Bölüm 9

287 28 6
                                    

‼️‼️Arkadaşlar yorumlarınızı da geçtim artık bari emeğe saygıdan bir beğeni tuşuna basmak bu kadar mı zor? Bu kadar bölümlerde hiç mi emek görmüyorsunuz?   ‼️‼️

Multi: Yüzbaşı Ferit Aksungur.

Gergin adımlarım ile karşımdaki komutanlığa doğru yürüyordum. Kapıdaki nöbetçi askerlerin beni fark etmesi kısa sürmemişti. Düzenbaz Özgür'ün "unuttuğu" saatini getirmek için komutanlığına gelmiştim. 'Hayır anlamıyorum! Sen güya unuttun, ben niye getiriyorum? Onu da geçtim. Hadi getiriyorum, niye komutanlığa getiriyorum? Başka görüşecek yer mi kalmadı?' Valla öküz bu adam öküz.

Nöbetçi askerlerin yanına vardığımda beni baştan aşağı süzdüler. Çatık kaşları ile:

"Hayırdır bacım? Kime baktın?" Avuç içlerim gerginlikten terlemişti, kot elbisemin eteklerine ellerimi sürttüm.

"Kolay gelsin. Ben Özgür Özçelik için gelmiştim." 

Gülümseyerek, nazikçe konuşmaya çalışıyordum. Söylediğim isim ile aval aval ikisi de önce birbirlerine daha sonra tekrar bana baktılar. Cevap bekler bakışlar ile ben de onlara bakıyordum. Benimle ilk iletişime geçen asker konuştu yine:

"Bacım sen Binbaşı Özgür Özçelik'ten mi bahsediyon?" Şiveli konuşmasından İç Anadolulu olduğunu anlamıştım.

"Evet evet. Onan bahsediyorum." Söylediğim ismi tanımaları biraz olsun rahatlatmıştı derken:

"Yav git bacım Allah'ını seversen. İşimiz gücümüz var." Demesi ile gerginliğim şaşkınlık ve sinir boyutuna evrilmeye başlamıştı.

"Anlamadım?"

"Ne anlamadın da? Hayde işine gücüne diyoruz kardeşim." Konuşan diğer askerin de "r" harflerini söyleyişinden Karadenizli olduğunu anlamıştım.

"Siz bir arayıp benim geldiğimi söyler misiniz kendisine? Geleceğimden haberi vardı?"

Diğer asker tam itiraz edici bir cümle kurmaya hazırlanıyordu ki:

"Lütfen!"

Ricadan çok sinirlenmeye başladığımın habercisi olan bir sihirli kelimeydi bu. Bugün, bu saatlerde geleceğimden beyefendimizin haberi vardı. Gelip kendisi kapıdan içeri alacağını söylemişti.

Benimle daha fazla uğraşmak istemeyen asker kulübe gibi olan kısma girip birkaç numara tuşladı. Telefon çaldı çaldı ancak açan olmadı. Telefonu geri yerine bırakıp bana yöneldi.

"Açan yok bacım. Haydi uğraştırma bizi."

Bir şey söylemeden sinirle çantamı açıp telefonumu çıkardım. Özgür'ü çaldırıp telefonu kulağıma götürdüm.

Dağ ayısı aranıyor...

Uzun uzun çaldı çaldı ama açan olmadı yine. 'Bu adam dalga mı geçiyor benimle? Hem gel deyip hem de kayıplara karışmak tam olarak ne demek oluyor? Sabır! Sabır!' Tekrar karşımdaki askere döndüm. Tam bir şey söyleyecektim ki bu sefer o benim sözümü kesti:

"Haçen sen laftan anlamay mısın bacım? Yoktur da! Bak valla görevimizi yapmaya engel olaysun!"

"Yahu ne demek yok ya! Geleceğimden haberi vardı diyorum size!"

"Yav bacı-"

"ASKER! Ne oluyor lan burada?!" Gür bir erkek sesin olaya ani girişi ile iki asker de ben de irkildik. Askerler direkt hazır ola geçerken ben sesin sahibine doğru başımı çevirdim. Uzun boylu, esmer, rütbeli olduğunu anladığım üniformalı bir askerdi.

FERİDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin