3. ACININ RENGİ

52 3 1
                                    





"Acıyı yaşatan değil, büyütendi yılların sebebi.

   "Yılların sebebi, şimdi, ciğerlerindeki ateşi sahibi."





Acının rengi var; beş yaş. Dizim kanadı anne.

Acının rengi var; on yaş. Ders çalışmaktan nefret ediyorum baba.         

Acının rengi var; on iki yaş. Annem gitti, babam gitti.

Acının rengi yok; yirmi beş yaş; hissizlik. Bir de boşluk. Kocaman. Nefesini kesen, boğan. Yaşarken öldüren.

Acının rengi hâlâ yok. Kırmızı, siyah, yeşil, mavi... Renkler acılarla kirlenmeyi hak etmiyor. Fakat siyahtan başka bir sözcük bulamıyorum içimdekileri özetleyen. Siyahta bir renk, bu siyaha haksızlık belki ancak hayat hep hak edileni vermiyor. Herkes, her şey bu dünyaya bir görevle geliyor; siyahın da görevi bu. Sevilmemek, dışlanmak.

Canım yandı küçükken, hiç can yakmadım. Bağırdılar, hep sustum. Ağladılar, güldüm. Pes etmedim, nezdimde yoktu. Ama sonra...Yok. Bazı şeylerin sonrası yoktur çünkü. Benim de olmadı. Benim sonram hep şimdiydi.

O zamanki kendimi hatırlayınca yabancı beliriyor zihnimde, sanki izleyen ben, yaşayan başkasıymış gibi. Çünkü o zaman ne kadar can yakmadıysam, bağırmadıysam, ağlamadıysam şimdi o kadar ağlıyorum, bağırıyorum. Bir de şimdilerde en çok can yakıyorum, sanki fıtratım onun üzerine kuruluymuş gibi, can yakmak üzerineymiş gibi.

Ancak bazen gerçekleşmiyor. Gerçekleşemiyor. Ne kadar istesem de.

Bencil değildim, kendim dışında. En azından ona karşı. Ve sabrımın tek sebebi o. Bu yüzden sabretmeliyim.

Asansörden indikten sonra direkt olarak yemek salonuna gitmemiştim, elimde olsa hiç gitmezdim ancak gitmek zorundaydım çünkü Lesa sabaha karşı dönüyordu Fransa'ya ve bu gece tüm asil üyelerin yemekte olmasını istemişti. Ve benim acilen toparlanıp oraya dönmem gerekiyordu.

Yüzüme yeniden buz gibi suyu çarptım. Alev alev yanıyordu yüzüm, boynum. Avuç içlerimi lavabo tezgahına yasladım. Kendime bakmak istemiyordum, kendimi güçsüz görmek istemiyordum.

Sen güçsüz değilsin Laren, asıl güç; elinde o gücü tutarken gücünü saklamaktır.

Sakin olmak çok zordu, elim kolum bağlıydı. Yapabileceğim çok şey varken yapamıyordum ve susmak zorundaydım. Bu yüzden sakin olmak çok zordu...

Korhan. Korhan'a ihtiyacım vardı ancak arayamazdım. Burası açık alandı ve her an yakalanabilirdim. Ciğerlerime uzun bir soluk aldıktan sonra son kez boynuma soğuk su çarptım ve lavabodan çıktım.

Sözüm sözdü, bugün, asansörde bana yaptığını asla unutmayacaktım.

Ve sana en büyük sözüm Soydere, yemin ediyorum seni kendi ellerimle öldüreceğim.

Yemek salonunun giriş kapısından içeri girerken herkesin burada olduğunu fark etmiştim. O dahil.

İçeri girer girmez gözleri beni hapsine almıştı, ondan çekinecek değildim, onun bakışlarına karşılık verirken Davin, hoşgeldin, diyerek oturmamı söylemişti. Ona kısaca başımı salladıktan sonra tek boş kalan yer olan Chris'in yanına oturmuştum. Ve işin bok tarafı tam karşımda o oturuyordu, üstelik gözlerini üzerimden bir saniye ayırmıyordu. Ne yapmaya çalışıyordu piç herif?

KÜLDEN KAR TANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin