2. MÜBREM

1.7K 292 3.6K
                                    


🗝 II. MÜBREM 🗝

Gözlerimin ardında, kimsenin bilmediği görmediği bir yer vardı. Kumaşı yırtık ruhumun hemen gerisinde, huzur orada bir annenin kucağında bekliyordu. Ulaşamadığım uzaklıkta, uzatsam tutacak kadar yakın ama sahip olamayacağım kadar imkansıza kilitli, bir parçasına dahi dilediğim bir avuç huzurdan fazlası değildi.

Kimisinin parada, kimisinin sahip olmak istediklerinde, kimisininse sevgide bulduğu huzur benim iki göz kapağımın kapandığı zaman benimdi. Karanlıkta beliren annemin suretinde, bazı geceler babamın odamda gezinen tedirgin gözlerindeydi.

Elleri bir halata bağlı, bilekleri parçalanan uyku gecelere uzak ve kayıptı.

Gözlerimin içi yanıyor, uykusuzluktan bitmenin dibinde dolanıp duruyordum. Kafamın içinde olanları durduramıyor, gözlerimi kapattığımda gördüğüm şeyleri yok sayamıyordum. Her uykumun sonunda biri o kırmızı uğursuz sıvıyı ellerime bulaştırıyor ve sanki bir şeyler beni aralarına çağırıyordu. Bunları gizlemekten yorulmuştum.

Sanki bütün umutsuzluklar beni ayaklarımdan yakalamıştı. Dünyada ki bütün mutsuz duygular kafamın içine girmek için varını yoğunu ortaya koyuyorlardı. O kadar yorgun ve bitkindim ki, nefes alan ciğerlerim bile içime batıyordu.

Kolumun tekini cama koyup avuç içimi başıma yasladım. Gözlerimi aralayıp doğanın resmettiği o eşsiz görüntüye dikkat kesildim. Yeşil yaşamın rengiydi.

Yaşam ormanın içinde saklı sırlarla dolu bir bilmeceydi.

Tanrı ağaçların dallarına ellerinden akan şefkati, üzerlerine de gözlerinden akan hüznü bulaştırmıştı. Gökyüzü bir sis bulvarının rengini akıttığı kağıt parçası gibiydi. Kağıt yırtılıp yağmur taneleri boşalttığım göğsüme dolmak için fırsat kolluyordu.

Gözlerimi biraz daha geriye çekip yaşadığım iki katlı yüksek olan evin gölgesini düşürdüğü bahçeye baktım. Odam en üst kattaydı ve oda diyemeyeceği kadar büyüktü. Odanın tam ortasında demir başlıklı geniş bir yatak, yatağın bir yakasında olan konsolun üzerinde bir düzineden az bir şekilde gelişi güzel koyduğum kitaplar vardı. Yatağın tam karşısında dev bir ayna önünde dik bir şekilde koyduğum keman ve çellom mevcuttu. Sıradan bir odaydı; giysi dolabı ve makyaj masam dışında kalabalıklığa neden olacak tek bir eşyam dâhi yoktu.

Bakışlarımı balkondan aşağıya düşürdüm. Bahçemiz o kadar genişti ki, biraz ileride ki ormanın izini bıraktığı ağaçlar bahçemizde de büyümüştü. Ağaçların tek düz dizildiği, irili ufaklı taşların olduğu toprak zemine annemin külleri serpiştirilmişti.

O günü hatırlıyordum; üzerimde dizlerime kadar siyah bir elbise, elimde annemin sevdiği çiçek tohumlarıyla ağlıyordum.

Daha sekiz yaşında tükenip, ruhumun en dibinde ki yetimliğe ellerini uzatan bedenim ruhumdan bile daha küçüktü. O gün yüreğimde büyüyüp, bu gün kalbimin yaralarına acıyı çekiştirip bırakan duyguyla sekiz yaşından beri tanışıktım.

Annemin siması silik ama kumral saçlarının yumuşak hissi hala parmak uçlarımdaydı. Onu resimlerine bakarak hafızamda canlı tutmaya çalışsam da hiç bir anımız zihnimin surlarında yoktu. Anneme dair hatırladığım tek şey saçları ve teninden gelen o çiçek bahçesi kokusuydu.

İZMİHLALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin