4.Bölüm:
"Night Changes"Onu takip ederek arkasından içeri geçtiğimde evi incelemeye başladım yavaşça. Evin dekorasyonu gerçekten çok fazla iyiydi, eğer kendi evimi ben dekore etmiş olsaydım ortaya kesinlikle buna benzer bir şeyler çıkardı. Onunla benzer zevklere sahip olduğumuzu bilmek beni mutlu etmişti.
İkimizden de asla çıt çıkmıyordu. Kısa da olsa bir diyalog kurmayı deli gibi istiyordum fakat ne demem gerektiğinden tam olarak emin değildim bu yüzden aramızdaki rahatsız edici sessizliğe ben de ortak oldum. Belki o da böyle hissediyordur da konuşmuyordur, diye geçirdim içimden. Beynimin bir yanı bana aptal olmamam gerektiğini fısıldadığında ona kulak verdim ve bu düşünceleri zihnimden siliverdim. Ardından Bay Jeon'un eliyle gösterdiği yere, yani mutfak masasında onun oturduğu yerin karşısına oturdum.
"Ailem hakkında mı konuşacağız, Bay Jeon?" dedim soğuktan hafif titreyen sesimle.
Ev o kadar soğuktu ki tir tir titriyordum. Bu sırada Bay Jeon tam gözlerimin içine baktı. Gözlerinden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Sorduğum soruyu es geçti. Birkaç saniye sonra gözleri gözlerimden ayrılıp hafif hafif titreyen bedenimde dolandı. "Üşüyor musun?"
Titrememi bastırmaya çalışırken dudaklarımı ısırıp yanıtladım. "Üşümüyorum, efendim." Güzel gözlerini kısıp hareketlerimi iyice mercek altına aldığında daha çok titremenin önüne geçemedim. Bu sefer üşümekten değil, bakışlarının üzerimde bıraktığı etkiden dolayı titriyordum.
"Bana yalan söyleme, Taehyung. Her seferinde anlıyorum." Tamam, bu sefer yalan söylediğimi anlamış olması normaldi çünkü deli gibi titriyordum. Fakat asıl soru şuydu ki ailem konusunda yalan söylediğimi nasıl anlamıştı? Aklım almıyordu. O mutfağın diğer ucunda, tezgahın üstünde duran klima kumandasına doğru giderken ben nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle bunu sormaya karar verdim.
"Ailem konusunda yalan söylediğimi nereden anladınız, Bay Jeon?" Yürüyen uzun bacaklar hızını kesmedi, hatta bu soruyu duymayı bekliyormuş gibi bir hali vardı. Tezgahtan kumandayı alıp duvarın kenarına monte edilmiş klimayı açana kadar soruma herhangi bir tepki bile vermeyince omuzlarım düştü. Sorduğum şeyin aslında hiç dudaklarımdan çıkmaması gerektiğini düşünürken o hiç beklemediğim yanıt geldi.
"Yalan söylerken fena halde kızarıyorsun, biliyorum normalde de yanakların kızarık ama yalan söylerken kulakların ve burnunun ucu bile kıpkırmızı oluyor."
Ben şoktan hiçbir şey düşünemez haldeyken sözlerine devam etti. "Yalan söylerken ellerini nereye koyacağını bilemiyorsun, bazen iki elini birleştirip parmaklarınla oynuyorsun, bazen de onları vücudunun iki yanına düşürüp ileri geri sallıyorsun."
Klimanın çalışır vaziyette olduğundan emin olduktan sonra bana dönüp şok ifademi izledi yüzünde insanın kalbini eritebilecek bir gülümsemeyle. "Eğer sorunun cevabını aldıysan, benim sorularıma geçebiliriz demektir."
Ben onun sorularına zaten hazır değilken böyle bir cevaptan sonra ne yapmam veya ne demem gerektiğini asla kestiremiyordum. Beynimde alışılagelmişin dışında bir uyuşukluk seziyordum. Kalbim, yerinden çıkacak gibi atıyordu. Sanki durmaksızın kilometrelerce koşmuşum, onlarca kat merdiveni hızlıca çıkmışım gibi.
"Pe-pekala Bay Jeon."
Bay Jeon memnun bir ifadeyle bana baktıktan sonra hızlıca yan tarafımdaki koltuklardan birine oturdu. Klima daha yeni çalışmasına rağmen etki etmişti, artık üşümüyordum. belki de az önce Bay Jeon'un verdiği cevap içimi ısıttığındandır, diye düşündüm. Bu ihtimalin olma olasılığı azımsanamayacak kadar güçlüydü. Gözlerimiz birbirine kilitlendiğinde yeşil gözlerinde bütün doğayı bulmuştum. Hayvanları, çiçekleri, böcekleri, ormanları.. Her şeyimi bu gözlerde görebiliyordum. Kendi yansımam bile en çok onun gözlerindeyse gerçekti. Onun gözlerine düşen yansımadaki ben, gerçek bendim.
Sanki aklımdan geçenler onun aklınca da biliniyormuş gibi bir ifadeyle baktıktan sonra oturuşunu düzeltti. Ben de biraz kendime gelmem gerektiğini fark edip aynısını yaptım. Daha sonra konuşmaya başladı. "Ailen, onlara ne oldu?" Bu konuyu konuşmayı sevmediğim için rahatsızca yerimde kıpırdandım fakat buraya bu konuları konuşmak için gelmiştik. Cevap vermemezlik veya huysuzluk yapamazdım.
"Onlar, bir araba kazasında öldüler. annem, babam, iki abim.. Buraya babamın iş hayatında çıkan olumsuzluklar nedeniyle yeni taşınmıştık ve bir anda onları kaybettim." Kısa ama zorlu konuşmama ara verdiğimde beni pür dikkat dinlediği gözümden kaçmadı. Yeşil irisleri yüzümde dolanıyordu.
"Tabii, bunu kabullenmem çok fazla zaman aldı. şu an ancak kabullenmiş sayılabilirim, ama hala inanamamakta ısrarcıyım. İnanamıyorum, hayatımın bir anda böyle ellerimden kayıp gittiğine hala inanamıyorum."
Konuşmayı bitirdiğimde hiç beklemediğim bir şey oldu. Masanın üzerinde tedirgince duran ellerimden birinin üstüne sıcak bir el eklendi.
Bütün vücudum başta temas ettiğimiz yer olmak üzere cayır cayır yanarken yüzüne baktım. Yüzünde birçok duygu gizliydi fakat hangisini çıkarmam gerektiğini bilemedim.
"Bunları atlatabileceğine inanıyorum, Taehyung. Sen çok akıllı ve güçlü birisin."
Yanaklarımın hafif hafif yanmaya başladığını hissettiğimde kafamı eğdim ve, "Teşekkürler, Bay Jeon." diye mırıldandım. Elimin üstünde duran ve tüm elimi kaplayan el sıkılaştı. Sanki kalbim elimde, o temas ettiğimiz yerde atıyor gibiydi.
Dudaklarını araladığında ağzından çıkan şeyin nelere sebep olacağını bilseydim, onu öperek sustururdum.
Bir gece bu kadar çok şeyi değiştirememeliydi.
"Çok güzelsin; ruhun, yüzün, bedenin ve sayabileceğim diğer her şeyinle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daddy Issues
FanficHayatım boyunca birçok kez hata yapmıştım; bir, iki veya belki de binlerce kez. Her seferinde de hata olduğunu bile bile yürümüştüm o dikenli yolları, canım yana yana. Üstelik biliyordum, hatalarım işin sonunda canımı daha çok yakacaktı fakat bu ben...