Nefes nefeseydim.Gözlerim karanlığın içine delercesine bakıyordu.Son günlerde uykularım sıkça kabuslarla bölünüyordu.Sırtım terden sırılsıklam bir halde yatakta doğruldum ve başucumdaki sudan bir yudum aldım.Sakinleşmem gerekiyordu.Her zamanki gibi rüyamda ne gördüğümü hatırlayamıyordum.Ayağa kalktım,spor ayakkabılarımı ayaklarıma geçirdim.Ve kendimi metalik koridora attım.
Bu burada,kendimi evimmiş gibi hissettiğim tek yerde,son gecemdi.Bu geceden sonra artık hiçbir yere ait olmayacaktım.Ellerimi pürüzsüz metal duvarda gezdirdim.Metalin soğuğu cildime iyi gelmişti.Rahatlamıştım.Yere çöktüm ve yarın ne yapacağımı düşünmeye çalıştım."İlk görevin senden iki yaş büyük bir erkek."demişti Keyhan.Benden iki yaş büyük bir insanı öldürecektim."Adı Yağız."Yağız?İnsanların isimlerine göre yaratıldıklarını düşünecek olursak,haklaması epey zor olacağa benziyor."23 yaşında olmasına karşın,yaptığı işlerle adını kısa sürede duyuracağa benziyor."Keyhan'ı bu kadar etkileyebildiğine göre epey büyük bir şey başarmış olmalı."İşte sen de burada devreye giriyorsun hayatım.Nil,bu senin ilk görevin.Başarılı olursan pek ala.Fakat olamazsan-""Olacağım efendim." Keyhan ile yaptığımız bu kısa diyalog bile bana neden başarılı olmak zorunda olduğumu hatırlatmaya yetmişti.Ben,onun şaheseriydim.Öyle olmak zorundaydım.Ayağa kalktım ve düşüncelerin beni yönlendirmesine izin vermeden onları kafamdan attım.Uyumam gerekiyordu çünkü yarın hayatımın 'en' günü olacaktı.
"Eşyalarınızı alın ve C blokta bekleyin."Kafamın içinde robotik manyak bir kadın sesiyle uyanmak kadar kötü bir şey yoktu.İçimden birkaç küfür savurarak kalktım.Bana ait olan eşyaların bütünü küçük boy bir bavula sığmıştı.Bavulu kapının yanına koymuştum.Yastığımın altındaki silahımı belime koydum ve siyah atletimin üzerine kırmızı ekoseli bir gömlek geçirdim.Altımdaki kot ve asker botlarıyla artık hazırdım.Evet,St.Petersburg için fazla iddialı kıyafetlerdi fakat atletim termaldi ve beni soğuktan gayet güzel bir biçimde koruyordu.Aynanın karşısına geçtim ve dalgalı kestane rengi saçlarımı sıkı bir atkuyruğuyla topladım.Sonra buz gibi suyla yüzümü yıkadım."Eşyalarınızı alın ve C blokta bekleyin.""Geliyorum lanet olası,geliyorum!"diye bağırdım ve minik bavulumu alıp kendimi koridora attım.Koridorun sonuna hızla ulaşıp kapıları var gücümle açtım ve kendimi Rusya'nın soğuk güneşi altında buldum."Nil de bize katıldığına göre tamamız demektir."diyen Keyhan'ın sesi kulaklarımı tırmaladı."Geldim işte!"diyerek onu tersledim.Bana kurnaz gözlerinde tuhaf bir parıltıyla karşılık verdi ve veda konuşmasını yapmaya başladı."Bugün hepimiz için zor bir gün.Bugün siz koruyucular,dış dünyaya salınacaksınız.Artık eğitiminizin sonuna geldiniz.Sizler insanlık için tehdit oluşturan her türlü kişiyi etkisizleştirmekle görevlisiniz.Şimdiden belirtmeliyim ki bu hiç bir zaman kolay olmayacak.Bir parçanız,aklınızın bir köşesi size hep aynı soruları sorup duracak.Bunu yapmalı mısın?Onu etkisizleştirmek zorunda mısın?Cevabı biliyorsunuz sevgili arkadaşlarım,bizler koruyucularız!Ve biz yeryüzünde var oldukça hiçbir insan bizlere karşı tehdit oluşturamayacak!"Konuşmasının bitiminde Keyhan nefes nefese kalmıştı.Küçüklüğümden beri tanıdığım herkes buradaydı ve heyecanla "Evet!" diye bağırıyorlardı.Sessizce onları izledim.Bir süre sonra otobüs geldi ve bizi havalimanına götürdü.Asıl işler bundan sonra başlayacaktı.ODTÜ de biyokimya okuyan 23 yaşındaki bir çocuk.Acaba tehdit oluşturabilecek ne yapmıştı?
