"Sarsanda yarayı; iyileşmedi,Sarsan da, akan kan durulmadı.
Sen ona sarılmadıkça, yüreğindeki bu sızı azalmadı."
Nefes alışverişlerim öyle hızlıydı ki, kalbimin göğüs kafesime yaptığı baskıyı çok net bir şekilde hissedebiliyordum fakat bu ile durdurmaya yetmiyordu bedenimi.
Buz gibi soğuğun şehri kapladığı günde incecik kıyafetler giymiş olmama rağmen hâlâ üzerimdekileri fazlalık gibi hissediyordum.
Bir yumruk daha attım kum torbasına, bu defa öyle sert vurmuştum ki eklemlerim acımıştı. Ancak o kadar da değildi, bu acı hiçbir şeydi.
Dışarı bak Hasret, gökyüzüne. Kalbini kasvetler bürüdüğünde...
Bakıyorum abla, ancak artık eskisi kadar hafiflemiyor. İyileşmiyor.
Ağlayarak gelmişti bir gün eve. Ne oldu, diye sormama kalmadan koşar adımlarla odasına çıkmıştı fakat tahmin edebiliyordum ne olduğunu. Odasına ürkek adımlarla girmiştim peşinden. Korkuyordum da bir yandan. Ölesiye çekiniyordum odasına girmeye.
En sonunda yanına gidip oturduğumda bir süre yüzüne bakmıştım yalnızca. "Hani gökyüzüne bakınca geçiyordu, sen neden bakmıyorsun, neden ağlıyorsun abla?" diye sormuştum bir anlık gelen cesaretle.
Bir kaç saniye öylece yüzüme bakmıştı, ne hissettiğini de çözememiştim. En sonunda dudaklarını aralamıştı, dün gibi hatırlıyordum ancak tek bir kelime bile etmemişti. Öylece bakmıştı. Bir de gülümsemişti. Öyle bir gülümseyişti ki bu, hâlâ canımı yakıyordu.
O gülüş öyle kırmıştı ki bir şeyleri, artık eski hâline dönülemez bir yıkıntıdan farksızdı kırılan şeyler.
Hep kırıldığım yerlerden kırılıyordum çünkü.
Çocukluğum, satırlara sığdıramadığım çocukluğum. Bu satırlar sana.
Canımız çok yandı, kalbimiz çok acıdı. Yaralandık, en derinden.
Bıçakla deştiler göğsümüzü, yaşamamıza izin vermediler.
Yine bilmediler, görmediler yaptıklarını; bilmezden geldiler, görmezden geldiler.
Unuttular. Göğsünü deştiklerini unuttular. Aldığın solukları gerçek sandılar, yaşıyorsun sandılar.
Halbuki üzerine çiçekleri dizdikleri o toprağın altına gömdüler seni, üzerine bastılar. Acımadılar. Acımadılar, Hasret.
Çiğneye çiğneye basıp geçtiler üzerinden. Üstüne üstük silinip giden çocukluğunu hafızlarından silip, yaptıkları yetmezmiş gibi acılarını, yaralarını katlettiler.
Hafif birer çizikten ibaretmişçesine görmezden geldiler.
Gözyaşlarını değersiz gördüler.
Senin gözyaşlarını değersiz gördüler, Hasret.
Bu yüzden adını sürmüyorum ağzıma. Belki sen ölürsen yaşanmışlıkların da ölür. Çektiğin acı bir nebze olsun hafifler.
Hafifledi mi Hasret?
Senin ölüşün, Laren'in doğuşuna tanıklık etti, bu canını çok yaktı mı? Çok kırıldın mı yine acıyan yerlerinden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLDEN KAR TANESİ
Teen FictionKoynunda sarıp sarmaladığın yılan, şimdi göğüs kafesine düşman.