Kuş cıvıltıları kulaklarımı dolduruyordu. Evet, sahiden de kuşlardı bunlar. Gözlerimi hafifçe kırpıştırarak nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Görüş alanıma aynasının kenarları siyahlaşmış bir tuvalet masası takıldı ilk başta. Gerçekten, neredeydim ben? Yüzüstü yattığım yataktan yavaşça doğrularak kalkmayı denedim ama sol baldırımda hissettiğim ağrıyla nefessiz kalmıştım resmen. Kesik bir nefes almayı başarınca yattığım yerden dikkatli hareketlerle kalktım ve oturur pozisyona geçip bulunduğum yeri incelemeye başladım.Odanın duvarları pürüzlü bir yüzeye sahipti, bunu uzaktan da olsa gayet net bir biçimde algılayabilmiştim. Duvarların bez yüzü görmeye kesinlikle ihtiyacı vardı, çünkü dipleri öyle kirlenmişti ki benim bile midem bulanmaya başlamıştı. Anlaşılan bulunduğum oda baya eskiydi.
Bir süre daha odayı izleyerek oyalandım, acele etmek gibi bir gayem yoktu, sonuçta bu bacakla hiçbir şey yapamazdım. Saçlarımı kaşırken kaç gündür banyo yapmamış olduğumu düşündüm. Canım şu anda kesinlikle sıcak suyla dolu bir küvete girmek ve tüm kirimden arınana kadar oradan çıkmamak istiyordu. Ama bu tabi ki de yapmam gereken işler olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Yavaşça yataktan kalkmaya çalışırken bacağımın tutmaması sonucu kendimi yere kapaklanmış bir halde bulunca inlemeyle karışık bir küfür kaçtı dudaklarımdan. Baldırımı tutarak doğrulmaya çalıştığım esnada kapı hızla açıldı. Ve içeriye şaşkınlıktan küçük dilimi yutmama sebep olacak derecede kaslı bir vücuda sahip olduğuna yeni şahit olduğum eskim, Yağız girdi.
Aman Tanrım, onun üstü çıplak mıydı?
Onun. Üstü. Çıplaktı.
Aldığım onca ağrı kesiciden olsa gerek, irademe yenik düşmüş ve hayran gözlerle onun vücuduna birkaç saniye bakmak gibi bir gaflette bulunmuştum. İçimden sinirle küfrettim ve gözlerimi baldırımı tutan elime sabitledim. Burada ağrı kesici içmemem gerektiğini kafama not ettim ve gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Aynı anda yerle bağlantımın kesildiğini hissettim.
Gözlerimi açtım ve şaşkın bir şekilde, beni tutmakta olan Yağız'a baktım. O ise bana sinirli gözlerle karşılık veriyordu.
"Ne yaptığını zannediyorsun sen?" diye sinirle soludu. Şaşkın şaşkın ona bakarken bir anda damarlarımda kol gezmeye başlayan öfkemi bastırmaya çalıştım.
"Ne demek istiyorsun?" diye sordum ona, bir yandan da beni yatağa bırakması için kucağından inmeye çalışıyordum. Ne yapmaya çalıştığımı anlamış olacak ki gözlerini devirerek beni yatağın ucuna oturttu ve ayakta dikilip kollarını kavuşturarak bana bakmaya başladı. Her hareketiyle daha da şişen kaslarını göz ardı ederek gözlerine sorgulayıcı bir bakış attım.
"Daha iyileşmeden yataktan kalkabileceğini kim söyledi sana?" diye soruma soruyla karşılık verdi.
Hafifçe kahkaha attım. Bu tabi ki de samimiyetten oldukça uzak bir kahkahaydı. Daha çok sinirden gülmüştüm de diyebiliriz.
"Sen bana emir mi veriyorsun, Yağız?" diye sorusuna soruyla karşılık verdim ben de. Sesimin oldukça ürkütücü çıktığına emindim.
Kavuşturduğu kollarını açarak bana doğru eğilmeye başladı. Ve kollarını iki yanımdan yatağa sabitleyince ben de gerilemek zorunda kaldım. "Veriyorsam ne olmuş?" diye sordu yavaşça. Nefesi dudaklarıma çarparken gözlerimi gözlerine diktim ve ona doğru yaklaşarak sağ elimi yanağına yerleştirdim. Dokunuşumla kaskatı kesilmişti ve beklenti dolu gözlerle bana bakıyordu. Daha da yaklaştım ve aramızda bir tırnaklık (belki daha az) mesafe kalıncaya kadar ilerledim. Sonra durup gözlerine dikkatlice bakarken "Dikkatli ol Yağız, bu küçük oyunların bana sökmez, neyin peşindesin bilmiyorum ama istediğin şeyi asla elde edemeyeceğini garanti edebilirim." diye fısıldadım ve yanağına hafifçe vurdum. "Şimdi git üstüne bir şeyler giyin, hasta olursun sonra." diyerek dudaklarımı büzdüm ve ruhsuz gülümsememi yolladım ona. Donmuş gibi bana bakıyordu. En sonunda kalkarken "Sana inanamıyorum Asya." dedi ve benim daha adımı yanlış söyledi diye kızmama vakit bulamadan odayı hışımla terk etti. Çıkarken kapının kenarına yumruğunu geçirmeyi de ihmal etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELİRSİZ
FantasíaBaşımı önüme eğmiş, ayaklarımı karnıma doğru çekmiştim.Sırtım buz gibi duvara dayanmıştı.Üstümden damlayan soğuk su, uyanık kalmamı sağlayan tek şeydi.Ve hatırlamamı... Evet, hatırlıyordum. Bir zamanlar sevdiğim adamın bana dediği gibi, hatırlamak e...