Uçak İstanbul'a vardığında saat akşam 10'du.St.Petersburg da yazdı ve yazın güneş gece yarılarına kadar tepede olurdu.Bunu unutmamalıydım.Artık Rusya da değil,Türkiye'deydim.Bavulum kontrolden geçti ve temiz çıktı.Beni de kontrolden geçirdiler fakat bir şey bulamadılar.Keyhan sadist pisliğin teki olabilirdi fakat silahları kamuflaj etmede ondan iyisi yoktu.Rahatlamış bir ifadeyle oradan ayrıldım ve kapının önünde duran taksilerden birine atladım.Toy bir delikanlı arkaya döndü ve "Nereye abla?"diye sordu.Gerçekten bu salak kaşına çizik mi attırmıştı?Saçının sağ tarafında da güle benzer çizikler olduğunu fark ettim.Keyhan'ın bana söylediği binanın adını verdim.Çocuk huzursuz bir biçimde kıpırdandı.Ve önüne dönerken "Sende mi o Natasha lardansın be ablam?"dediğini duydum.Belimdeki silahı hızla çekip emonun başına dayadım.Ardından sakince"Birincisi ben senin ablan falan değilim ve ikincisi bana bir daha Natasha dersen o dilini keser eline veririm.Şimdi bas gaza."dedim.Çocuk zorlukla yutkundu ve "Tamam"dedi.Bir süre sonra "Ehliyetini ver "dedim.Sözümü ikiletmeden torpidoyu açtı ve ehliyetini bana uzattı.Adı Tayfun Şınav'dı.19 yaşındaydı.Anlaşılan o da benim gibi deneme sürecindeydi.Deneme...Gözlerimi kırpıştırıp bu düşüncelerden sıyrıldım ve elimdekileri ön koltuğa attım.Sonra hiçbir şey demeden başımı cama yasladım ve etrafı izlemeye başladım.Araç 10 dakika sonra durdu.Kapıyı açtım ve dışarı çıktım.Çocuk bana soran gözlerle bakıyordu."Ha,evet.Bir de ücret var" dedim ve ona 50 lira uzattım."Bunu al ve git doğru düzgün,emoya benzemeyen bir tıraş yaptır"dedim ve göz kırpıp gülümsedim.Çocuk eminim ki içinden bana saydırıyordu.Sonra arkamı döndüm ve önümdeki eve doğru ilerledim.
Yola çıktığımda sabah saat altıydı.Aracım bir Opel Corsa'ydı.Dün gece Keyhan'ın arkadaşı olduğunu öğrendiğim bir adam ehliyet ve gerekli evrakları benim için ayarlamıştı.Bu arabayı da bana-geçici bir süreliğine-vermişti.Hiç mola vermeden Ankara'ya dört saatte vardım.Bu işi ne kadar kısa sürede halledersem o kadar iyiydi."Neredesin Yağız?"diye söylendim ve aracı onun kaldığı evin önüne park edip beklemeye başladım.O arada silahımın susturucusunu hazırladım.Ve gözlem yapmaya başladım.Karnım acıkmaya başlamıştı.Ama göreve odaklanmak zorundaydım.Yarım saat sonra dış kapı açıldı ve Yağız denen çocuk koşu kıyafetleriyle dışarı çıkıp ağaçlarla çevrili bir parka doğru koşmaya başladı.Hemen araçtan indim ve onu takip etmeye başladım.Hava çok sıcaktı ve güneşin en tepeye ulaşması açlığımı tetikliyor ve göreve olan ilgimin dağılmasına neden oluyordu.Fakat bırakmayacaktım.Uzak mesafeden takibe başladım.
Koşarken telefonla konuşmak onun için kolay bir işe benziyordu.Sinirle takibe devam ettim.Herif son yarım saattir birisiyle telefonda görüşüyordu.Sonra parktan çıktı ve koru gibi bir yere daldı.Onu takip ettim.Aslında fena çocuk değildi.Gözlerinin rengini tam olarak seçemesem de yüzü bana çok tanıdık gelmişti.Onu bir yerlerde görmüş olmalıydım.Yani onu sadece o fotoğrafta görmüş olamazdım.İşte tam da o zaman salak yere suyunu düşürdü.Arkasını dönüp onu almak için yere eğildiği sırada gözleri benimle buluştu.Ve ağzı bir karış açık kaldı."Asya?"dedi ve soran gözlerle suratıma baktı.Olduğum yerde kalakaldım.Asya mı?Asya,Asya,Asya...Bu isim bana çok tanıdık gelmişti.Bir anda kendi sesimi duydum.Küçük bir kızın kahkahasıydı bu.Bir kadın bana sarılıyordu ve ben de ona "Anne"diyordum.Hemen bu düşüncelerden sıyrıldım ve ona döndüm.Etraf temizdi.Bu işi hemen şuracıkta kesebilirdim.Fakat yapamadım.Silahı doğrulttum ve orada öylece kalakaldım.Çocuk bana doğru koşuyordu.
