1.0 Uzun Bekleyiş Part 2

71 7 0
                                    

"Levi, sen nasılsın? Amcan konusunda, biliyorsun konuşma fırsatımız olmadı." Levi Isabel ile göz göze geldikten sonra bakışlarını cama doğru çevirdi. Umarsız bir ifadesi vardı. "Ne düşündüğünüzü biliyorum ama gerçekten umursamıyorum. Birden bire onları ailem olarak kabul edemem, benden haberdar değillerdi, bu yüzden onlara sitem edip kızmaya da hakkım yok. Sonuçta evi terk eden beni doğuran kadınmış. Şu anda bir aile olabilmemiz için ellerinden geleni yaptıklarının farkındayım. Onlar iyi insanlar yine de, işte bu kolay değil biliyorsunuz." Bakışları odadaki kardeşleri üzerinde gezindi bir süre ardından derin bir nefes alıp tekrar konuştu. "Bana göre hala yabancılar."

Levi'ın sözleri üzerine ortamda sessizlik oluştu. Bunu bozan yine Levi olmuştu. Konuyu ve ortamdaki ağır havayı değiştirmek istemişti. "Aslında bugün ev bakmak istiyordum ama Mikasa'nın işleri varmış, sonra arayacağını söyledi. Buralarda bir ev bulabilsek iyi olurdu."

"Bildiğim kadarıyla alt dairemiz boştu. Değil mi Bel?"

"Evet, bir saniye bende ev sahibinin numarası olacaktı, ondan öğrenebiliriz."

Levi başıyla onayladı. Eğer alt kattaki daireye taşınabilirse bu güzel olurdu. İçinde sebebini bilmediği bir huzursuzluk vardı. Cebinden çıkardığı telefonun ekranına göz attı, hala bir arama yoktu, derken ışığı yanan ekranda beklediği arama göründü. Sonunda Mikasa arıyordu, bekletmeden telefonu açtığı gibi kulağına götürdü. Ağlamaklı hıçkıran bir ses duymak beklediği son şeydi. İçindeki huzurluk daha da büyüdü. Neler oluyordu?



...

Genç adam elinde tuttuğu bezle, yatak demeye bin şahit isteyen tahta ve pekte büyük olmayan bir sehpanın üzerine boylu boyunca yatan gencin alnındaki terleri sildi. Gözleri buğulu bakışları hüzünlüydü. Gözünün altı resmen çökmüş çevresinde siyah halkalar oluşmuştu. Üstü başı perişan, belli ki bir kaç gündür uyumuyordu.

"Captan Levi, size yemek getirdim. İçeri geçip biraz dinlenin. Eren'in başında ben beklerim."

Genç adam kapıda elinde tepsiyle duran kıza bakmadı bile. Olumsuz bir şekilde başını sağa sola salladı. "Hayır gerek yok." Sesi duygusuz ve sakindi.

Mikasa çattığı kaşlarıyla odanın içine doğru adım attı. Elindeki tepsiyi küçük ve pis odanın diğer köşesindeki duran eski ve ayakta durması bile mucize gibi duran masaya bıraktı. Her tarafından çıkan kıymıklar ve eskimiş ahşap resmen zamana meydan okuyormuş hissiyatı veriyordu.

"Kendine bir baksaydın, yorgunluktan ölecekmiş gibi göründüğünü fark ederdin. Tam üç gündür uyumadın, doğru düzgün yemiyorsun ve Eren'in başından ayrılmadın." Mikasa sözlerine devam etmek için ağzını geri açmıştı ki Levi'ın keskin ve korkutucu bakışları ile göz göze geldi. Mavileri resmen alev alev öfke doluydu. Kesinlikle korkutucuydu. Aslında kendisi de en az Levi kadar öfkeliydi. Eren'i bu hale getiren kişilere, en başta Zeke'ye. O adamı öldüreceklerine dair ant içmişti. Yeter ki Eren kendisine gelsin. Levi bakışlarını tekrar Eren'e doğru çevirirken gözlerindeki duyguda daha nazik bir ifadeye, merhamete ve sevgiye en çokta kedere bürünmüştü. Keza Mikasa'da öyle, hüzünlü bir perde inmişti gözlerine Eren'e bakarken. Odaya sessizlik hakimken ikisi de sandalye tepesinde ağır ağır nefesler alarak oturuyordu. Çaresiz görünüyor, sanki saatleri sayıyorlardı.

Tam üç gün on saat geçmişti. Bir anda kapılarına gelen savaş herkesi hazırlıksız yakalamış ve dağılmışlardı. Takımlar ayrı ayrı başka bir yerde başka gruplarla savaşmaya mücadele ederken kimlerin hala hayatta kimlerin öldüğü meçhuldü. Eren kendisini titana dönüştürmeye çalışarak onları korusa da, bu pekte başarılı bir dönüşüm olmamıştı. Sadece devin iskeletleri oluşmuş ve dönüşüm bir anda durmuştu. Levi Eren'i devin içinden söküp aldığı gibi, uzaklaşmakta buldu çareyi. Çünkü Eren baygın ve savaşacak durumda değildi. Onların peşinde oldukları kişinin Eren olduğunu bilirken kalmaya devam edip savaşamazlardı. Eren'i korumanın tek yolu onu alıp kaçmaktı. Mikasa ve Levi bu konuda aynı fikirde buluşup peşlerindeki titanları atlatarak beraber Sina duvarlarına doğru giderken izlerini kaybettirmeyi başarmışlar ve duvarın içindeki yeraltı şehrine ilerleyerek, bu köhne kerpiç eve saklanmışlardı. Burası Kaptan Levi'ın büyüdüğü yerdi ama Mikasa şimdiden kendini burada nefes alıyor olmaktan dolayı bile hastalıklı hissediyordu. Çok ağır bir havası vardı ve günün her saati karanlıktı. 


Ruh Göçü (Riren & Ereri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin