Annem ve babam salonda, kan gölü içinde yatıyorlardı. Her yer kanla kaplanmıştı. Kardeşim kaçırılmıştı ve ben bir başıma kalmıştım. Hemen ambulansı ve polisi aradım. Babamın sürekli zorlaması sayesinde adresimizi ezberlemiştim.
Polisler geldiğinde annemin yanına kıvrılmış yatıyordum. Gözyaşlarım durmaksızın akıyordu ve annemin üzerindeki kanlar bana da bulaşmıştı. Küçüktüm ve korkuyordum; benim için tek sığınak annemdi.
Polisler içeri girdi. Kapıyı açık bırakmıştım. Gözlerim kapalıydı, sadece sesleri duyabiliyordum. Korkudan gözlerimi açamıyordum. Polislerden biri beni kollarımdan tutup kaldırmaya çalıştı, o anda gözlerimi açtım. Üstüm başım kan içindeydi. Gözlerimi açar açmaz korkuyla bağırmaya başladım.
Polisler gelene kadar daha fazla kan akmıştı, salonumuz neredeyse tamamen kanla kaplanmıştı. Polisler beni kaldırıp üzerime bir battaniye sardılar ve beni oradan uzaklaştırdılar. Ancak ben hala anneme bakmaya çalışarak ağlıyordum. Beni salondan çıkaran polis memuru, beni bir ambulans görevlisine teslim edip içeri geri döndü. İçeride başka ambulans görevlileri de vardı. Beni evden çıkarıp ambulansa bindirdiler. Ağlayıp çırpınıyordum, görevli ise beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Anne!" diye feryat ettim. "Bırakın beni, annemi görmek istiyorum!"
Ambulans görevlisi nazik ama kararlı bir sesle yanıt verdi, "Sakin ol, küçük. Sana yardım edeceğiz."
Kollarım görevlinin kollarında titriyordu, gözlerim yaşlarla bulanmıştı. Her şey çok hızlı olmuş, bir anda dünyam başıma yıkılmıştı. Ambulans sirenleri acı bir şekilde çalarken, ben sadece annemin sıcaklığını hissetmek, onun güven verici kokusunu duymak istiyordum. Ancak o gün, çocukluğumun en karanlık günü olarak zihnime kazındı.
"Annem babam öldüler! Annem öldü! Ayşegül'ü kaçırdılar! Ben ne yapacağım? Annem olmadan ne yapacağım?!" diye çığlık attım.
Görevli sakin bir sesle, "Sakin ol, çok iyi olacaksın. Kardeşini bulacaklar. Korkma..." dedi.
Hala ağlıyordum. O sırada evden siyah ve sarı fermuarlı iki poşet çıkardılar. Bunlar annem ve babamdı. Onları başka bir ambulansa yüklediler. Annemle babamın iki torba çöp gibi ambulansa yüklenmesi, içimi parçalamıştı.
Onlar hayatlarını tam anlamıyla yaşamamışlardı. Daha onlara güzel imkanlar sağlamak için çalışacaktım. Ama olmamıştı. Kader buna izin vermemişti. Gözyaşlarım durmaksızın akarken, içimde büyüyen acı, kaybettiğim ailemin ve kaçırılan kardeşimin boşluğunu dolduruyordu.
Ambulans hareket ederken, gözlerim hala evimizin kapısına kilitlenmişti. İçimdeki korku, çaresizlik ve umutsuzluk birbirine karışmıştı. Görevlinin sakinleştirici sözleri kulağımda yankılanıyor ama acımı dindiremiyordu. Hayatımın en karanlık gününde, annem ve babam olmadan nasıl devam edeceğimi bilmiyordum.
✨
Annemle göz göze geldiğimizde, o an şokta olduğum için hareketsiz kaldım. Kızı kenara atıp yanıma koştu.
"Çabuk ol, hemen kaçmamız lazım buradan. Baban peşine silahlı adamlar takmış. Buraya gelecekler, çabuk ol!" diyerek kolumdan tutup çekiştirmeye başladı.
"Çabuk ol, duymadın mı?"
"Anne bırak kolumu! Anne! Anne bırak kolumu dedim sana! Sen buraya gelip insanları mı bıçakladın? Neden hayatım normal devam etmiyor? Neden gelip hep içine ediyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACININ ACI TEBESSÜMÜ : 1
Ficção Geral"Karanlık gölgeler arasında umudu arayan Umut ve yıldızlar kadar parlak Işık'ın hikayesi, yaşamın karmaşık dokusunda bir arayışın öyküsüdür. Umut, kaderin cilvesiyle korkunç bir olayın gölgesinde yaşarken, Işık onunla kesişen yolları sayesinde yeni...