Eren kolundan tutup kendisini sürükleyen Levi'nin arkasından sürüklenmekle meşguldü. Koridordaki koşuşturmacadan ötürü sürekli birileri ona çarpıp duruyordu. Herkesin gözlerinde korku hareketlerinde telaş vardı. Ortam gerilim yüklü bir bomba gibiydi patlamaya hazır. Her yerden bir ses yükseliyor, manevra teçhizatını kuşananlar pencerelerdeki camları bile umursamadan kırarak kendilerini dışarı fırlatıyordu.
"Eren."
Genç adam bakışlarını yerden önce kendine kelepçe gibi kitlenmiş tutan parmaklara çevirdi ardından, bu elin sahibi genç adama. Buz mavisi gözlerdeki korku ve tedirginlikle başından aşağı kaynar sular inmiş gibi hissetmişti. Kaptan Levi'yda asla görmediği bir bakıştı bu.
"Senin için geldiler Eren." Levi'yın erkeksi sesi bu gerçeği kabul etmek istemiyormuşçasına titremişti. Korktuğu şey lanet olası titanlar ya da kucaklarına düşen bu mücadele, savaş değildi. Hayatta en çok korktuğu tek şey yanındaki genci koruyamamak ve kaybetmekti. Bunca yıldır yaşadığı tüm zamandan ve kaybettiği onca yoldaşından sonra tek mücadele edemeyeceği şeyin bu olduğunu içten içe biliyordu. İşte o zaman, mücadele etmek ve yaşamaya devam etmek için bir sebebi artık kalmayacaktı.
"Kaptan Levi!"
Genç adam Eren'in endişeli sesi ile kendine geldiği dakika da pencerenin önünde kendilerine bakan kocaman bir gözle karşı karşıya geldiler. Titan içinde bulundukları kalenin büyüklüğünde kolunu kaldırıp binayı yıkmak üzere iken telaşla elinde iki adet manevra teçhizatıyla kendilerine koşan Mikasa'nın sesi ile ona doğru hızla hareket etmeye başlamışlardı. Eren aynı saniyeler içinde önce aptal bir anlamsızlıkla kendilerine odaklanmış göze ve Mikasaya doğru kaşan Levi ile gözlerinde yaşla kendilerine ilerleyen Mikasa'ya baktı. Titan eliyle binaya vurduğu dakika kurtulamayacaklardı. Asla binadan çıkmak için yeterli vakitleri olmayacaktı. Mikasa'dan teçhizatları aldığı saniyelerde Levi'nin gözlerine baktı, ardından kollarını ikisine sardı. Saniyeler içinde taş bloklar yerlerinden oynarken bina büyük bir gürültü ile çökmeye başladı. Dışarda bir değil birkaç tane titan vardı ve koca Utgard kalesi onların darbeleri yüzünden yüzlerce mücadeleci askere mezar olurken yerle birdi artık.
...
Erwin elindeki not defterine bir şeyler karalarken bakışlarını ekrandaki dalga düzeylerinden ve rakamlardan ayırmıyordu. Diğer bir yandan Hanji'de ondan farklı değildi. Bakışları ile sürekli, bilinci olmayan gencin, yüzündeki ifadeleri takip etmeyi de ihmal etmemişti.
"2 Hz dalgasına giriş yaptı." Erkeksi tok sesi odada çınladığında Hanji not almakla meşguldü. Heyecanla beklemeye devam ediyordu.
"Pekala 8 Hz oldu. Deltadan tetaya geçtik Hanji." Saatini kontrol eden genç kadın başını sallayarak onaylamıştı. "Sadece on dakika oldu. Bu süre normal mi?"
Erwin düşünceli bir şekilde kaşlarını çatmıştı. "Sanmıyorum, biraz hızlı bir geçiş oldu bu."
Ardından ikisininde beklemediği şeyler oldu. Eren'in beyin dalgalarını ölçen makine kafayı yemiş gibi sesler çıkarırken, beyin dalgaları giderek yükseliyordu. İki doktorda telaşla Eren'in yanına koştururken ne yapacaklarını bilememişti.
"Tanrım 10, 11, 13, 15, 25, 27, 30,33!"Genç adamın telaşlı sesi odada yükselmeye devam etti.
"Tanrım Alfa ve Beta dalgalarını aniden geçiyor bu da ne böyle?" Sonrası da aynı hızla deva etti ve 100 Hz kadar çıkan rakam orada kaldı. Stabil bir dalgaya sabitlenmiş gibi ibre hareket etmeyi bırakmıştı.
"100 Hz mi? Bu mümkün olamaz? Değil mi Erwin, Tanrım! Bunu nasıl açıklayacağız." Erwin düşünceli bir şekilde bir Eren'e bir EEG'ye bakıyordu. Tuttuğu nefesini bırakırken hafif gerilemişti.
"Gama Dalgalarına geçiş yaptı."
"Gama mı? Nasıl yani? Bu da ne demek, daha önce hiç duymadım." Genç kadın meraklı bakışlarını Erwin'e yöneltirken yandan da Eren'e bakmayı ihmal etmiyordu.
"Çünkü bu sadece bir teoriydi ve daha önce hiç karşılaşılmamıştı. Gama dalgaları betadan hemen sonra görülür ve 25 ile 100 Hz değerleri gerekir. EEG ile yakalaması bile zordur. Üst düzey bilişsel işlem ile ilişkilidir kaldı ki Rem uyku aralığı bu frekansta çok fazladır."
