3.Bölüm:
"Sign Of The Times"
Yüzümdeki saçma sapan gülümsemeyi engellemeye çalışıyordum çünkü tek başına sokağın ortasında dikilirken gülümsemek pek akıllıca bir hareket değildi. Fakat uzun zamandır (yaklaşık 5 yaşından beri) bu kadar fazla mutlu hissettiğimi hatırlamıyordum. O yanımda olunca kalbimdeki eksik parça tamamlanmış gibi hissediyordum ve bu tarif edilemez bir histi.
Gülümsemeyi durdurmaya çalışmaktan yüz kaslarım ağrımaya başlamıştı ama bunun hiçbir önemi yoktu. O her şeye değerdi. mutluluğuma, göz yaşlarıma, mutsuzluğuma hatta canıma. Aklınıza gelebilecek her türlü şeye.
Onu bu kadar takıntı haline getirmemin normal bir şey olmadığı açıkça ortadaydı ama o şu an hayatımdaki en önemli şeydi. Şu durumdayken kimi sevsem ona bağlanacağım kesindi fakat onun farklı olduğunu biliyordum. Ne kadar düşünürsem düşüneyim onu ne kadar çok sevdiğimi kendime bile kanıtlayamayacaktım. Bu, çok değişik bir histi.
Kırmızı Ford Mustang Boss 302'si ile yavaşça tam önümde durduğunda onu görmesem de yakınımdaki varlığını bilmem beni heyecanlandırdı ve kalp atışlarım amansızca hızlandı. Sanırım ona çaresizce aşıktım.
Hafifçe eğilip arabanın camından içeriyi görebilmek için gözlerimi kıstığımda büyük eliyle yanındaki koltuğa iki kere vurduğunu zar zor görebildim. bu da demek oluyordu ki arka tarafa değil yanına oturmamı istiyordu.
Düşüncesi bile nefeslerimin düzenini bozarken nasıl sakince oturacağımı düşünüyordum fakat sanırım halledebilirdim. Arabanın kapısını açtım ve kendimi koltuğa attım. Ellerim tir tir titriyordu.
"Seni gördüğüme oldukça sevindim, Taehyung."
Zorlukla gülümseyip güzel gözlerine baktım. O da benim gözlerimi izliyordu. Arabayı daha hareket ettirmemişti. "Ben de sizi gördüğüme sevindim Bay Jeon." Dişlerini gösterecek şekilde gülümsediğinde bakışlarım güzel dudakları ve dişlerine kaydı.
Tanrı'm...
Ön iki dişi diğerlerinden uzundu ve bunu yeni farkediyor olmam beni oldukça şaşırtmıştı. Oysa ki onun her detayını ezbere bildiğimi düşünürdüm. Demek ki yanılıyormuşum dedim içimden. O kadar dikkatli bakıyordum ki bunu fark etmesinden korkup bir anda önüme döndüm fakat sanırım artık çok geçti. Derin bir nefes alıp önüne döndüğünde utancımdan kıpkırmızı kesildiğimi hissedebiliyordum. Yanaklarım, yüzüm, ellerim her yerim cayır cayır yanıyordu.
"Eğer yanlış anlamazsan seni evime götüreceğim, eğer istemezsen anlarım ve küçük bir kafeye gidebiliriz."
Midem duyduklarımla bir anda alt üst olurken kendime birkaç saniye zaman tanıdım ve ardından rezil olmamak için cevap verdim. "Önemli değil, Bay Jeon. istediğiniz yerde konuşabiliriz, yanlış anlayacak değilim." dedim suratıma yerleştirdiğim sıcak gülümsemeyle ona bakarken.
Araba kullanıyor olmasına rağmen bana dönüp içimi ısıtan bir gülümseme bahşettiğinde derin bir nefes alıp önümde döndüm. Bünyem o güzel yeşil gözlerle biraz daha bakışmayı kaldırabilecek gibi durmuyordu. En azından şu anlık. Yaklaşık on beş dakikalık bir yolculuktan sonra bir apartmanın otoparkına girdik. Bu apartman oldukça güzel görünen bir apartmandı. Öğretmen maaşının buraya nasıl yettiğini merak etmiştim doğrusu. Asıl düşünmem gereken şeylerin bunlar olmadığını fark ettiğimde Bay Jeon çoktan arabayı park etmişti.
İkimiz de arabadan sessiz bir şekilde inip onun yönetiminde apartmana girdik ve birinci katta olan evine giden uzun mu uzun merdivenleri tırmanmaya başladık. Dışardan gelen sesler dışında aramızda çıt çıkmıyordu ve bu bir yerden sonra rahatsız edici olmaya başlıyordu.
Merdivenler sonunda bittiğinde ve bir kapının önünde durduğumuzda nefes nefese kalmıştım. Ellerimi dizlerime yaslayıp soluklandım. Merdiven çıkmak beni yoruyordu. Bay Jeon benim aksime çok dinç görünüyordu ve bu benim sinirimi bozuyordu.
Bay Jeon bana dönüp endişeli bir bakış attı. "Hey, küçük, sen iyi misin?"
Derin ve hızlı nefeslerim arasından kafamı salladım hemen. Boş yere endişelenmesini asla istemiyordum. Bu benim normal hallerimdi. "Bende AF var, o yüzden böyleyim. Endişelenecek bir şey yok."
Yüzüme boş boş baktı. "AF?"
Ben de onun yüzüne boş boş baktım. "Atriyal fibrilasyon."
Yüzüme boş boş bakmaya devam etti. "Ne anlama geliyor?"
"Kalpteki ritim bozukluğunun daha ilerlemiş hali."
Kaşları anında çatıldı. "Farkı ne?"
"Ritim bozukluğunda kalp atışları dakikada 60 ile 100 arasındayken atriyal fibrilasyonda 100 ve 120 arasındadır." dedim dudaklarımı gererek.
Hastalığımdan bahsetmek istemiyordum. En nefret ettiğim şeydi bu. Kendimi kötü hissetmeme sebep oluyordu çünkü. "Anladım, bundan sonra kendine daha fazla dikkat et." dedi ve kapının kilidini hızlıca açıp içeri girdi. Ben de onu takip ederken aklımda tek bir soru vardı.
Ben buraya neden gelmiştim?
* * *
Merhaba, yine ben... Lafı fazla uzatmadan direkt konuya giriyorum.
Bu hikayenin orijinali bxg kurgusu haliyle Taehyung karakteri asıl hikayede bir kız.
Şimdi gelelim asıl meseleye... Hikayenin orijinalinde okula giderken kız karakterimiz haliyle etek giyiyor fakat ben bu kısmı değiştirdim.
Aşağıya bir görsel bırakacağım, erkeklerin okulda giydikleri üniforma o şekilde olacak. Yazın kısa şort kışın ise aynı desen fakat uzun pantolon giydiklerini varsayın lütfen.
Evet kıyafet bu, içindeki gömleğin düz beyaz ve başında şapka olmadığını hayal edin.
Taehyung'um yine ortalığı ateşe vermiş
🔥🔥🔥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daddy Issues
Hayran KurguHayatım boyunca birçok kez hata yapmıştım; bir, iki veya belki de binlerce kez. Her seferinde de hata olduğunu bile bile yürümüştüm o dikenli yolları, canım yana yana. Üstelik biliyordum, hatalarım işin sonunda canımı daha çok yakacaktı fakat bu ben...