Merhaba arkadaşlar,biliyorum aradan uzun zaman geçti.Üzgünüm yazamadım,yaz tatilinde ders açıklarımı kapatmam gerekiyordu ve ben de onlara odaklandım.Fakat bu hafta içerisinde bir bölüm daha yayınlayarak bunu telafi etmeyi düşünüyorum. Şimdiii.. 4.bölüme gelecek olursak...
'Neyi özlemeliyiz?Neye yarar
Bunca zahmetle kazanılan para?
Nedir adaletin bizden beklediği?
Tanrı ne olmamızı istemiş bizim?
Neyiz?Neyin peşinde koşuyoruz?'
Persius
Hızla inip kalkan göğsüme inat,yavaşlamıştı bacaklarım.Ay ışığının elverdiği kadar seğiren bacağıma göz attım.Tahmin edilebilir olanla yüzleşmem gerekiyordu.Sol baldırımın iç kısmı gözlerimin kararmasını sağlayabilecek kadar derin bir şekilde kesilmişti.Dikiş mi atılması gerekiyordu?Evet,hemen,derhal,şimdi.Fakat elimde ne vardı?Üstü başı kan ter içinde kalmış,bacağıma dehşetle bakan ve durmadan özür dileyen,eski sevgilim olduğu iddia edilen şahıs.Alın size hayatın adil olmadığının bir başka kanıtı.
"Yağız."dedim güç bela.Sesimi ben bile zar zor duymuştum."Su,su lazım." Ve sonra peşimizde kimlerin olduğunu umursamadan yere yığıldım.Artık çok fazlaydı.Kaçmak istemiyordum.Yara almak ya da gerçekleri öğrenmek...Hiçbirini istemiyordum.Aslına bakılırsa,şu anda tek istediğim,bu pozisyonda sonsuza dek kalmaktı.
Ama tabi ki öyle bir şey olmadı.
Belimden tutuldum önce.Sonra bacaklarımın da kavranmasıyla havalandım.Gözlerimi aralamaya çalıştım,olmadı.Uykunun serin davetkarlığına dalmadan önce duyduğum son ses tanıdık ve huzurluydu.Duyduklarım kısa bir süreliğine şok etkisi yaratsa da hatırlamayı ümit ederek kendimi boşluğa bıraktım.
"Denek 3-B10 kan kaybına bağlı olarak oligemik şoka girmiş bulunmakta.Emirlerinizi bekliyorum."
***
Karanlık... Her taraf zifiri karanlık ve bu da yetmezmiş gibi bir de soğuk.İleride beyaz bir ışık var.Tünel gibi bir yerdeyim sanki.Işığa ne kadar yaklaşmaya çalışırsam çalışayım olmuyor.Sanki git gide daha fazla uzaklaşıyor.Yorgunum.Yürümek istemediğim için yere çöküyorum.Başım ellerimin arasında,dizlerimi kendime doğru çekmişim.Bir müddet kalıyorum öyle.
"Nil!" Birisi adımı haykırınca istemsiz bir şekilde başımı sesin geldiği yöne çeviriyorum.Yani tünelin soluna,karanlık tarafa.Korkuyorum.Bu ses tanıdık.
"Asya!" diye bir ses geliyor beyaz ışığın aydınlattığı sağ taraftan.Bu sefer de o yöne dönüyorum.Bu ses de tanıdık.Fakat korkutmuyor.Hatta tam tersi, sanki güvendeyim.
Pes etmiyorum.Yine kalkıyorum ayağa.Bu sefer daha bir kararlıyım.Koşuyorum ışığa doğru.Ve sonra duruyorum.Tünelin çıkışında, bana seslenen kişiyle karşı karşıyayım.
"Kimsiniz?" diye soruyorum ürkekçe.Bu ben miyim?Şu anda ürken kişi ben olamam.
"Yağız'ım ben." diyor.Fakat, hayır.Bir yanlışlık olmalı.
"Yağız sen değilsin." diyorum kararlılıkla.
"Emin misin?" diyor.Tam 'evet' diyecekken donup kalıyorum.Çünkü ışık yüzüne doğru vuruyor ve ben onu tanıdığıma eminim.Ama bir türlü çıkaramıyorum kim olduğunu.Halbuki benim hafızam kuvvetlidir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELİRSİZ
FantasyBaşımı önüme eğmiş, ayaklarımı karnıma doğru çekmiştim.Sırtım buz gibi duvara dayanmıştı.Üstümden damlayan soğuk su, uyanık kalmamı sağlayan tek şeydi.Ve hatırlamamı... Evet, hatırlıyordum. Bir zamanlar sevdiğim adamın bana dediği gibi, hatırlamak e...