Bu bölüm, şehit piyade teğmen Duabey Onur Öztürkmen'e ithaf edilmiştir. Allah mekanını cennet eylesin şehidim, nur içinde uyu. Vatan sağ olsun🇹🇷
🇹🇷
Ali Oğuz yüzbaşı, omzundan akan kanlarla tam karşımda, iki askerin yönlendirmesiyle yürümeye çalışıyordu.
Korkuyla derin bir nefes aldım. Bir an ne yapacağımı şaşırsam da, çabucak kendime gelerek, koşar adımlarla ona doğru ilerledim. Yanına ulaştığımda endişeyle baktım yüzüne.
"Yüzbaşım, iyi misin? Acıyor mu?"
Ali Oğuz, zorlukla yutkunarak kafasını iki yana salladı.
"İyiyim savcım, acımıyor, geçti."
Gözlerimi hafifçe kısarak yarasının olduğu yere baktım. Fazla derin gibi görünmüyordu ancak çok kan kaybettiği belliydi. Yanında duran iki askere çevirdim bakışlarımı. Onlara hitaben konuştum sert bir dille.
"Siz bırakın, bundan sonrasını ben hallederim."
Askerler hiç istiflerini bozmadan yüzbaşına baktıklarında, kaşlarımı çattım. Bunlar benim emrimi dinlemiyorlar mıydı, bana mı öyle geliyordu?
Yüzbaşı askerlere döndü ve konuştu.
"Duydunuz savcı hanımı, hallederiz biz."
Askerler yüzbaşının kolunu bırakıp kafa selamı verdiler.
"Emredersiniz komutanım!"
İkisi de aynı anda konuştuktan sonra gittiler. Bense hemen ayakta bile zorlukla duran yüzbaşının yanına gidip koluna girdim. Acıyla kasılan yüzüne baktım endişeli bir hâlde.
"Yürüyebilirsin değil mi benim odama kadar?"
Kafasını salladı.
"O kadar da elden ayaktan düşmedik savcım, yürürüm evellah."
Bu halde bile dalga geçmesine göz devirmeden edemedim. Ağlanacak haline gülmek bu olsa gerekti.
Onu yavaş yavaş yürüterek askeriyenin içine götürdüm ve odama doğru ilerledik. Yüzbaşının askere neden Arya'yı eve götürmesini söylediğini şimdi anlamıştım. Vurulduğu için bunu Arya'nın görmesini istememişti. O çok duyarlı ve iyi bir babaydı, bunu şimdi daha iyi fark etmiştim.
Odama girdiğimizde onu sandalyelerden birine oturttum ve kapıyı kapatarak hemen karşısına oturdum. Yüzümü buruşturarak yaraya baktığımda daha da fazla kanamaya başladığını fark ettim.
"Üzerini çıkarman gerekecek." dediğimde, yüzbaşının tuhaf bakışları gözlerimi buldu.
"Ne? Üzerimi mi çıkarmam gerek?"
Kafamı salladım. "Evet, yarana bakacağım ya yüzbaşı?"
En sonunda jetonu düştüğünde şaşırmış bir ifade belirdi yüzünde.
"Haa, o yüzden. Ta-tamam ben çıkarayım o zaman üzerimi."
"E bir zahmet çıkar." Onun bu hâline güldüğümde o çoktan üniformasını çıkarmaya başlamıştı.
Üzerindeki kalın parkanın altında bir de asker yeşili renginde uzun kollu bir tişört daha vardı. Tişörtün sol kolu boydan boya kana bulanmıştı ve çok kötü bir görüntü oluşmuştu. Yüzümü buruşturdum yine. Canı acıyor muydu acaba?
Vakit kaybetmemek adına hızla ayağa kalktım ve odamdaki ilk yardım kutusunu dolaptan çıkartarak masamin üzerine koydum. İçinden tentürdiyot, gazlı bez, oksijenli su ve pamuk çıkarttım. Çıkardıklarını elime alarak yanına gittim. Tam önünde durdum ve yeşil tişörtü çıkarmasına yardımcı oldum. Biraz zorlukla da olsa sonunda tişörtü çıkarmıştım. Kolu böyle bakılınca daha kötü görünüyordu. Kesinlikle hastaneye gitmesi şarttı. Tam pamuk ve oksijenli suyu elime almıştım ki, gözüme göğüs ve karın bölgesindeki yara izleri çarptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kesik Nefesler | Savcı & Asker
General FictionO kadar yüksek sesle bağırıyordu ki, olaya el atmam gerektiğini hissettim. Bağıran adamın omzunda bulunan üç tane yıldızdan, yüzbaşı olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Hemen arkasında durarak, en sert sesimle konuştum. "Sesinizi biraz alçaltabilir m...