ister istemez bu gerçek hayatına da yansımış, ona bakışları değişmişti. Sanki her an kendisine ihanet edebilecek biriymiş gibi hissediyordu şimdi. Fazla samimi olmadıkları için bu durumu önemsemedi. Kendini sandalyesine attığı sırada profesörde sınıftan içeri girmişti.
Saat öğlene doğru ders bittiğin de herkes çıkışa doğru yürürken etrafa bir curcuna hakimdi. Dersle ilgili konuşanlar, sınavlardan bahsedenler, çantasını toplayıp hızla koşturanlar ya da arkadaş gruplarıyla yüksek sesle konuşup gülenler...
Kendi arkadaşlarının da diğerlerinden hiç bir farkı yoktu. Ymir Sasha'ya sataşırken Historia aralarına girmekle meşguldü, Connie ile Jean'da onlara bakıp sadece gülmekle yetiniyordu. Reiner'in araya girerek onları sakinleştirmesini izledi. Historia evhamlı küçük kardeş ise, Reiner kesinlikle olgun olan en büyük abiydi. Aralarındaki fark bu kadar zıt iken Reiner'in sürekli Historia'nın etrafında olması da gözden kaçacak bir şey değildi. Bunu fark etmeyen ise sadece o ikisi olmalıydı. Reiner'den hiç ayrılmayan çocukluk arkadaşı Bertolt'da sahneye girdiğinde Eren'de Armin ile onlara doğru yürüyordu.
"Üzgünüm işlerim var ben gelemeyeceğim." Annie hepsini arkasında bırakıp ayrılırken gözler ardından onu izledi.
"Bende bugün gelemeyeceğim. Sonra buluşuruz." Eren'de Annie'nin arkasından ilerlemeye başladığında arkasındakiler ona laf atmakta gecikmedi.
"Yoksa bunların ikisi?" Jean yüzünde imalı bir gülüşle onların arkasından konuşurken Mikasa'dan kafasına bir şaplak yemişti.
"Eren, akşam gelmeyi unutma! Seni bekliyorlar."
Eren Mikasa'nın bağırışlarını duyduktan sonra arkasına dönmeden elini kaldırarak sallamıştı sadece. Kapıdan çıkarak park yerine yöneldi. Kısa bir sürüşten sonra şehir merkezine ulaşmıştı. Arabayı yol kenarına çekerek indi ve yürümeye devam etti.
Tüm duvarları mora boyanmış olan iki katlı binaya yaklaştı. Bir danışma merkezi olarak eğer amaçları insanların dikkatini çekmekti ise bunu kesinlikle başarmışlardı böyle bir renk seçimiyle. Aslında bir psikoloğa gitmek onun fikri değildi. Bu fikir Mikasa ve ailesinden çıkmıştı. Çünkü çoğu zaman Eren'in ağlayarak uyandığını ve rüyalarının normal olmadığını fark etmişlerdi. Başta tepkili olsa da Hanji-san'la tanıştıktan sonra Eren psikoloğa gitmeyi sorun yapmamaya başladı. Çünkü onun anlattıklarını yadırgamadan ve yargılamadan dinleyen tek kişi Hanji'ydi ve bu Eren'i gerçekten rahatlatıyordu. Birilerinin onu dinlemesi ve ona hak vermesi, ona inanması güzel bir duyguydu. Tamamen cam olan geniş kapıyı ittirerek açtığında hemen sağdaki sekretere doğru yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Göçü (Riren & Ereri)
FanfictionEren Jaeger ailesini küçük yaşta kaybetmiş, tek başına yaşayan bir üniversite öğrencisidir. On yaşındayken görmeye başladığı rüyalar büyüdükçe hayatını daha çok işgal etmeye başladığında artık yaşananların üstesinden gelmek için çok geçtir. Çünkü f...