İlk bölüm acemiliğini ikinci bölüm üzerimden attığımı düşünüyorum. İyi okumalar.
İçimde yeşeren o ölü tohumları kaç kere suladım bilmiyorum.
Toprağa akan su,somsoğuktu. İçime akan su ise kaynar su gibi boğazımdan geçtiği an mideme inene dek canımı öyle yakıyordu ki,acısına dayanamadan gözlerim fal taşı gibi açılıyor,yanıyor ve yaşlar bir bir dökülüyordu.
Mezar taşının tertemiz yüzeyine baktım ve derin bir iç çektim.
Ahiretliğim derdi annem Nagihan teyzeye,sanki aynı anda göçüp gideceklerini bilir gibi.
Kim bilir belki de hissediyorlardı.
Ellerim titreye titreye döktüğüm sulardan sonra zar zor kendimi mezar taşının başına yerleştirdim. Duraksadım. Gözlerim mezar taşının üzerinde yazana kaydı,yutkunamadım. Gözlerimi çevirdim dudaklarımı dişledim.
"Utanıyorum." Diye fısıldadım. "Kendimden. Her şeyden,herkesten." Gözlerimin yaşları da sulardı elimde bu bidon olmasa zaten mezarını.
Allah bilirdi ya en çok korktuğum şeydi ölüm. Ve şimdi tüm herkesi elimden sadece tek gecede çekip almıştı.Kim kalmıştı geriye bir ben Bir Refik amca.
Ve bir de Bozkurt.
Derin bir iç çekip bu sefer annemin mezarını sulayıp mezarının başına çöktüm. Ne tek kelime edebildim,ne nefes alabildim.
Her defasında şu mezar taşının başında öldüm fakat gömmediler. Kalbim hep durdu fakat kimse müdahale etmedi.
Yalnızlığın kefeni üzerime öyle bir örtülmüştüki,verdiğimnefesleri soluyordum her defasında.
Yavaşca mezar taşından kalktığım sırada gözlerimin yaşını sildim. Boşalan bacaklarımla zar zor tökezleyerek mezar dışına çıktım.
Durdum,durdum,durdum. Öyle bir çıkmazın içine girmiştimki çaresizce başımı göğe çevirdim. Arabaların sesi insanların mırıltısını umursamadan kendi kendime haykırdım.
İçime huzuru vücuduma dermanı istedim.
Arabama biner binmez kendimi azda olsa toparladıktan sonra arabayı ezbere bildiğim yola sürdüm. Kalbimin sancısına bir rakip vardı içimde o da ona olan öfkemdi.
Kalbimin sancısı öfkemle harmanlanıyordu,zehir birikiyor dilimin ucunda bitiyordu. O zehir herkese haramdı ama o mapustakine helaldi ya,bir ben bilirdim.
Artık simamı tanıyan askerler hızla kapıları bana araladıklarında bende hızla içeri geçtim. Topuklu giymeyi sevmezdim ama spor ayakkabının tabanı kalın olsa gerek bir tıkırtı sesi kulaklarımdaydı. Hızlı hızlı ilerlediğim sırada önüme çıkan heybetli asker ile duraksayıp hızla gözlerimi gözlerine çevirdim.
Mithat Karakuyu.
"Mithat artık karışmasan rica ediyorum." Dudakları hafifçe yana kıvrıldığında "Tuttuğunu kopardın." Dedi. Gözlerimi devirdiğim sırada gülüşü daha fazla büyüdü.
"Baksana sen bana." Dedim bir iki adım geri atarak. Bunu sanki bekler gibi gözleri baştan aşağı beni süzdüğünde dudakları aralandı ardından gözlerini tekrar gözlerime çevirdi.
"Hayır ben yapıcam deyipte yapmayacak bir kadına mı benziyorum?" Mithat o sırıtışı bozmadan dudaklarını yaladı.
"Yaparsın yaparsın da,babana yapman beni bir tık şaşırttı." İşte buna karışmaya hiç hakkı yoktu. Bunu daha ben kendimle konuşamıyorken,o benle bu konuyu konuşamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahavet Mahallesi
Short StoryTüm hakları saklıdır,yetişkin içerik bulunur. Aynı mahallede iki çocuk,anneleri arayacılığı ile birbiriyle sürekli birlikte olan ve birlikte büyüyen Bozkurt ve Aleda birbirlerine aşıklardır. Bozkurt Aledayla güzel bir ilişki içindeyken Aleda ona al...