Ellerimi gökyüzüne doğru kaldırmış, gözüme gelen gün ışıklarını engelleyip kendi kendime gülüyordum. Bahçede ki tuğla basamakları es geçmiş ve çiçeklerin ekili olduğu bahçe tarafından ilerlemeye başlamıştım. Güneş ışıklarının yer yüzünü en güzel hali ile kutsadığı zamanındayken kendimi huzurlu hissediyordum.
Gün ışığı altın saatini yaşıyor...
Sahil kenarına ulaştığım zaman beyaz kıyafetlerimin kirlenmesini umursamadan kumlara oturmuş ve hafif meltemi yüzümde hissetmeye çalışmıştım. Rüzgarın kulaklarımı okşayan sesine eşlik eden hafif dalgalanan denizi izlemeye başladım. Gelen bir öncekilerden daha büyük olan dalga ile saç tellerim ıslanırken bedenimi altın renkli kumlara bırakmıştım.
Dalgalar ona dokunmak istiyor...
Gün ışığı gözlerimi kamaştırmakta fazlasıyla ısrarcı davranırken kendimi cennetten bir parçaya sahip gibi hissediyordum. Sanki tanrı döktüğüm tüm göz yaşlarını bu denizde toplamıştı da bana mutluluğumu bu şekilde veriyordu. Gelen neşeli sesler ile beklediğim kişilerin uyanmış ve sahile yanıma gelmiş olduğunu anlamıştım.
İnciler onların parlaklığını kıskanıyormuş gibi görünüyorlar...
~♡~~♡~~♡~~♡~~♡~~♡~~♡~~♡~~♡~~♡~
Kumların üzerine uzanmış dünyanın güneşine eşlik eden, benim güneşim. Gülüşen arkadaşlarımızı tek bırakıp ait olduğum yere onun yanına ilerliyorum. Onsuz bir ben, güneşin doğmadığı bir dünya.