Gözleri büyüyen ve nefesini tutan Hanji Erwin'e biraz daha yaklaştı. "Sakın bana Eren'in şu an komada olduğunu anlatmaya çalıştığını söyleme!" sesi o kadar kısıktı ki onu Erwin'den başka kimsenin duyamacağı kesindi. İşin gerçeği böyle bir şeyi kabul etmek seslendirmekten daha korkunçtu.
"Hanji emin ol ne olduğunu bende bilmiyorum. Şu anda bildiğim hiçbir şeyden emin değilim. Eren'in vücudu şu an gayet normal bir şekilde stabil ve hayati durumu normal ama beyin dalgaları ise hayattan soyutlanmış durumda. Her uyku süresinde bunu yaşıyorsa morfinin etkisi geçtiğinde uyanacaktır. Zihni sürekli hareket halinde sanki uyanık gibi ama aynı zamanda değil. Bu çok karışık bir durum tamam mı? Ve emin ol ikimizi birden aşan bir durum. Şu an için sadece yapabileceğimiz tek bir şey var. O da durumunu takip edip uyanmasını beklemek.."
Bir kaç saat sonra Eren çırpınışlar halinde haykırarak uyandığında kendisini tutan ellerle gözlerini açmış ve bembeyaz duvarla karşılaşmıştı. Sırılsıklam ter içinde gözleri kıpkırmızıydı. Hanji onun oturur pozisyona geçmesine yardımcı olduktan sonra bir bardak suyu vererek içmesini ve biraz olsun kendisine gelmesini beklemişti.
Tüm bu süreçte yanlarında duran Erwin'de endişeli gözlerle bakıyordu.
"Bir kabus gibiydi." Eren'in sesi çok titrek ve savunmasız çıkmıştı.
"Ne oldu Eren?" Genç kadının sesinde ise merak ve birazda ilgi vardı. İlk kez Eren'in rüyadan uyanışına şahit oluyordu.
"Biz... Biz ansızın saldırıya uğradık." Eren gördüğü son anı düşündükçe gözlerine dolan yaşlar isyan etmişçesine akmaya başlamıştı. Hanji'nin sırtını sıvazlayan şefkatli elini hissedince daha yoğun akmaya başladı yaşlar. Deli gibi endişe ve merak içindeydi. Levi'ye bir şey olmasından çok korkuyordu. Eren'in son anda Mikasa ve Levi'yi kollarının arasına alarak titana dönüşmeyi planladığını biliyordu. Düşüncelerini duyuyordu ama başarılı olup olmadığını görememişti ve o esnada uyanmıştı. Onları koruyabilmiş miydi? Yaşıyorlar mıydı? Yokluklarının düşüncesi boğazına bir yumru oturmasına sebep oldu.
Erwin Eren'in psikolojisinin şu anda onunla konuşmak için müsait olmadığının farkındaydı. Göz göze geldiği Hanji'ye kaş göz işareti yaparak onu iki dakikalığına odadan dışarı çağırdı.
Genç kadın sessizce kapıdan çıkıp kendisine bakması ile konuşmaya başlamıştı.
"Hanji Eren şu anda anlatacaklarımızı dinleyebilecek durumda değil."
Onu başıyla onaylayan Hanji, yokluğunu bile fark etmeyen ve sessizce ağlamaya devam eden genç adama uzaktan bir bakış attı. "Ona biraz zaman tanı. Birkaç saate kendine gelecektir. Hangi birimiz bir anda savaşa sürükleniyor ve sevdiklerimizi kaybediyoruz. O sanki gerçekten olayları yaşıyormuş gibi içine sürükleniyor. Bu şekilde tepki göstermesi normal."
"Ne demek istediğini bilmiyorum. Bana hiçbir şeyden bahsetmedin. Sadece ufak bir ölçüm yapacağımızı söylemiştin ama görüyorum ki, sadece bundan ibaret değil durumlar. Bu genç oğlanla bana bir açıklama borçlusunuz." Erwin gayet ciddi görünüyordu ve yeni öğrendikleri bilgilerle ne yapabileceklerini düşünüyordu. Bu konuda çok önemli kayıtlar tutabilir ve tez hazırlayabilir, insanlığa yeni bir bilginin kapılarını açabilirdi. Tabi hepsi; bu genç adamın izni olursa olabilirdi.
"Sana bunu ben anlatamam, önce Eren'le konuşmalısın ve eğer kabul ederse o zaman sana da söyleyebilir. Durumun çok ciddi olduğunu biliyorum ama ne olduğu konusunda bizimde bir bilgimiz yok biliyorsun. Daha fazla araştırma yapmalıyız ve Eren'in sağlığını korumalıyız." Hanji'yi onaylayan Erwin bakışlarını genç adama çevirdiğinde onun biraz sakinlediğini gördü.
"O zaman gidip bu genç çocukla konuşalım ve bir an önce ne yapacağımıza karar verelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Göçü (Riren & Ereri)
FanficEren Jaeger ailesini küçük yaşta kaybetmiş, tek başına yaşayan bir üniversite öğrencisidir. On yaşındayken görmeye başladığı rüyalar büyüdükçe hayatını daha çok işgal etmeye başladığında artık yaşananların üstesinden gelmek için çok geçtir. Çünkü f...