"Asya?Bu gerçekten sen misin?"diye sordu bana.Sanki elimde susturuculu bir silahın olmasını hiç önemsemiyordu."Seni düşünmediğim tek bir gün bile yoktu"dedi ve bana sarıldı.Şoktaydım,hiçbir şey yapamadım."Bırak beni"dedim elimden geldiğince otoriter bir ses tonuyla."Hayır"dedi."Seni bir daha asla bırakmayacağım"Neler olduğunu anlayamıyordum.Yağız belimi kavradı ve gözlerini dudaklarıma dikti.Bundan sonra olacak şey her ne ise olması için canımı vermeye hazırdım.Onu istiyordum.Ama o benim görevimdi.Onu hatırlıyordum.Ama ben Nil'dim.O bana Asya diyordu ve bu ada tepki vermiştim.Şimdi ise dudakları benim dudaklarımın aralanmasına neden olurken elimi bile kıpırdatamıyordum.Aramızda 3 cm ya vardı ya yoktu.Ve dudakları dudaklarıma hafifçe değdi.Sonra bir şey oldu.
Kırmızı bir nokta gördüm.Yağız'ın başını hedef almıştı."Eğil!"diye bağırdım.Ve silahımı noktanın geldiği yere doğru ateşledim.20 metre ilerisinde bir adam yere yığıldı.Tam başından vurmuştum.Sonra siyahlar içinde koruyucular geldiler.5 kişilerdi.Zordu fakat imkansız değildi.Koruyucu kıyafetleri vardı.Ama vücutlarını açıkta bırakan yerleri vardı.Başları mesela.Kaskların onları yavaşlatacağını düşünerek çıkarmış olmalılardı.Büyük aptallık.Genzimden bir kahkaha yükseldi.Ve bana doğru gelmekte olan ilk ikisini başlarından vurdum.Sonra üçü birden üzerime çullandılar.Şanslıydım,çeviktim ve onlardan daha zayıftım.Bu üç özelliğim onları yere sermeme yetmişti.Biri kollarımdan yakaladığı sırada ayaklarımla bana doğru gelen diğerinin boynunu kırdım.Sonra ayaklarımı havada yükselterek beni kollarımdan yakalayan embesilin omzuna çıktım ve ellerimle onu da boynundan hallettim.Yere çömelerek indim ve gülümseyerek diğerine baktım.Silahını bana doğrultmuştu.Hızla yerde bir takla atıp silahımı düşürdüğüm yerden aldım ve onun çenesinin altına dayayıp tetiği çektim.Gömleğime biraz kan sıçradı.Ardından ayağa kalkıp şaheserlerimi inceledim."A-Asya?"Offf!!! Lanet olsun Yağız'ı unutmuştum."Bak,Yağız,beni her kim zannediyorsan,ben o kişi değilim.Benim adım Nil ve az önce senin yüzünden 6 meslektaşımı öldürdüm."dedim.Çocuk bana müthiş bir korkuyla bakıyordu."Sana ne olmuş böyle?"diye sordu.Ne dediğini anlamaya çalışarak zaman kaybedemezdim.Bu yakışıklı salak yüzünden koruyucular beni öldürmeye kalkmışlardı.Tek ailem beni öldürmeyi denemişti.Bunun nedenini bulmam lazımdı."Şimdi,benimle gelmek zorundasın.Eski yaşamını unut.Bu kişiler seni öldürmek istiyorlar ve anlaşılan listelerinde artık ben de varım.Yani ya benimle gelirsin ya da seni şuracıkta öldürür ve sana yapılacak işkencelerden seni kurtarırım.Ne dersin Yağız?Var mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELİRSİZ
FantasyBaşımı önüme eğmiş, ayaklarımı karnıma doğru çekmiştim.Sırtım buz gibi duvara dayanmıştı.Üstümden damlayan soğuk su, uyanık kalmamı sağlayan tek şeydi.Ve hatırlamamı... Evet, hatırlıyordum. Bir zamanlar sevdiğim adamın bana dediği gibi, hatırlamak e...