Mafyaların Elinde

12 0 0
                                    

Küçük yaşlarımda, o masum oyunların, kahkahaların ve arkadaşlıkların tadını hiçbir zaman alamadım. Diğer çocuklar bana uzak dururken, onların iğrenmiş bakışları altında büyüdüm. Saçlarım omuzlarıma kadar uzanıyordu belki, ama o parlak saç telleri arasında kir ve pislik saklıydı.

Banyo zamanları, her çocuk için neşe dolu anlar olmalıydı, ama benim için kabusun başladığı anlardı. Üvey annem, o daracık banyoda beni sıcak suyun altına sürüklerdi. Ellerindeki maşrapayla, vur vurabildiği her yere isabet ettirirdi. "Sabun zaten lüks, şampuanı neden kullanayım ki?" derdi, o soğuk sesiyle. Gözlerim yandıkça yansın diye, acımasızca yüzüme sabun sürerdi. Her damlası, benim küçük yüzümde bıraktığı yanma izleriyle hatırlanırdı.

Güzel elbiseler, parlayan ayakkabılar ya da sıradan bir çocuğun sahip olabileceği diğer eşyaların hiçbiri benim dünyamda yer bulamadı. Okulun ilk gününden itibaren, diğer çocukların eskimiş elbiseleriyle yetinmek zorunda kaldım. Onlar için ben bir tehdit, bir yabancıydım. Ailelerinin onlara verdiği talimat netti: "O kızla oynamayacaksınız, onunla konuşmayacaksınız."

Okul çıkışları, eve dönüşlerim, her zaman bir işkenceye dönüşürdü. Üvey annemin gözetiminde, evin her köşesinde onun hizmetkarı gibi çalışırdım. Her gün, onun ve O'nun küçük oyunlarına maruz kalırdım.

Sokağa adım attığımda ise, yalnızlıkla yüz yüze gelirdim. Diğer çocuklar, üvey annemin etrafında dönen karanlık hikayeleri duymuşlardı. Kimse benimle oyun oynamak istemezdi; çünkü onların gözünde ben, üvey annemin kirli gölgesiydim. Ve evet, onunla muhatap olmak, hiç kimsenin istemeyeceği bir şeydi. Çünkü o, insanın içini ürperten bir soğuklukla, çirkefliğiyle tanınırdı.

Çocukların neşeli çığlıkları arasında bir eksiklik vardı: bir ebe. Çocuklar arasında kimse bu sorumluluğu üstlenmek istemiyordu. Kaldırıma oturmuş, onların eğlenceli dünyasını uzaktan izliyordum. Aniden, aralarından bir ses duyuldu: "Gel, sen ebe ol!"

Kısa bir an için kalbim hızla atmaya başladı. İlk kez, bu sıradan çocukların oyunlarına dahil olacaktım. Adil olmalıydım, bu yüzden 10'a kadar saydım, ve her seferinde 10 kez.

Oyun başladığında, heyecanla ve bir o kadar da dikkatlice çocukları aramaya koyuldum. Ancak, her aramamda yalnızlıkla yüzleşiyordum. Güneşin batışıyla birlikte hava kararmaya başladı. Üşüyordum, ama kaldırımdan ayrılamıyordum. Onları terk etmek istemiyordum.

Tam o sırada, sessizliğin içinde O'nun soğuk sesi yankılandı. Elinde salladığı sopa, gözlerindeki ışıltıyla birleşince, içimdeki korku daha da derinleşti.

O'nun yaklaşan adımlarıyla birlikte içimde bir korku fırtınası başlamıştı. Aniden, sert bir darbeyle sırtım yere çarptı. Acının hemen ardından gelen utanç ve hüsranla yüzleşirken, çocukların alaycı kahkahaları kulaklarımda çınlıyordu. Onların gülüşleri, bana yapılan bu eziyetin derinliklerinde yatan acıyı daha da artırıyordu.

Gözlerim dolu dolu, onlara bakıyordum. Annemin bıraktığı yaraların yanı sıra, şimdi de bu çocukların ihanetiyle yüzleşmek zorundaydım. Bu an, içimde bir öfke volkanını harekete geçirdi. O gün, kalbimde bir yeminle doldu: affetmemek. Ve bu yemin, o anın getirdiği tüm acıları ve ihanetleri derinlemesine hissetmemi sağladı.

6 Ocak 2007

Takım elbiseli adamların silüetlerini fark ettiğimde içimden gelen çığlık, odanın her köşesinde yankılandı. Adrenalinle dolup taşan bedenim, annemin günlüğünü bulduğum o unutulmaz günde keşfettiğim bodrumun girişine doğru hızla ilerledi. Peşimdeki adamların hızlı adımları, her an duyulabilir bir mesafede yaklaşıyordu.

ACININ ACI TEBESSÜMÜ : 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin