"Geceler karıştı sessizliğe,Yalnızlık karıştı gözyaşlarının derin sessizliğine.
Yine eşlik etti gölgeler, kırıldığın en derinlerine."
"Ömürlerini yolculukla geçirmiş olanlar, aşkla, aşkın iklimleriyle karşılaşmış olanlar, sakalları güneyde kavrulmuş, saçları kuzeyde donmuş olanlar, derinlerine yeryüzünün güneşleri, rüzgarları karışmış olanlar, okyanusun ağzında bir parça tütün olmuş, resiflerinden tükürüklerine savrulanlar, dumanın hizmetkârları yelkenlerin pireleri, kasırganın oğulları, kabusları nihayet sona erdiğinde, omuzlarında bir papağan, depremlerin alameti adımlarıyla geri dönerlerken, yüreklerinde tek bir arzunun alevi yanıyor olur hâlâ, kendi bahçesine sahip olmak..."
Louis Aragon
Kendini bilmekten çok, kendini hissetmek önemlidir bu hayatta. Akılla bir yola çıkılır, bildiğin yolları teyit ederek geçersin öylece; fakat kalpsiz yaşar mı insan? Yarı insan olur mu? Kalpsiz insan yarım insandır, derdi annem. İnsan hissetmeden yaşayamıyormuş ya, anne, nereden bildin. Yine doğru bildin. Yarım kaldım ben anne. Aklımı dinledim ve çıktım bu yola, şimdi kalbim aklımı devirmiş çoktan. Akıl, kalbe zarar bana artık. Şu günlerde, kalbim, aklıma zarar.
Aklınla çıkarsın da yola, kalpsiz devam edemezsin. Bunun en büyük kanıtı oldun bana. Sen. Kalbimin katili.
Hiç gelmedin de bana fakat gittin, nasıl gittin... Sen bana hiç gelmedin ki gidesin, ancak ben terk edildim. Ben neden terk edildim?
Ne zaman yaptın bunu, söylesene, ne zaman kanına bağımlı bir vampir gibi arar oldum kokunu; sen ne zaman alıştırdın kendine bu kadar beni?
Gittin. Neden gittin? Sen okyanussun, sen gidemezsin ki. Sen hiç göç eden okyanus gördün mü? Okyanusun içinden balıklar gider, vurur kıyıya, sonra da ölürler. Sen aslında gitmedin, sen bir okyanustun, ben de okyanusun içinde çırpınarak yüzmeye çalışan bir balıktım, bir gün, öyle bir dalga çarptı ki, kıyıya vurdum ben. Ve artık nefes alamıyorum. Balıklar su olmadan yaşayamaz. Ben yaşayamam böyle, yaşayamıyorum. Nasıl yaşayacağım? Neden söyleyip gitmedin? Bana neden bir sorunun cevabını vermedin, sen ne zaman, kan sızan yere yerleştin?
Senin evindeyim şimdi, ama sen yoksun.
Bir kaç saat önceki ben olsa bir dakika durar mıydı bu evde? Asla. Ancak öyle boşluktaydım ki, bir adım atmak istemiyordum, fakat biliyordum ki burada da fazla kalamazdım.
Yiğit bana bir oda vermiş ve bir ihtiyacım olduğunda seslenmem gerektiğini söylemişti, bu gece olanlardan haberi olduğuna emindim çünkü buz gibiydi bana olan tavırları. Öyle ki, Ilgaz beni buraya getirmemiş olsa asla kapıyı bile açmayacakmış gibi bir tavrı vardı. Ne bekliyordum ki, haklıydı. Ilgaz'ın kız kardeşinin geldiğini ve uyuduğunu söylemişti. Safir Mira Soydere, neden buradaydı bilmiyordum ancak Ateş'le ilgisi olduğunu düşünüyordum.
Geniş odanın havası bile yeterli gelmemeye başladığında odadan dışarı çıktım. Saat çok geçti, sabah olmasına bir kaç saat vardı ancak uyuyamıyordum. Ağlamaktan uyuyamamıştım zaten. Neydi bu denli beni yıkan, soramıyordum kendime, alacağım cevaptan ölesiye korktuğumdan.
Büyük evin merdivenlerinden aşağı inip mutfağa doğru ilerledim. Bir bardak su içtikten sonra tam mutfaktan çıkacaktım ki, masanın üzerindeki beyaz gülleri fark etmemle adımlarım duraksamıştı. Büyük bir vazonun içinde beyaz gül demeti duruyordu. En sevdiğim çiçekti beyaz gül, masumiyeti temsil ederdi. Benim üzerimde hiç durmayan saf masumiyeti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜLDEN KAR TANESİ
Teen FictionKoynunda sarıp sarmaladığın yılan, şimdi göğüs kafesine düşman.