6. Avcı ve Prenses

40 9 1
                                    

Ben geldimmmm

Baktım ki iki üç gündür bölüm yazmıyorum eksik hissediyorum, bir başlayayım dedim.

Keyifli okumalar ☀️

•••••••••

6 | “AVCI VE PRENSES”

“Umut'un kendi isteği de bu yönde. Aksi halde o da başrol olmayacağını söyledi.

••••••••

10 gün sonra, part 1.

Okula gitmeyeli çok uzun bir süre olmuştu. Umut'u ya da diğerlerini görmek istemediğimden okula diye çıkıp başka başka yerlere gitmiştim. Şanslı olmalıyım ki henüz babamın kulağına bir şey gitmemişti. Hoş bir şişe daha patlatırsa canım daha az acırdı. Eskisi kadar kırmıyorlardı beni artık.

İnsan ailesini seçemiyor işte. Ya mutlu bir aile tablosunun içinde yer alırsınız ya da birlikte olmaması gereken iki insanın, sorunlu evliliğinde doğar ve hayat boyu günleriniz zehir gibi geçer.

Tabi ki herkesin yaşantısı böyle değildir. En azından bir kez anne babasına kırılmıştır herkes. Küçük ya da büyük bir neden farketmeksizin, ebeveynler düşüncesizce hareket ettiklerinde çocuklarını kendilerinden soğuttuklarının farkında değildi.

Mesela babam.

Bana her küfredişinde canım yanar.  Vurduğunda da öyle. Biraz bile mutlu olduğumu görmeye dayanamaz. Ben onların tek çocuğuyum. Beni sarıp sarmalamaları gerekirken neyin nesiydi bu nefret, öfke?

Belki de hiç doğmaması gereken biriydim ben.

Bir insan kendi doğurduğu bebekten nefret edebilir mi ya? İnsan olan etmez işte. Onların içinde ne bir sevgi kırıntısı vardı ne de şefkat. Onlar sadece bağırmayı, vurmayı ve birbirlerine karşı nefret kusmayı bilirler.

Bunu yaparken de beni peşlerinden sürüklerler.

Annem ben çok küçükken arada bir, bir şeyler anlatırdı. Aklımda en çok kalanı ise ismimdi. Belki de ben küçükken beni daha çok seviyordu, bilmiyorum. Keşke hep çocuk kalsaydım.

Annem ismimi, babamla ilk tanıştıkları anı düşünerek koymuş. Onlar ilk tanıştıklarında aslında birbirlerine aşıklarmış. Babamın sayılı arkadaşlarından biri anlatmıştı bunu da. Babamın edebiyat yönünün çok güçlü olduğunu ve annemin de buna hayran olduğunu söylemişti.

Annemle sevgililik döneminde birçok şiir yazmış. Sadece annemin, en sevdiğim şiirin her bir mısrasını bana hatırlatman için ismini Mısra koydum, dediğini hatırlıyorum. Küçüklüğümün kalıcı izlerinden biri buydu.

Yıllar içinde ikisi arasındaki sevgi körelmiş, sadece çıkar ilişkisine dönmüştü. Birazda dedemin zoruyla evlilikleri ayakta duruyordu.

İstemesem de bugün gerçekten okula gitmek zorundaydım. Sınavlar başlamıştı. Bok gibi geçecekti ama yine de katılmam gerekiyordu. Babamın kulağına gitmesini istemiyorsam mecburdum.

Adımlarım o kadar yavaştı ki bir kaplumbağa bile beni geçebilirdi. Bir hocanın sesini duymamla adımlarımı hızlandırdım azıcık. Sınıfımın katına geldiğimde fizikçi derse girmişti bile. Hay aksi! Allah'tan ikinci dersti sınav. Yine de ondan sonra derse girmek kötüydü. Bari kaldırmasa beni.

Umut'la Parlayan Güneş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin